Sebe suresi Mekke döneminde nazil olmuştur. Adını 15. ayetinde geçen Sebe kelimesinden alan Sebe suresi 54 ayeti kerimedir. Sebe suresinin fazileti, meali, tefsiri ve okunuşu haberimizde yer alıyor. İşte Sebe suresi ve Sebe suresinin okunuşu ile meali....

Mekke döneminde inmiştir. 54 ayettir. Sûre, adını 15. ayette geçen "Sebe' " kelimesinden almıştır. Sûre de başlıca müşriklerin ahireti inkar etmeleri, Davûd ve Süleyman Peygamberlerin kıssaları ve müşriklerin Hz. Muhammed'in peygamberliğihakkındaki bazı şüpheleri konu edilmektedir. Sebe suresi anlamı, fazileti, meali, tefsiri, Türkçe ve Arapça okunuşu detaylarını bir araya getirdik.

Mekke döneminde Lokman sûresinden sonra nazil olmuştur. 6. ayetinin Medine'de indiği görüşü taraftar bulmamıştır (Kurtubî, XIV, 166). Adını 15. ayette geçen Sebe'den alır . Nüzûl sebebi olarak Ebû Süfyan'ın ölümden sonraki ebedî hayatı ve kötülerin azaba maruz kalacağı gerçeğini inkar edişi zikredilirse de (Ebû Hayyan el-Endelüsî, VII, 256) bunun Ebû Süfyan'a has bir tavır olmadığı dikkate alındığında Hz. Peygamber'in muhataplarının Allah'ın birliğini ve ahiret hayatının varlığını inkar konusunda katı bir tutum sergilemeleri şeklinde genel bir nüzûl sebebinden söz etmek daha uygun olur. Mekke döneminin ikinci yarısında indiği tahmin edilen Sebe' sûresinin temel konusunun, Allah'ın birliğine ve ahiret inancına davetten ibaret olduğu söylenebilir. Sûrede tevhid ilkesini pekiştirmek için yer yer çok tanrı inancı eleştirilmekte ve Allah'ın dünya hayatında lutfettiği hükümranlık ve refah gibi nimetlerin geçiciliğine dikkat çekilmektedir.

Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Her kim Sebe Suresini (vird edinip) okursa, Allah'ü Teala o kimseyi kıyamet gününde Peygamberlerle musafaha ettirir."
Sebe Suresi Hakkında Rivayetler:
Bu sureyi okuyan kimse, cin şerrinden emin olur.
Sara hastalığına yakalanan kişiler için bu sure yazılır, zemzem suyu içine konulur ve ara ara bu sudan içirilir ve yüzüne de sürülürse, Allah'ın izniyle şifa bulur.
Kötülük yapmayı planlayan kişilerin hilelerinin boşa çıkması için Sebe Suresinin 45-50. ayetleri okunup dua edilmelidir.

SEBE SURESİNİN OKUNUŞU VE MEALİ

Sebe 1 (Mealleri Karşılaştır): El hamdu lillahillezî lehu ma fîs semavati ve ma fîl ardı ve lehul hamdu fîl ahireh(ahireti), ve huvel hakîmul habîr(habîru).
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ ٱلَّذِى لَهُۥ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِى ٱلْأَرْضِ وَلَهُ ٱلْحَمْدُ فِى ٱلْءَاخِرَةِ ۚ وَهُوَ ٱلْحَكِيمُ ٱلْخَبِيرُ
Hamd, göklerdeki ve yerdeki her şey kendisinin olan Allah'a mahsustur. Hamd ahirette de O'na mahsustur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.

Sebe 2 (Mealleri Karşılaştır): Ya'lemu ma yelicu fîl ardı ve ma yahrucu minha ve ma yenzilu mines semai ve ma yarucu fîha, ve huver rahîmul gafûr(gafûru).
يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِى ٱلْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنزِلُ مِنَ ٱلسَّمَآءِ وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا ۚ وَهُوَ ٱلرَّحِيمُ ٱلْغَفُورُ
Allah, yere gireni, yerden çıkanı; gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. O, çok merhamet edicidir, çok bağışlayıcıdır.

Sebe 3 (Mealleri Karşılaştır): Ve kalellezîne keferû la te'tînes saah(saatu), kul bela ve rabbî le te'tiyennekum alimil gayb(gaybi), la ya'zubu anhu miskalu zerretin fîs semavati ve la fîl ardı ve la asgaru min zalike ve la ekberu illa fî kitabin mubîn(mubînin).
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لَا تَأْتِينَا ٱلسَّاعَةُ ۖ قُلْ بَلَىٰ وَرَبِّى لَتَأْتِيَنَّكُمْ عَٰلِمِ ٱلْغَيْبِ ۖ لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَلَا فِى ٱلْأَرْضِ وَلَآ أَصْغَرُ مِن ذَٰلِكَ وَلَآ أَكْبَرُ إِلَّا فِى كِتَٰبٍ مُّبِينٍ
İnkar edenler, "Kıyamet bize gelmeyecektir" dediler. De ki: "Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O'ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır."

Sebe 4 (Mealleri Karşılaştır): Li yecziyellezîne amenû ve amilûs salihat(salihati), ulaike lehum magfiretun ve rızkun kerîm(kerîmun).
لِّيَجْزِىَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ ۚ أُو۟لَٰٓئِكَ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ
Allah'ın, iman edip salih amel işleyenleri mükafatlandırması için (her şey o kitapta tespit edilmiştir.) İşte onlar için bir bağışlanma ve bereketli bir rızık vardır.

Sebe 5 (Mealleri Karşılaştır): Vellezîne seav fî ayatina muacizîne ulaike lehum azabun min riczin elîm(elîmun).
وَٱلَّذِينَ سَعَوْ فِىٓ ءَايَٰتِنَا مُعَٰجِزِينَ أُو۟لَٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِّن رِّجْزٍ أَلِيمٌ
Âyetlerimizi geçersiz kılmak için yarışırcasına çaba harcayanlar var ya; işte onlar için elem dolu, çok kötü bir azap vardır.

Sebe 6 (Mealleri Karşılaştır): Ve yerellezîne ûtûl ılmellezî unzile ileyke min rabbike huvel hakka ve yehdî ila sıratıl azîzil hamîd(hamîdi).
وَيَرَى ٱلَّذِينَ أُوتُوا۟ ٱلْعِلْمَ ٱلَّذِىٓ أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ هُوَ ٱلْحَقَّ وَيَهْدِىٓ إِلَىٰ صِرَٰطِ ٱلْعَزِيزِ ٱلْحَمِيدِ
Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilen Kur'an'ın gerçek olduğunu ve onun, mutlak güç sahibi ve övgüye layık Allah'ın yoluna ilettiğini görürler.

Sebe 7 (Mealleri Karşılaştır): Ve kalellezîne keferû hel nedullukum ala raculin yunebbiukum iza muzzıktum kulle mumezzekın innekum le fî halkın cedîd(cedîdin).
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ هَلْ نَدُلُّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ يُنَبِّئُكُمْ إِذَا مُزِّقْتُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍ إِنَّكُمْ لَفِى خَلْقٍ جَدِيدٍ
Yine inkar edenler şöyle dediler: "Çürüyüp ufalandıktan sonra sizin yeniden diriltileceğinizi söyleyen bir adamı size gösterelim mi?

Sebe 8 (Mealleri Karşılaştır): Eftera alallahi keziben em bihî cinneh(cinnetun), belillezîne la yûminûne bil ahireti fîl azabi ved dalalil baîd(baîdi).
أَفْتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبًا أَم بِهِۦ جِنَّةٌۢ ۗ بَلِ ٱلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِٱلْءَاخِرَةِ فِى ٱلْعَذَابِ وَٱلضَّلَٰلِ ٱلْبَعِيدِ
"Allah'a karşı yalan mı uydurdu, yoksa onda delilik mi var?" Hayır, öyle değil! Ahirete inanmayanlar azap ve derin sapıklık içindedirler.

Sebe 9 (Mealleri Karşılaştır): E fe lem yerev ila ma beyne eydîhim ve ma halfehum mines semai vel ard(ardı), in neşe'nahsif bihimul arda ev nuskıt aleyhim kisefen mines sema(semai), inne fî zalike le ayeten li kulli abdin munîb(munîbin).
أَفَلَمْ يَرَوْا۟ إِلَىٰ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ ۚ إِن نَّشَأْ نَخْسِفْ بِهِمُ ٱلْأَرْضَ أَوْ نُسْقِطْ عَلَيْهِمْ كِسَفًا مِّنَ ٱلسَّمَآءِ ۚ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةً لِّكُلِّ عَبْدٍ مُّنِيبٍ
Onlar, önlerindeki ve arkalarındaki (kendilerini dört bir yandan kuşatan) göğe ve yere bakmadılar mı? Eğer dilersek onları yere geçirir veya gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. Bunda, Rabbine yönelen her kul için bir ibret vardır.

Sebe 10 (Mealleri Karşılaştır): Ve lekad ateyna davûde minna fadla(fadlen), ya cibalu evvibî meahu vet tayr(tayre), ve elenna lehul hadîd(hadîde).
۞ وَلَقَدْ ءَاتَيْنَا دَاوُۥدَ مِنَّا فَضْلًا ۖ يَٰجِبَالُ أَوِّبِى مَعَهُۥ وَٱلطَّيْرَ ۖ وَأَلَنَّا لَهُ ٱلْحَدِيدَ
(10-11) Andolsun, Davud'a tarafımızdan bir lütuf verdik. "Ey dağlar! Kuşların eşliğinde onunla birlikte tespih edin" dedik ve "(Bütün vücudu örtecek) zırhlar yap, işçilikte de ölçüyü tuttur diye demiri ona yumuşattık. "Salih amel işleyin. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı görürüm" diye vahyettik.

Sebe 11 (Mealleri Karşılaştır): Enimel sabigatin ve kaddir fîs serdi va'melû saliha(salihan), innî bima tamelûne basîr(basîrun).
أَنِ ٱعْمَلْ سَٰبِغَٰتٍ وَقَدِّرْ فِى ٱلسَّرْدِ ۖ وَٱعْمَلُوا۟ صَٰلِحًا ۖ إِنِّى بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
(10-11) Andolsun, Davud'a tarafımızdan bir lütuf verdik. "Ey dağlar! Kuşların eşliğinde onunla birlikte tespih edin" dedik ve "(Bütün vücudu örtecek) zırhlar yap, işçilikte de ölçüyü tuttur diye demiri ona yumuşattık. "Salih amel işleyin. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı görürüm" diye vahyettik.

Sebe 12 (Mealleri Karşılaştır): Ve li suleymaner rîha guduvvuha şehrun ve revahuha şehr(şehrun), ve eselna lehu aynel kıtr(kıtri), ve minel cinni men ya'melu beyne yedeyhi bi izni rabbih(rabbihî), ve men yezıg minhum an emrina nuzıkhu min azabis saîr(saîri).
وَلِسُلَيْمَٰنَ ٱلرِّيحَ غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌ ۖ وَأَسَلْنَا لَهُۥ عَيْنَ ٱلْقِطْرِ ۖ وَمِنَ ٱلْجِنِّ مَن يَعْمَلُ بَيْنَ يَدَيْهِ بِإِذْنِ رَبِّهِۦ ۖ وَمَن يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ أَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ ٱلسَّعِيرِ
Süleyman'ın emrine de, sabah esişi bir ay, akşam esişi de bir ay(lık yol) olan rüzgarı verdik. Erimiş bakır ocağını da ona sel gibi akıttık. Cinlerden de Rabbinin izniyle onun önünde çalışanlar vardı. İçlerinden kim bizim emrimizden çıkarsa, ona alevli ateş azabını tattırırız.

Sebe 13 (Mealleri Karşılaştır): Ya'melûne lehu ma yeşau min meharîbe ve temasîle ve cifanin kel cevabi ve kudûrin rasiyat(rasiyatin), i'melû ale davûde şukra(şukren), ve kalîlun min ibadiyeş şekûr(şekûru).
يَعْمَلُونَ لَهُۥ مَا يَشَآءُ مِن مَّحَٰرِيبَ وَتَمَٰثِيلَ وَجِفَانٍ كَٱلْجَوَابِ وَقُدُورٍ رَّاسِيَٰتٍ ۚ ٱعْمَلُوٓا۟ ءَالَ دَاوُۥدَ شُكْرًا ۚ وَقَلِيلٌ مِّنْ عِبَادِىَ ٱلشَّكُورُ
Cinler, Süleyman için dilediği biçimde kaleler, heykeller, havuz gibi çanaklar ve sabit kazanlar yapıyorlardı. Ey Davûd ailesi, şükredin! Kullarımdan şükredenler pek azdır.

Sebe 14 (Mealleri Karşılaştır): Fe lemma kadayna aleyhil mevte ma dellehum ala mevtihî illa dabbetul ardı te'kulu minseeteh(minseetehu), fe lemma harre tebeyyenetil cinnu en lev kanû ya'lemûnel gaybe ma lebisû fîl azabil muhîn(muhîni).
فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ ٱلْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلَىٰ مَوْتِهِۦٓ إِلَّا دَآبَّةُ ٱلْأَرْضِ تَأْكُلُ مِنسَأَتَهُۥ ۖ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ ٱلْجِنُّ أَن لَّوْ كَانُوا۟ يَعْلَمُونَ ٱلْغَيْبَ مَا لَبِثُوا۟ فِى ٱلْعَذَابِ ٱلْمُهِينِ
Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun ölümünü onlara ancak değneğini yemekte olan bir kurt gösterdi. Süleyman'ın cesedi yıkılınca cinler anladılar ki, eğer gaybı bilmiş olsalardı aşağılayıcı azap içinde kalmamış olacaklardı.

Sebe 15 (Mealleri Karşılaştır): Lekad kane li sebein fî meskenihim ayeh(ayetun), cennetani an yemînin ve şimal(şimalin), kulû min rızkı rabbikum veşkurû leh(lehu), beldetun tayyibetun ve rabbun gafûr(gafûrun).
لَقَدْ كَانَ لِسَبَإٍ فِى مَسْكَنِهِمْ ءَايَةٌ ۖ جَنَّتَانِ عَن يَمِينٍ وَشِمَالٍ ۖ كُلُوا۟ مِن رِّزْقِ رَبِّكُمْ وَٱشْكُرُوا۟ لَهُۥ ۚ بَلْدَةٌ طَيِّبَةٌ وَرَبٌّ غَفُورٌ
Andolsun, Sebe' halkı için kendi yurtlarında bir ibret vardı: Biri sağda biri solda iki bahçe bulunuyordu. Onlara şöyle denilmişti: "Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na şükredin. Beldeniz güzel bir belde, Rabbiniz de çok bağışlayıcı bir Rabdir."

Sebe 16 (Mealleri Karşılaştır): Fe a'radû fe erselna aleyhim seylel arimi ve beddelna-hum bi cenneteyhim cenneteyni zevatey ukulin hamtın ve eslin ve şeyin min sidrin kalîl(kalîlin).
فَأَعْرَضُوا۟ فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ سَيْلَ ٱلْعَرِمِ وَبَدَّلْنَٰهُم بِجَنَّتَيْهِمْ جَنَّتَيْنِ ذَوَاتَىْ أُكُلٍ خَمْطٍ وَأَثْلٍ وَشَىْءٍ مِّن سِدْرٍ قَلِيلٍ
Fakat onlar yüz çevirdiler. Biz de üzerlerine Arim selini gönderdik. Onların bahçelerini ekşi meyveli ağaçlar, acı ılgın ve biraz da sedir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik.

Sebe 17 (Mealleri Karşılaştır): Zalike cezeynahum bima keferû, ve hel nucazî illel kefûr(kefûra).
ذَٰلِكَ جَزَيْنَٰهُم بِمَا كَفَرُوا۟ ۖ وَهَلْ نُجَٰزِىٓ إِلَّا ٱلْكَفُورَ
Nimetlere karşı nankörlük etmeleri sebebiyle onları işte böyle cezalandırdık. Biz (bu şekilde) ancak nankörleri cezalandırırız.

Sebe 18 (Mealleri Karşılaştır): Ve cealna beynehum ve beynel kurelletî barekna fîha kuren zahireten ve kadderna fîhes seyr(seyre), sîrû fîha leyaliye ve eyyamen aminîn(aminîne).
وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ ٱلْقُرَى ٱلَّتِى بَٰرَكْنَا فِيهَا قُرًى ظَٰهِرَةً وَقَدَّرْنَا فِيهَا ٱلسَّيْرَ ۖ سِيرُوا۟ فِيهَا لَيَالِىَ وَأَيَّامًا ءَامِنِينَ
Sebe' halkı ile bereketlendirdiğimiz kentler arasına (her biri diğerinden) görülen kentler oluşturduk. Oralarda gidiş gelişi belirledik (seyahati kolaylaştırdık) ve onlara da şöyle dedik: "Oralarda gece gündüz güvenlik içinde dolaşın."

Sebe 19 (Mealleri Karşılaştır): Fe kalû rabbena baidbeyne esfarina ve zalemû enfusehum fe cealnahum ehadîse ve mezzaknahum kulle mumezzak(mumezzakın), inne fî zalike le ayatin li kulli sabbarin şekûr(şekûrin).
فَقَالُوا۟ رَبَّنَا بَٰعِدْ بَيْنَ أَسْفَارِنَا وَظَلَمُوٓا۟ أَنفُسَهُمْ فَجَعَلْنَٰهُمْ أَحَادِيثَ وَمَزَّقْنَٰهُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍ ۚ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍ لِّكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ
Onlar ise, "Ey Rabbimiz! Yolculuğumuzun konakları arasını uzaklaştır" dediler ve kendilerine zulmettiler. Biz de onları ibret kıssalarına çevirdik ve kendilerini darmadağın ettik. Şüphesiz ki bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.

Sebe 20 (Mealleri Karşılaştır): Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illa ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ إِبْلِيسُ ظَنَّهُۥ فَٱتَّبَعُوهُ إِلَّا فَرِيقًا مِّنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ
Şeytan, onlar hakkındaki zannını doğru çıkardı. İnananlardan bir grup dışında hepsi ona uydular.

Sebe 21 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma kane lehu aleyhim min sultanin illa li na'leme men yû'minu bil ahireti mimmen huve minha fî şekk(şekkin), ve rabbuke ala kulli şeyin hafîz(hafîzun).
وَمَا كَانَ لَهُۥ عَلَيْهِم مِّن سُلْطَٰنٍ إِلَّا لِنَعْلَمَ مَن يُؤْمِنُ بِٱلْءَاخِرَةِ مِمَّنْ هُوَ مِنْهَا فِى شَكٍّ ۗ وَرَبُّكَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ حَفِيظٌ
Oysa şeytanın onlar üzerinde hiçbir hakimiyeti yoktu. Ancak ahirete inananları, onun hakkında şüphe içinde bulunanlardan ayırt edelim diye (ona bu fırsatı verdik). Senin Rabbin her şey üzerinde hakiki bir koruyucudur.

Sebe 22 (Mealleri Karşılaştır): Kulid'ûllezîne zeamtum min dûnillah(dûnillahi), la yemlikûne miskale zerretin fîs semavati ve la fîl ardı ve ma lehum fîhima min şirkin ve ma lehu minhum min zahîr(zahîrin).
قُلِ ٱدْعُوا۟ ٱلَّذِينَ زَعَمْتُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ ۖ لَا يَمْلِكُونَ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَلَا فِى ٱلْأَرْضِ وَمَا لَهُمْ فِيهِمَا مِن شِرْكٍ وَمَا لَهُۥ مِنْهُم مِّن ظَهِيرٍ
(Ey Muhammed!) De ki: "Allah'ı bırakıp da ilah olduklarını iddia ettiklerinizi çağırın. Göklerde ve yerde zerre kadar bir şeye sahip değillerdir. Onların yerde ve gökte hiçbir ortaklıkları yoktur. Allah'ın onlardan bir yardımcısı da yoktur.

Sebe 23 (Mealleri Karşılaştır): Ve la tenfeuş şefaatu indehû illa li men ezine leh(lehu), hatta iza fuzzia an kulûbihim kalû maza kale rabbukum, kalûl hakk(hakka), ve huvel aliyyul kebîr(kebîru).
وَلَا تَنفَعُ ٱلشَّفَٰعَةُ عِندَهُۥٓ إِلَّا لِمَنْ أَذِنَ لَهُۥ ۚ حَتَّىٰٓ إِذَا فُزِّعَ عَن قُلُوبِهِمْ قَالُوا۟ مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ ۖ قَالُوا۟ ٱلْحَقَّ ۖ وَهُوَ ٱلْعَلِىُّ ٱلْكَبِيرُ
Allah katında, O'nun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz. (Şefaat için izin verilip de) kalplerinden korku giderilince birbirlerine, "Rabbiniz ne söyledi?" diye sorarlar. Onlar da "Gerçeği" diye cevap verirler. O, yücedir, büyüktür.

Sebe 24 (Mealleri Karşılaştır): Kul men yerzukukum mines semavati vel ard(ardı), kulillahu ve inna ev iyyakum le ala huden ev fî dalalin mubîn(mubînin).
۞ قُلْ مَن يَرْزُقُكُم مِّنَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۖ قُلِ ٱللَّهُ ۖ وَإِنَّآ أَوْ إِيَّاكُمْ لَعَلَىٰ هُدًى أَوْ فِى ضَلَٰلٍ مُّبِينٍ
De ki: "Size göklerden ve yerden kim rızık verir?" De ki: "Allah. O halde, ya biz hidayet veya apaçık bir sapıklık üzereyiz, ya da siz!"

Sebe 25 (Mealleri Karşılaştır): Kul la tus'elûne amma ecremna ve la nus'elu amma ta'melûn(ta'melûne).
قُل لَّا تُسْـَٔلُونَ عَمَّآ أَجْرَمْنَا وَلَا نُسْـَٔلُ عَمَّا تَعْمَلُونَ
De ki: "Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu tutulmazsınız. Sizin işlediklerinizden de biz sorumlu tutulmayız."

Sebe 26 (Mealleri Karşılaştır): Kul yecmeu beynena rabbuna summe yeftehu beynena bil hakk(hakkı), ve huvel fettahul alîm(alîmu).
قُلْ يَجْمَعُ بَيْنَنَا رَبُّنَا ثُمَّ يَفْتَحُ بَيْنَنَا بِٱلْحَقِّ وَهُوَ ٱلْفَتَّاحُ ٱلْعَلِيمُ
De ki: "Rabbimiz hepimizi kıyamet günü bir araya toplayacak, sonra da aramızda hak ile hüküm verecektir. O, gerçeği apaçık ortaya koyan, hakkıyla bilendir."

Sebe 27 (Mealleri Karşılaştır): Kul erûniyellezîne elhaktum bihî şurekae kella, bel huvallahul azîzul hakîm(hakîmu).
قُلْ أَرُونِىَ ٱلَّذِينَ أَلْحَقْتُم بِهِۦ شُرَكَآءَ ۖ كَلَّا ۚ بَلْ هُوَ ٱللَّهُ ٱلْعَزِيزُ ٱلْحَكِيمُ
De ki: "Allah'a ortak tuttuklarınızı bana gösterin! Hayır! (Hiçbir şey Allah'a ortak olamaz.) Aksine O, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah'tır."

Sebe 28 (Mealleri Karşılaştır): Ve ma erselnake illa kaffeten lin nasi beşîren ve nezîren ve lakinne ekseren nasi la ya'lemûn(ya'lemûne).
وَمَآ أَرْسَلْنَٰكَ إِلَّا كَآفَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.

Sebe 29 (Mealleri Karşılaştır): Ve yekûlûne meta hazel va'du in kuntum sadikîn(sadikîne).
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ
"Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek" diyorlar.

Sebe 30 (Mealleri Karşılaştır): Kul lekum mîadu yevmin la teste'hirûne anhû saaten ve la testakdimûn(testakdimûne).
قُل لَّكُم مِّيعَادُ يَوْمٍ لَّا تَسْتَـْٔخِرُونَ عَنْهُ سَاعَةً وَلَا تَسْتَقْدِمُونَ
De ki: "Sizin için belirlenen bir gün vardır ki, ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz."

Sebe 31 (Mealleri Karşılaştır): Ve kalellezîne keferû len nû'mine bi hazel kur' amp

Muhabir: Yazar Silinmiş