Kabir hayatı, ahiretin giriş kapısıdır. Ölen kimse, ister kabre defnedilsin, ister yırtıcı hayvanlarca parçalansın; ister ateşte yanıp külleri savrulsun ya da denizde kaybolsun, onun için kabir hayatı başlamış olur. Peki kabir hayatı nasıl olacak? İşte cevabı...
Bir cenazenin kabre konulmasından sonra kurtlar bedene ilişinceye kadar, hısım-akraba da taziyelerini hemen hemen bitirmiş olurlar. Daha sonra mirasçılar mal bölme görüşmelerine başlarken, toprak da bedeni parçalayıp yok etmeye başlar. Her iki faaliyet de bir bakıma birlikte sürdürülür ve bitirilir. Bir yanda beden tüketilirken diğer bir yanda da servet dağıtılır. Bu hali hayretle seyreden ruh, birçok yaptığına pişman olarak elini dizine vurmak ister; ama ortada ne el kalmıştır, ne de diz!.. Yalnız ameller müstesna… Dünyada sahip olunan takva ve salih ameller, ahiret hayatımızın en hayırlı sermayesi olacaktır.
Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurur:
"Kabir, (amellere göre) ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur." (Tirmizî, Kıyamet, 26)
Velhasıl, kıyamete kadar sürecek olan kabir hayatımız, dünyadaki vaziyetimize ve amellerimize göre şekillenecektir.
İşte ölümü bir hüsran olmaktan kurtarıp bir zafere dönüştürebilmek, onu matem değil de bir "Şeb-i arûs" haline getirmek, ölüme hazırlanıp ölmesini bilenlerin karıdır.





