İslam'dan evvel Araplarda tesettür diye bir adet mevcut değildi. İslam'ın ilk yılla­rında da tabiî olarak böyle devam etti. Ancak yukarıda içki ve kumar bahsinde arz edilen tedrîcîlik usûlünün îcabı olan bu keyfiyetin böylece sürüp gitmeyeceği muhakkaktı. Nihayet tesettür ayeti indi ve bu ayet ile kadının mevkii yükseltildi. Şeref ve haysiyeti korunup îtibarı arttı. Bir iffet abidesi haline getirildi; vakar ve izzet sahibi bir kimlik kazandı.

TESETTÜR AYETİ

Diğer taraftan tesettürle alakalı hüküm, sadece kadına ait olmayıp erkeği de şümûlüne almaktadır. Yani bu husustaki emir, kadın-erkek her mü'mine şamildir. Allah Teala buyurur:

"(Ey Resûlüm!) Mü'min erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle! Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır. Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini muhafaza etsinler. Görünen kısımları (yüz, el, ayak) müstesna olmak üzere zî­netlerini teşhîr etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine (kadar) örtsünler…" (en-Nûr, 30-31)

TESETTÜR NEDEN GEREKLİ?

Kadının örtünmesiyle kadınlık şahsiyeti korunmaktadır. Kadın, örtüsüyle karşısın­dakine bir zerafet ve nezaket hissi vermektedir. Aksi halde kadın, nefsanî arzuları tahrîk eden bir şehvet vasıtası haline getirilmiş olur. Bu da onun şahsiyet ve haysiyeini alçaltır ve annelik vakarını zaafa uğratır.

KADIN NEDEN ÖRTÜNMELİ?

Burada bilhassa işaret edilmesi gereken nokta şudur ki, yaratılış itibariyle kadın ve erkek nefisleri arasında fark vardır. Bu da, kadın ve erkeğe ait ilahî tayinle olan vazîfe ve buna bağlı hu­sûsiyet farkından doğmuştur. Bunun için tesettürün, kadına ait şekli ile erkeğe ait şekli değişiklik arz eder. Zîra kadın, erkeğe göre yaratılıştan cazibelidir. Tesettürden uzaklaşarak kendisini topluma bir nevî deşifre ettiğinde, nezaket ve zarafeti zaafa uğrar. Annelik vasfı ve nesli koruma husûsiyeti zarar görür. Bu bakımdan onun cazibesi, tesettür emri ile yalnız efendisine tahsîs edilmiştir. Çünkü kadın ve erkek arasında neslin devamı için birbirlerine karşı değişmez bir fıtrî te­mayül mevcuttur ki, tesettür emrine riayet edilmediği takdirde bu meyil, ilahî hudutları çiğnemek gibi felaketlere dûçar edecek kadar tehlikeli bir ahlakî çöküntüye sebep olur. Nitekim Cenab-ı Hakk'ın:

"Zinaya yaklaşmayınız!.." (el-İsra, 32) emr-i ilahîsindeki nüktelerden biri de; "Tesettüre riayetsizlikle zinanın yolunu açmayınız; ona imkan hazırlamayınız!" demektir. Bu, artık mutlak bir hükümdür. Dikkat edilirse, İslam, zahiren cazibesi olmayan bir kadına da tesettürü emretmiştir. Yani "Bu kadın, başını, kolunu ve ayaklarını açsa da açmasa da bir şey fark etmez, zaten dikkat çekici değildir." denilemez. Burada kadının, tesettürle kadınlık vaka­rının korunması esastır.

İSLAM'A GÖRE GİYİM KUŞAM NASIL OLMALI?

İnsanın fıtratını dikkate alıp ona göre hükümler koyan İslam, kadınlık ve erkekliğin îcaplarını da gözetmektedir. Bunun için Peygamber Efendimiz, kadına benzemeye çalışan erkeklerle, erkeklere benzemeye çalışan kadınlara lanet etmiştir.[1] Bu tehlikeden muhafaza için hanımlar, saliha hanımların meclislerinde bulunmaya gayret etmelidirler. Çünkü insan, kiminle oturup kalkarsa, onun haliyle hallenir. Bu, bir psiko­loji kanunudur. Kadın, erkeklerle karışık bir sokak hayatına girdiği zaman, kadınlık duy­gularını ve o güzel kadınlık husûsiyetlerini kaybeder.

Kadınlarla erkeklerin giyim kuşamda birbirlerine benzemeleri de yasaklanmıştır. Allah Resûlü, kadın gibi giyinen erkeklerin ve erkek gibi giyinen kadınların, rahmet-i ilahiyyeden uzak kalacaklarını bildirmiştir.[2] Zîra her iki tarafın da kadınlık ve erkeklik haysiyetini muhafaza etmeleri gerekmektedir.

Ayrıca karşı cinsin giyimini taklid etmek, şahsiyet ve karakter bozukluklarına da sebep olmaktadır. Mesela kendi cinsiyetinin gerektirdiği elbiseler yerine, -herhangi bir sebeple- karşı cinse ait giyim tarzını benimseyen insanların, tavırlarında da zamanla bu yönde bir değişim görülmektedir. Bu da fıtratın bozulması manasına gelir.

[1] Bkz. Buharî, Libas, 61.

[2] Bkz. Ebû Davûd, Libas, 28/4098.

Muhabir: Yazar Silinmiş