Ölüm, herkesin karşısına, yaşadığı hayatın keyfiyetine uygun bir vasıfta çıkacaktır: Kimine bir bayram sabahı mutluluğu, kimine de kabuslarla dolu bir azap yolculuğu… Peki insan nasıl ölür? Ölüm anında neler oluyor? Cehennemliklerin ölüm anı nasıl? Allah'a gidiş nasıl olacak? Ayrıntılar haberimizde...

Nitekim melekler, ölüm esnasında salih mü'minlerin canlarını yavaşça, hiç sıkıntı vermeden gayet hoş bir şekilde alacak ve:

"…Size selam olsun! Yapmış olduğunuz salih amellere karşılık girin Cennet'e!.."[19] diyerek onları müjdeleyeceklerdir.

O esnada gözlerden perdeler kalkacak, melekler görünecek ve salih mü'minlere güzel haberler verilecektir. Âyet-i kerîmede bu hakîkat şöyle beyan edilmektedir:

"Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara; «Korkmayın, üzülmeyin, size vaad olunan Cennet'le sevinin!» derler. Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Gafûr ve Rahîm olan Allah'ın ikramı olarak orada sizin için canlarınızın çektiği her şey var ve istediğiniz her şey orada sizin için hazırdır." (Fussilet, 30-32)

Yine ömrünü Hakk'a itaatle geçirmiş, kalbi zikrullah ile huzura kavuşmuş, yakîn ve kemale ermiş kullara, öncelikle ölüm anında, sonra Mahşer'de ve nihayet Cennet'e girerken şöyle hitab edileceği bildirilmektedir:

"Ey, (Rabbine itaat edip) itmi'nana (huzura) ermiş nefs! Sen O'ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön! (Seçkin) kullarımın arasına katıl ve Cennet'ime gir!" (el-Fecr, 27-30)

Dikkat edilecek olursa ayet-i kerîmede öncelikle kulun Rabbinden razı olması gerektiği ifade edilmiştir. Yani kul, Cennet vizesi alabilmek için; değişen şartlar altında ve hayatın med-cezirleri karşısında daima Rabbinin takdîrinden razı olmalı, sabır ve şükür ile kulluğuna devam etmelidir. Ta ki Rabbi de ondan razı olsun.

CEHENNEMLİKLERİN ÖLÜM ANI

Îman nûruyla aydınlanmamış kasvetli gönüllerin ölüm anı ise tam bir faciadır. Zira melekler, onların rûhunu şiddetle söküp çıkarır. Ölümün korkunç girdapları arasında, meleklerin azarlama ve darbeleri altında, acı bir şekilde can verirler.

Cenab-ı Hak bu dehşetli manzarayı da şöyle bildirmektedir:

"Melekler yüzlerine ve arkalarına vurarak ve; «Tadın yakıcı Cehennem azabını!» (diyerek) o kafirlerin canlarını alırken onları bir görseydin!" (el-Enfal, 50)

"Kendilerine zulmederken (yani küfürde ısrar ederek kendilerini ebedî azaba müstahak ederken) meleklerin canlarını aldığı kimseler;

«–Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk!» diyerek teslim olurlar.

(Melekler onlara şöyle der:)

«–Hayır, Allah sizin yaptıklarınızı elbette çok iyi bilendir. O halde ebedî kalmak üzere girin Cehennem'in kapılarından! Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!»" (en-Nahl, 28-29)

"Ya melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak!" (Muhammed, 27)

Zira facir bir kimsenin rûhunun cesedinden nasıl çıkarılacağını nakleden bir hadîs-i şerîfteki şu teşbih, ne dehşetli bir îkazdır:

"Ruh(un) cesetten (çıkarılması), kancalı ve çatallı bir şişin ıslak yünün içinden çekilip çıkarılması gibi oldukça zor bir sûrette gerçekleşecektir." (Hakim, Müstedrek, I, 93-95/107. Krş. Ahmed, IV, 287, 295; Heysemî, III, 50-51)

Yine Kur'an-ı Kerîm'de Cenab-ı Hak, müşriklere şöyle seslenir:

"Artık gözünüzü açın! Ne zaman ki can, köprücük kemiğine dayanır; «Tedavi edebilecek kimdir?» denir.

(Can çekişen) bunun gerçek bir ayrılış olduğunu anlar. Ve bacak bacağa dolaşır.

İşte o gün sevk edilecek yer, sadece Rabbinin huzûrudur.

İşte o, (Peygamber'in getirdiğini) doğru kabul etmemiş, namaz da kılmamıştı. Aksine yalan saymış ve yüz çevirmişti. Sonra da çalım sata sata yürüyerek kendi ehline (taraftarlarına) gitmişti." (el-Kıyame, 26-33)

Vakıa Sûresi'nde de akıbetleri kötü olan insanların ölüm anındaki halleri şöyle haber verilmektedir:

"Hele can boğaza dayandığı zaman! O vakit siz bakar durursunuz. (O anda) Biz ona sizden daha yakınız, ama göremezsiniz.

Mademki siz, (dînin emirlerine boyun eğmiyorsunuz ve) ceza görmeyeceğinizi iddia ediyorsunuz; o zaman haydi o (canı) geri çevirin de görelim, şayet iddianızda doğru iseniz!" (el-Vakıa, 83-87)

Bütün insanlık, ölüm anında ister istemez ilahî takdîre boyun eğecek ve teslim olacaktır. Hayatında ilahî emirlere karşı çıkıp inatla diklenen zorba ve mütekebbirler bile o an hiçbir şekilde îtiraz edemeyeceklerdir. İdraki üzerindeki sayısız gaflet perdeleri kaldırılan insan, kainattaki asıl hükümranlığın yalnızca Allah'a ait olduğunu, bütün haşmetiyle ancak o an idrak edebilecektir. Lakin ne fayda!..

Devam eden ayetlerde ise şöyle buyrulur:

"Fakat (ölen kişi Allah'a) yakın olanlardan (yani Hak dostlarından) ise, ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm Cenneti lûtfedilir.

Eğer o Ashab-ı Yemîn'den (sağdakilerden) ise (kendisine):

«Ashab-ı Yemîn'den sana selam var!» (denilir.)

Ancak yalanlayıcı sapıklardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet sunulur! Ve (onun sonu) Cehennem'e atılmaktır.

Şüphesiz ki bu (anlatılanlar), kesin hakîkatin ta kendisidir. O halde, haydi yüce Rabbinin ismini tesbîh et (tenzîh ile zikret)!" (el-Vakıa, 88-96)

Bir defasında Resûl-i Ekrem Efendimiz:

"Kim Allah'a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Kim de Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz!" buyurmuşlardı.

Hazret-i Âişe veya Efendimiz'in diğer zevcelerinden biri:

"–Ya Resûlallah! (Ölümden hoşlanmama hali de buna dahil mi?) Hepimiz mutlaka ölümü çirkin görür, ondan hoşlanmayız!" dedi.

Efendimiz şöyle buyurdular:

"–Hayır, kastettiğim o değil. Lakin kendisine ölüm geldiğinde mü'min; Allah'ın rızası, cömertliği ve sonsuz ikramlarıyla müjdelenir. Artık onun için önündeki şeylere kavuşmaktan daha sevimli bir şey kalmaz. Bu sebeple Allah'a kavuşmayı ister ve sever. Allah Teala da ona kavuşmayı sever.

Kafir ise, ölüm kendisine gelince Allah'ın azabı ve cezasıyla müjdelenir. Artık onun için önündeki şeylerle karşılaşmaktan daha çirkin bir şey yoktur. Bu sebeple Allah'a kavuşmaktan hoşlanmaz. Allah Teala da ona kavuşmaktan hoşlanmaz!" (Buharî, Rikāk, 41; Müslim, Zikir, 14)

ALLAH'A GİDİŞ NASIL OLACAK?

Emevî halîfelerinden Süleyman bin Abdülmelik, zühd ve takva ehli bir alim olan Ebû Hazim'e:

"–Allah Teala'ya gidiş nasıl olacaktır?" diye sorduğunda kendisinden şu cevabı almıştır:

"–İtaatkar bir kulun Allah'a gidişi; evinden, ailesinden ayrı düşen bir insanın onu iştiyakla bekleyen ailesine kavuşması gibidir. Ama asî bir insanın Allah'a gidişi ise, efendisinden kaçan bir kölenin, tekrar ona dönüşü gibidir."

PİŞMANLIK

Resûlullah Efendimiz biz ümmetini îkaz sadedinde bir gün:

"‒Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur." buyurmuşlardı. Kendisine:

"‒O pişmanlık nedir ya Resûlallah?" diye sorulduğunda Efendimiz:

"‒(Ölen), muhsin (ihsan sahibi, hayır ehli, salih) bir kişi ise, bu halini daha fazla artıramamış olduğuna; şayet kötü bir kişi ise, kötülükten vazgeçerek halini ıslah etmediğine pişman olacaktır." cevabını vermişlerdir. (Tirmizî, Zühd, 59/2403)

Cenab-ı Hak bu hususta kullarını şöyle îkaz buyurmaktadır:

"Ey îman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar hüsrana uğrayanlardır." (el-Münafikûn, 9)

"Herhangi birinize ölüm gelip de; «Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip salihlerden olsam!» demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan infak edin." (el-Münafikûn, 10)

"(İşte o zaman insan:) «Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!» der." (el-Fecr, 24)

"Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi (ölümünü) ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır." (el-Münafikûn, 11)

Öyleyse imkan sahibi bir kul, Allah Teala'nın bahşettiği nîmetleri, fırsat elde iken ahirete göndermeli, kıyametin o "zor, çetin, sıkıntılı ve meşakkatli günü" için bugünden hazırlık yapmalıdır. Unutmamak îcab eder ki, yarın ebedî ikametgaha devrolunduğunda, ne zenginin elinde infak edebileceği bir imkan kalacak, ne de fanî nîmetleri bakī saadete sermaye kılmak için bir fırsat olacak!..

Merhum Necip Fazıl, ne güzel söyler:

Hasis sarraf, kendine bir başka kese diktir!
Mezarda geçer akçe neyse, onu biriktir!..

HZ. ALİ'NİN TAVSİYESİ

Hazret-i Ali der ki:

"Dünya arkasını dönmüş gidiyor. Âhiret ise yüzünü dönmüş geliyor. Her birinin kendine has evlatları (talipleri) vardır. Siz ahiretin evlatları olun, dünyanın evlatlarından olmayın!

Bugün amel işleme günüdür, hesap yoktur. Yarın ise hesap vardır, amel işleme imkanı yoktur." (Buharî, Rikāk, 4)

Tıpkı imtihan salonundan çıkan bir talebenin, -imtihanda aklına gelmeyen doğru cevaplar hatırına gelmiş olsa bile- artık imtihana dönüp cevap yazamayacağı, notunu artıramayacağı gibi… Hayat imtihanındaki suallerin doğru cevaplarını öldükten sonra hatırlamak da kişiye bir şey kazandırmaz, bilakis daha ağır bir pişmanlık sebebi olur.

Muhabir: Yazar Silinmiş