Nasıl ki surelerin meallerine bakarken iniş sebeplerinin de bilinmesi de gerekiyorsa tefsirini bilmekte hepsinden daha faziletli ve Kur-an'ı anlamak ve anlatmak istediğini öğrenmek açısından o kadar önemlidir. Bu yeni başlayacağımız tefsir bölümünde 114 surenin de yapılan tefsirlerini sizlere sunmaya çalışacağız. Mearic Suresinin tefsiri nedir? İşte mübarek Müslümana yol gösterici Kur-an'daki Mearic Suresinin tefsirini haberimizde okuyabilirsiniz.

Mearic Suresi 1-10. ayet

Birisi, huzuruna yükselmenin birçok yolu bulunan Allah katından inkarcılar için gelecek olan ve hiç kimsenin savamayacağı azabın gelmesini istedi.

Melekler ve rûh O'na, miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkar.

Şimdi sen güzelce sabret.

Doğrusu onlar o azabı ihtimalden uzak görüyorlar.

Biz ise onu yakın görmekteyiz.

O gün gökyüzü erimiş maden gibi olur.

Dağlar da atılmış renkli yüne döner.

Dost dostunun halini sormaz olur.

"Huzuruna yükselmenin birçok yolu" diye çevirdiğimiz mearic (tekili: mi'rec) "yükselme vasıtaları" demektir. Bazı müfessirler bu kelimeye, "meleklerin yükseldiği gökler, Allah'ın mahlûkata lutfettiği nimetlerin mertebeleri, cennetteki dereceler, manevî ve ruhanî mertebeler" gibi açıklamalar getirmişlerdir (Elmalılı, XIII, 5352). Bir kısım müfessirler ise mearici mecaz olarak insanı Allah'ın varlığını kavramaya ve O'nunla manevî yakınlık kurmaya götüren yollar olarak yorumlamışlardır (bk. Âlûsî, Rûhu'l-me'anî, XXIX, 56; Esed, III, 1186). Bizim "istedi" diye çevirdiğimiz sûrenin ilk kelimesi "sormak" manasına da geldiği için bunu "Birisi ... sordu" şeklinde çeviren ve anlayanlar da olmuştur.Rivayete göre müşriklerin ileri gelenleri, Hz. Peygamber'e, alaylı bir üslûpla, haber verdiği azabın gelip gelmeyeceğini, gelecekse bunun ne zaman gerçekleşeceğini soruyorlardı. Bir rivayete göre bu soruları soran Nadr b. Haris idi (bk. İbn Âşûr, XXIX, 153). 2. ayet bizim tercih ettiğimiz manayı desteklemektedir. Buna göre inkarcılar Hz. Peygamber'in getirdiği kitap doğru ise Allah tarafından başlarına taş yağdırılmasını veya büyük bir ceza ile cezalandırılmalarını istemişlerdi. Müşriklerin, aslında alay ve inkar yollu ortaya koydukları bu tür sorularına ve isteklerine cevap olmak üzere 2. ayette, onlar ihtimal vermese de, vakti geldiğinde Hz. Peygamber'in haber verdiği azabın mutlaka gerçekleşeceği, bunu hiç kimsenin önleyemeyeceği bildirilmiştir.

Müfessirlere göre 4. ayette geçen "ruh"tan maksat Cebrail'dir; "miktarı elli bin yıl olan gün"den ne kastedildiği konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bazı müfessirler buradaki elli bin yılı dünyanın ömrü, bazıları kıyametin oluş süresi, kimileri de ahirette kulların hesap vereceği süre olarak açıklamışlardır. Bir görüşe göre kıyametin müddeti inkarcılar için elli bin sene, müminler için sadece bir günün muayyen bölümü kadar sürecektir. Elli bin senenin, ahiret hayatının toplam süresi olduğunu ileri sürenler de vardır. Ancak bize göre bu yorumların hiçbirinin kabul edilebilir bir mesnedi ve gerçekliği yoktur. Bir önceki ayette geçen "huzuruna yükselmenin birçok yolu bulunan" şeklindeki ifadenin ardından burada da "Melekler, miktarı elli bin sene olan bir gün içinde O'na yükselmektedirler" buyurulmuştur. Görüldüğü gibi bu ifadenin kıyamet ve uhrevî hesapla, dünya veya ahiretin süresiyle bir ilgisi yoktur; sadece meleklerin Allah'a yükselmesinden söz edilmektedir. Şevkanî'nin naklettiği bir yorumda da belirtildiği gibi bu ayetteki elli bin sayısı bu mertebelerin ne kadar yüce olduğunu zihinlerde canlandırmayı amaçlayan temsilî bir anlatımdır (V, 332; krş. Hac 22/47).

"Uzak görüyorlar" diye çevirdiğimiz ifadeyi "imkansız görüyorlar" şeklinde anlamak da mümkündür. Zira müşrikler öldükten sonra dirilmeyi inkar ettikleri için kıyamet, ahiret ve hesap gibi olayların gerçekleşmesini imkansız buluyor, bunların gerçekleşeceğini haber veren Hz. Peygamber'le alay ediyorlardı. Onların bu tutumlarına karşı peygamberden sabırlı olması istenmekte, ayrıca iddia ettikleri gibi kıyamet olayının imkansız olmadığı, yakında muhakkak gerçekleşeceği haber verilerek inkarcılar uyarılmakta, Hz. Peygamber de teselli edilmektedir.

8-18. Kıyamet olayının; inkarcı ve mücrimlerin mahşer ve hesap ortamında yaşadıkları derin bunalımın, onları bu akıbete sürükleyen başlıca kötülüklerin ve cehennem azabının kısa fakat kuşatıcı ve oldukça etkileyici bir anlatımı olan bu ayetlerde, ilahî kudret ve hikmetin verdiği düzen içinde varlığını sürdüren gök cisimlerinin vakti gelince yine Allah'ın iradesiyle erimiş madenlere, dağların atılmış yüne, pamuğa dönüşeceği bildirilmekte; bu tasvirin ardından da insanın akıbetinden sarsıcı bir kesit verilmektedir. Buna rağmen o gün suçlu kişinin, en değerli varlığı olan eşini, çocuklarını ve diğer yakınlarını, sevdiklerini, dahası bütün yeryüzündekileri gözden çıkaracak ölçüde dehşetli bir psikolojik bunalım, kaygı ve korkuya kapılacağı anlatılmaktadır. Müfessirler, burada ruh hali tasvir edilen "mücrim"in (suçlu) inkarcıları veya daha genel olarak günahkarları ifade ettiğini belirtirler.

15 ve 16. ayetler cehennemin şiddetli azabını hatırlatmakta, 17 ve 18. ayetler ise oraya girenlerin bu sonuçla karşılaşmalarının başlıca sebeplerine dikkat çekmektedir ki bunlar, a) Peygamberin getirdiği hak dine, tevhid inancına sırt çevirmek, b) Servetinden muhtaçları faydalandırmamak, yani toplumda geçim sıkıntısının hafifletilmesi için üzerine düşeni yapmamaktır. Bu iki günah, yani putperestlerin tevhid davetine sırt çevirmeleri ve maddî konularda bencillik edip insanların geçim sıkıntılarını hafifletecek harcamalar yapmaktan kaçınmaları Kur'an-ı Kerîm'in bütününde, özellikle de Mekke'de inen sûrelerde onların en fazla eleştirilen kötülükleri olmuştur. Bu tesbite göre Kur'an-ı Kerîm'in insanlığa yüklediği görevlerin en önemlisi ve en kuşatıcı olanı, a) Allah'ın varlık ve birliğini tanımak, b) İnsanlara yardım ve iyilik etmektir. İslam alimleri bu iki büyük görevi kısaca "Allah'ın buyruğuna saygı, Allah'ın yarattıklarına şefkat" şeklinde özetlemişlerdir.

Mearic Suresi 11-35. ayet

Halbuki birbirlerine gösterilirler. Günahkar kişi, o günün azabı karşısında ister ki oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran bütün ailesini ve yeryüzünde kim varsa herkesi fidye olarak versin de kendisini kurtarsın!

Fakat ne mümkün! Bilinmeli ki o (cehennem) alev alev yanan, derileri kavurup soyan bir ateştir.

Haktan yüz çevirip uzaklaşmak isteyeni ve mal toplayıp üstüne oturanı kendine çağırır.​​​​​​​

Haktan yüz çevirip uzaklaşmak isteyeni ve mal toplayıp üstüne oturanı kendine çağırır.​​​​​​​

Gerçekten insan pek tahammülsüz bir tabiatta yaratılmıştır.

Başına bir fenalık geldi mi sızlanır durur.

Ama ona bir nimet nasip olursa kendisinden başkasını yararlandırmaz.

Ancak namaz kılanlar başka;

Namazlarını devamlı kılanlar;

İsteyene ve yoksun kalmışa mallarından belli bir hak tanıyanlar;

Hesap gününün doğruluğuna inananlar;

Rablerinin azabından çekinenler -ki rablerinin azabı karşısında asla güven içinde olunamaz-;

İffetlerini koruyanlar -ki eşleri ve cariyeleri bunun dışında olup bundan dolayı kınanmazlar; ama kim bunun ötesine geçmeye kalkışırsa böyleleri sınırı aşanların ta kendileridir-;

Emanetlerine ve ahidlerine riayet edenler;

Şahitliklerini dosdoğru yapanlar;

Namazlarının gereklerini titizlikle yerine getirenler;

İşte bunlar cennetlerde ağırlanırlar.

"Tahammülsüz" diye çevirdiğimiz helû' kelimesi sözlükte "sabırsız ve bir şeye aşırı derecede düşkün" anlamlarına gelen bir sıfat olup tamahkarlık, tatminsizlik, acelecilik, sabırsızlık, tahammülsüzlük, yılgınlık ve sızlanma gibi insanların tabiatında var olan bazı olumsuz özellikleri ifade eder. 20 ve 21. ayetler bu zaafı şöyle açıklamaktadır: Başına yoksulluk, hastalık, korku vb. bir sıkıntı geldiğinde sızlanır, feryat eder ve ümitsizliğe kapılır; zenginlik, sağlık, güvenlik gibi nimet ve imkanlara kavuştuğunda ise bencilleşir, cimrileşir, eriştiği nimetleri Allah'ın bir lutfu olarak değil, kendi kudret ve gayretiyle elde ettiği varlık olarak değerlendirir; ne Allah yolunda harcamada bulunur ne de insanlara yardım eder.

Bu ayetler, insanın ahlakını yukarıda sıralanan olumsuz eğilimlerden temizlemenin veya onların etkisini kırmanın yolunu göstermektedir. Bu yol, kısaca ahiret inancıyla desteklenen güçlü bir sorumluluk duygusu geliştirmek, ibadet ve ahlak alanında olumlu ve yapıcı davranışlar sergilemektir. Burada sıralanan davranışlar düzenli namaz kılmak, malında yoksulların hakkı bulunduğunu bilip onu ehline ödemek, ahiret kaygısı taşımak, namuslu ve iffetli olmak, emanete sadakat göstermek, şahitlikte yalan söylemekten sakınmaktır. Âyetlerin üslûbundan anlaşıldığına göre bu güzel işlerle ilgili ifade tahdîdî değil tadadîdir, yani bunlar örneklerdir; duruma, zamana, mekana, imkan ve şartlara göre bu ödevlerin sayısı değişebilir. Önemli olan, kişinin 19. ayetteki deyimiyle tabiatının tahammülsüzlüğünü, nankörlük ve bencilliğini yenme iradesi gösterebilmesi, ibadetler ve ahlakî davranışlarla ilkel kusurlarını giderip kişiliğini zenginleştirmesidir.

Mearic Suresi 36-44. ayet

O inkarcılara ne oluyor ki (inkar veya alay etmek için) grup grup sağdan soldan sana doğru koşuyorlar.

Üstelik bir de onlardan her biri nimetler cennetine yerleştirileceğini mi umuyor?

Asla! Biz onları, şu bildikleri şeyden yaratmışızdır.

Doğuların ve batıların rabbine yemin ederim ki, onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter, kimse bizim önümüze geçemez.​​​​​​​

Bırak onları, kendilerine geleceği hususunda uyarıldıkları güne ulaşıncaya kadar boş şeylere dalıp oyalanadursunlar!

O gün onlar, bir hedefe çabucak varmak istercesine süratle kabirlerinden çıkarlar.

O sırada gözlerine korku çökmüş, perişan olmuşlardır. İşte başlarına geleceği konusunda uyarıldıkları gün o gündür.

Rivayete göre müşrikler sağdan soldan gruplar halinde gelip Hz. Peygamber'in etrafını sarar, başına üşüşür; onun müminlere cenneti müjdelemesini, inkarcıları da cehennem azabı ile uyarmasını işitince kendisiyle alay eder, "Muhammed'in dediği gibi bunlar cennete gireceklerse biz bunlardan daha önce gireriz!" derlerdi (Zemahşerî, IV, 159-160; Şevkanî, V, 338). İşte bu ayetler onların belirtilen davranışlarındaki çelişkiye ve Hz. Peygamber'i yalancılıkla itham ettikleri halde cennete girmeyi istemelerinin ne kadar tutarsız olduğuna işaret etmektedir. Onlar peygamberle alay edince Allah Teala da, "Üstelik her biri nimetler cennetine yerleştirileceğini mi umuyor?" tarzındaki bir soru ile onları yermektedir. 39. ayetteki "asla, hayır!" anlamına gelen kella edatı da durumun ciddi olduğunu, müşriklerin gerçekten cennete giremeyeceklerini gösterir. "Biz onları, şu bildikleri şeyden yaratmışızdır" ifadesi ise insanın, kendisine önemsiz gibi gelen spermden yaratıldığına işaret eder; bu da onun gururlanacak bir varlık olmadığını, dolayısıyla müşriklerin kendilerini üstün görüp fakir müminleri küçümsemelerinin anlamsız olduğunu gösterir (bk. Kurtubî, XVIII, 294).

"Doğular ve batılar" ifadesi, güneş, ay ve yıldızların doğduğu ve battığı noktalar yanında, yıl boyunca güneşin doğduğu ve battığı ufuktaki farklı noktaları da kapsar. Yüce Allah'ın bu şekilde yıldızların doğduğu ve battığı yerlere yemin etmesi O'nun evrendeki bütün yörünge hareketlerine hakimiyetini ve sonsuz kudretini gösterir. "Onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter" şeklinde çevirdiğimiz cümleyi müfessirler iki türlü yorumlamışlardır: a) Bu muazzam evreni yaratan ve onun yönetimine hakim olan sonsuz kudret, inkarcıları yok edip onların yerine, kendisine iman edip emir ve yasaklarına uyan kullar da getirir, hiçbir güç buna engel olamaz. b) Bundan maksat yüce Allah'ın, insanları öldükten sonra dirilttiğinde onları dünyadaki yaratılışlarından daha sağlam ve ebedî hayata elverişli olabilecek şekilde yaratmasıdır (İbn Âşûr, XXIX, 180).

Müşriklere vaad edilen günden maksat kıyamet günü olup (bk. Şevkanî, V, 339) Hz. Peygamber teselli, inkarcılar ise tehdit edilmektedir. Müşrikler inkarlarını inatla sürdürdükleri için Allah Teala peygamberine artık onları kendi hallerine bırakmasını, zamanı geldiğinde inkar ettikleri o günü göreceklerini, hatta o zaman –inkar etmek şöyle dursun– bir hedefe koşan yarışçılar gibi kabirlerinden kalkıp koşarak hesap yerine sevkedileceklerini haber vermektedir. Ancak Hz. Peygamber ile alay ettikleri zamanki gibi şen şakrak değil, orada kibirleri kırılmış, gözlerine korku düşmüş, utançlarından başlarını kaldıracak halleri kalmamış bir halde ve derin bir üzüntü içerisinde olacaklardır.

Asr Suresi nasıl tefsir edilir?

İhlas Suresi tefsiri nedir?

Fatiha Suresi nasıl tefsir edilir?

Felak ve Nas sureleri nasıl tefsir edilir?

Kureyş Suresi tefsiri nedir?

Nasr Suresi tefsiri nedir?

Fil Suresi tefsiri nedir?

Alak Suresi tefsiri nedir?

Fatiha Suresi nasıl tefsir edilir?

Kevser Suresinin tefsiri nedir?

Tebbet Suresi tefsiri nedir?

Kafirun Suresi nasıl tefsir edilir?

Tekasür Suresi nasıl tefsir edilir?

Tin Suresi tefsiri nedir?

Maun Suresi nasıl tefsir edilir?

Karia suresi tefsiri nedir?

Adiyat Suresi nasıl tefsir edilir?

Hümeze Suresi nasıl tefsir edilir?

Kalem Suresi tefsiri nedir?

Zilzal Suresi nasıl tefsir edilir?

Beyyine Suresi nasıl tefsir edilir?

Kadir Suresi nasıl tefsir edilir?

İnşirah Suresi nasıl tefsir edilir?

Duha Suresi nasıl tefsir edilir?

Leyl Suresi nasıl tefsir edilir?

Şems Suresi nasıl tefsir edilir?

Beled Suresi nasıl tefsir edilir?

Fecr Suresi nasıl tefsir edilir?

Gaşiye Suresi nasıl tefsir edilir?

A'la Suresi nasıl tefsir edilir?

Tarık Suresi nasıl tefsir edilir?

Burûc Suresi nasıl tefsir edilir?

İnşikak Suresi nasıl tefsir edilir?

Mutaffifîn Suresi nasıl tefsir edilir?

İnfitar Suresi nasıl tefsir edilir?

Tekvir Suresi nasıl tefsir edilir?

Abese Suresi nasıl tefsir edilir?

Naziat Suresi nasıl tefsir edilir?

Nebe Suresi nasıl tefsir edilir?

İnsan Suresi nasıl tefsir edilir?

Kıyamet Suresi nasıl tefsir edilir?

Müddessir Suresi nasıl tefsir edilir?

Müzzemmil Suresi nasıl tefsir edilir?

Cin Suresi nasıl tefsir edilir?

Nuh Suresi nasıl tefsir edilir?

Muhabir: Yazar Silinmiş