Son yıllarda edebi eserlerden beyazperdeye aktarılan gişe garantili, seyircisi, hedef kitlesi genç kuşaktan oluşan fantastik- bilim kurgu filmler vizyona girmektedir. Haryy Potter serisiyle ivme kazanan bu tür filmler gençler tarafından önce harıl harıl kitapları okunup sonra koşar adımlarla sinemaya gidilip izlenmektir. Önce masum hayal dünyasına giriş ile başlayan film serileri ile giderek daha ümitsiz, daha karamsar, yaşanması ve gerçekleşmesi imkansız, korku dolu ve hiçbir ümit taşımayan "distopya" denilen bir sinema türü oluşturulmuştur.

Peki şimdiki gençlerin ağzından düşürmedikleri ilk izlediğimde benim de çok beğendiğim ve "distopya" kavramına en iyi örnek olarak gösterilen, geçtiğimiz "Gezi Olaylarında" film kahramanının sırıtan bir yüz şekli olan maskesinin takıldığı o ünlü "V for Vandetta" filmi ile başlayan bu tür film serilerinde verilmek istenen mesaj nedir?

Öncelikle "distopya" kavramını açıklarsak; çoğunlukla ütopik bir toplum anlayışının anti-tezini tanımlamak için kullanıldığını görürüz.

Distopik bir toplum otoriter - totaliter bir devlet modeli ya da benzer bir başka baskıcı sistem altında karakterize edilir.

Yunanca bir ön-takı olan dys/dis, "kötü", "hastalıklı" ya da "anormal" anlamını taşır. ütopya (outopia) Yunanca'da "olmayan iyi yer" demektir. Buna karşın "distopya" "olmayan kötü yer" anlamını taşır diyebiliriz.

Bilinen ilk ütopya örneği, platon'un devleti ve yasalarıdır. Bu eserde Platon filozoflar, sofistler ve tüccarlardan oluşan üç grubu bir masaya oturtmuş ve onların tartışmalarıyla, birbirini ikna etme, doğruya ulaşma çabalarıyla bir ideal şekillendirmiştir. Platon'un öğrencisi Aristo, bir başka ütopya eseri yazmıştır: Politika. Daha sonraları birçok filozof ütopya eserleri vermiştir. Ütopya, edebiyatın bir türü haline gelmiştir.

Suzanne Collins'ın "Açlık Oyunları", Aldous Huxley'on "Cesur Yeni Dünya", "Ada" eserleri, George Orwell'ın "1984", "Hayvan Çiftliği" ve dünyada en çok ses getiren örneği "V for Vandetta" eserleri ise çok bilinen "distopya" filmlerdir.

Bu tür filmlerde ana tema; dünyanın mevcut durumdan her zaman daha kötüye gideceği ve bir gün tamamen yok olacağı, hatta bu yok olma halinin bir an önce olup yerine yeni bir dünya düzenin kurulması için masum suçlu ayırt etmeden herkesin önce ölmesi gerektiği, sonra hakim güçler –kimse o artık! ki genelde ABD dir- her türlü deney, yöntem, bombalama, savaş çıkarma (buna biyolojik savaş da dahil), yok etme, suni deprem oluşturma hatta ve hatta güneşi dünyaya yaklaştırıp yeryüzünü kavurma gibi akla gelebilecek her türlü "kıyamet" senaryoları oluşturmaktır.

İşte "distopya" dediğimiz bu kıyamet temalı filmlerde bahsi geçen sonun aslında bir başlangıç olduğu, bununda ancak ve ancak "İsyan" hareketleriyle mümkün olacağı vurgulanmaktadır. Bu yolda da, bu filmlerde anlatıldığı gibi her yol mubahtır! Kısaca "İsyan" varsa gerisi teferruattır denilmektedir.

"Labirent: Ölümcül Kaçış" filminde "İsyan İyidir" mottosuyla, daha önce bu türden bir film olan "Açlık Oyunları" filmine çok benzese de labirent gibi insanoğlunun bilinememezliğe karşı olan aşırı merakı ile özdeşleşmiş bir olgu ile öyküde farklılık yaratılmaya çalışılmış.

Labirent: Ölümcül Kaçış filminde, "V for Vandetta" kadar bir korku ütopyası, negatif, kışkırtıcı ve siyasi olmasa da mevcut düzene karşı isyan etme fikrinin, filmin bir çok sahnesinde karakterlerin her sıkıştığında ellerine aldıkları kripto tarzı bir aletin üzerinde yazan "İ.S.Y.A.N kelimesini, kısaltma harfleriyle göstererek, "isyan et kurtul" gibi gereken mesaj fantastik bir öyküyle empoze edilmeye çalışılmış.

"Bir grup genç" fantezisi ile başlayan, nedense sadece erkeklerden oluşan, filmin sonuna doğru tek genç kızın katıldığı –tıpkı "Şirinler" çizgi filmindeki gibi- , aralarında koşucular, çiftçiler, tıpcılar vb. hayati oluşumların devamına yönelik argümanların bulunduğu, komün tarzı bir yönetimin var olduğu "Kayran" adlı koloniye, ilk önce hayran oluyorsunuz! Yeşillikler içinde sadece yeme, içme, barınma ihtiyaçlarının karşılandığı, herkesin üzerine düşen görevi yaptığı bu ortamda "bir insan daha ne ister " sorusunu sorduracak derecede huzurlu görünen "Kayran" aslında hiç de göründüğü gibi değildir. Üstelik her 30 günde bir asansörle yerin altından gruba yeni bir genç gelmektedir.

Gündüzleri normal bir hayat ama akşamları yarı açık cezaevine dönen etrafı çok yüksek duvarlarla örülü bir labirentin göbeğinde yaşayan, bir amaç için oraya gönderildiğini bilmeden, geçmişine dair sadece ismini hatırlayan bu gençler mutlu mesut yaşarken, birden biri çıkagelir ve hayatlarını altüst eder.

Özel biri olduğu anlaşılan bu kişinin rüyalarında geçmişe dair hatırladığı anılar ise bir laboratuar ortamı ve bir laborantın "isyan iyidir Thomas" cümlesidir. Bu cümle onları içlerinde bulunduğu ortama aslında ait olmadıkları, buraya neden gönderildiklerini bulmaları, duvarların arkasında ne olduğunu anlamaları için labirentin içine girip bir çıkış yolu bulmaları gerektiğine koloniyi ikna etmeye yetecek mi? Gerçek şu ki artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Küçük bir devrimin yaşandığı kolonide her değişimin olduğu yerde olduğu gibi, değişime karşı çıkanlar, mevcut düzenin bozulmasını istemeyenler olacaktır tabi. Ya, burada yani kolonideki sıradan ama güvenli görünen hayatlarına devam edecekler ya da kendilerinin neden oraya gönderildiğinin cevabını ararken bu yolda ölecekler. Tercihler yapılır, yola koyulanlar olur koyulmayanlar olur.

İsyan iyimidir yoksa kötümüdür sorusu filmin final sahnesinde kısmen cevaplansa da, işler hiç de gençlerin umduğu gibi gitmeyecektir. Neye isyan ettiğini bile bilmeden yola koyulan bu gençleri ise büyük bir sürpriz beklemektedir yolun sonunda. Izdıraplarla dolu yolu aşmalarına değip değmeyeceği ise filmin kinci serisinde cevaplanacağı görülmektedir.

Bu tür filmlerle haklı olarak isyan etmeleri gerektiğine yönelik oluşturulan algının gençlerin dimağlarında yer etmesi kaçınılmaz olacaktır kanımca. Tabiki haklılık olgusu yapılan mücadelenin anayasasısıdır. Ama bu algıyla gaza gelip olur olmaz yerde isyan edip haklılığın adaletin dibine kibrit suyu dökmek de işten değildir. O yüzden gençlerin rağbet ettiği bu filmlerden etkilenerek sokaklara fırlayıp her şeye isyan ediyorum "çarşı her şeye karşı" gibi içi boş, adaletsiz, karşılığı olmayan bir duruma alet olmaları söz konusu olabilmektedir. "V For Vandetta" filminde olduğu gibi.

Halbuki bu tür filmlerle, kahramanın yaşadığı olaylara karşı haklı mücadelesi gibi görünürken aslında her şeye karşı isyan duygusunun bilinçaltına yerleştirilmesi hedeflenmektedir. Bunu anlamamız ise çok geç oldu maalesef.

İnsanın kötülüklerin, haksızlıkların kaynağını bulmaya çalışması, hak araması, mücadele etmesi elbette gereklidir. Ama bunu yaparken her şey hesap edilmelidir. Yolun sonunda kendisini neyin beklediğini, kim tarafından yönlendirildiğini, hangi argümanları kullandığını, neye hizmet ettiğini çok iyi hesaplaması gerekmektedir.

İsyan gerektiği yerde iyidir gerekmediği yerde ise kaostur. Tarih bunun böyle olduğunu her zaman tekerrür ederek göstermiştir.

Muhabir: Yazar Silinmiş