Şeytan, ilahi ferman gereği, Hz. Âdem (a.s.)'ınşahsiyetinde, kıyamete kadar dünyaya gelecek olan bütün insanlara düşmandır. Bu kıyamete kadar da böylece devam edecektir. Peki şeytan nasıl bir taktik izler? Kimleri tuzağına düşürür? Şeytan insanı nasıl kandırıyor? İnsana aldatmaya çalışırken neler fısıldıyor? Şeytanın vesveselerine karşı yapmamız gereken şeyler nelerdir? İşte cevabı…
Şeytan, bunu şu fısıltılarla yapar:
"Nasıl olsa gençsin! Şimdi nefsinin isteklerini yerine getir. Sonra tevbe eder, halini düzeltirsin. Nasıl olsa Allah da zaten Gafûr'dur, Rahîm'dir."
Bu ahmakça hale Kur'an-ı Kerim'den bir misal:
Yakub -aleyhisselam-'ın evlatları, kardeşleri Yûsuf -aleyhisselam-'ı kıskandılar;
"(Aralarında dediler ki:) Yûsuf'u öldürün veya onu (uzak) bir yere atın ki babanızın teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra da (tevbe ederek) salih kimseler olursunuz!" (Yûsuf, 9)
Görüldüğü gibi, burada, sonradan tevbe etmek düşüncesiyle kendini kandırarak, günahı bile bile işleyiş tarzı var.
Bugün de birçok cahil anne, evladına;
"–Oğlum, sen daha gençsin. Namazını sonra kılarsın."
"–Kızım, daha gençsin! Şimdi gençliğini yaşa! Başını sonra örtersin!.." diyerek onları kendi elleriyle ifsad ve idlal etmektedir.
Halbuki gençlik, toprağa atılan bir tohum gibidir. Anne-baba ve eğitimciler de bahçıvan gibidir. Bahçıvan ektiği / diktiği bitkiye ne kadar ihtimam gösterirse, o nebat o kadar verimli olur.
Şeytanın, evlatların tahsiliyle alakalı vesveseleri de çoktur. Çünkü ayet-i kerîmeyle sabittir ki, şeytan mallara ve evlatlara ortak olmaya çalışır. (Bkz. el-İsra, 64)
Günümüzde tahsil, sadece dünya istikbalini kazanmanın yolu olarak görülmekte. Gafil anne-babalar da, evlatların sadece dünya istikbaline ihtimam göstermekte ve bu uğurda dinden, takvadan taviz vererek şöyle telkinlerde bulunmaktadırlar:
"–Aman! Sen bir an evvel dünya istikbalini kazan! Gerisi önemli değil!.."
Halbuki dünya istikbalini de ahiret istikbalini de takdir eden ve lutfeden Allah Teala'dır.
Tahsil etrafında şu da şeytanî bir vesvesedir:
"Çocuğuma falanca mektepte pedagoji, psikoloji vs. okutuyorum ki, iyi bir eğitimci olsun."
Niyet güzelmiş gibi görünür. Halbuki bahsettiği mektep, yabancıdır yahut yabancıların tesiri altındadır. Freud vb. batılıların zehirli ve sapık hezeyanlarından beslenmektedir.
Anne-babaların evlatlarını, böyle bir tahsile, kendi elleriyle sokmaları, şeytanın ne kadar acı ve vahim bir ifsadıdır.
ŞEYTANIN VESVESELERİNDEN KURTULMANIN ÇARESİ NEDİR?
Mü'minlerin, eğitim ve rûhiyat esaslarını, Allah ve Rasûlü'nün talimatlarıyla, Kur'an ve Sünnet istikametinde inşa ve tesis etmeleri lazımdır.
Sahasının mütehassısları tespit ediyorlar ki; Descartes, Pascal, Montaigne ve Hume gibi nice batılı mütefekkir, İmam-ı Gazalî'nin Latinceye tercüme edilen eserlerini hayran hayran okumuş ve huzuru müslüman alimlerin eserlerinde bulabilmişlerdir.
Yine tahsil etrafında şeytanın bir başka tuzağı da şudur:
Tahsil, ilim ve bilgi edinmek dînimizde de makbul ve hatta farzdır. Doğru fakat, hangi ilmin tahsili? Farz olan tahsil, bir insanın ilmihalini bilmesidir. Kur'an kültürünü tahsil etmesidir. Marifetullah'ta derinleşmesidir. Bu da müstakîm alimlerden tahsil edilmelidir.
Sair ilimler ise, ilahî kudreti tefekküre vesile olduğu nisbette faydalı bir ilim olur. İnsanlığa faydalı olacak nisbette ondan istifade edilir.
Fakat şeytanî ve nefsanî vesveselerle, işin içinde «tahsil, bilgi» vs. kelimeler geçiyor diye, dinden her türlü taviz veriliyor, işin içinde okumak var diye, her türlü haram sanki helal oldu, bütün mahzurlar kalktı gibi davranılıyor.
Bu hususta İmam Gazalî'nin çok mühim ikazları vardır:
Ona göre, farz-ı ayn olan ilim, insanın îmanını bilmesidir. Ardından bir müslüman olarak neleri yapıp, neleri terk etmesi gerektiğini öğrenmesidir. Bu cümleden olarak, kişinin, kalpten kötü huyları bertaraf etmeyi, şeytanın hilelerini ve insanı ebedî helake götüren vesveselerini öğrenmesi de farz-ı ayndır. Gazalî Hazretleri bu ilimleri öğrenmeden, diğer ilimlerle meşgul olmayı ise ahmaklık olarak görür. Şöyle îzah eder:
"Toprak, çalı çırpıdan ve diken gibi şeylerden temizlenip düzenlendiği vakit yeşillikler ve güzel kokulu bitkiler yetiştirdiği gibi, kötü huylardan temizlenen kalbin de iyi huylarla dolacağında şüphe yoktur. Yabancı maddelerini temizlemediğin kıraç bir topraktan mahsul alamayacağından, emeğinin boşa gideceği gibi, kalbini temizlemeden, boşuna farz-ı kifaye ilimlerle uğraşma! Bilhassa halk içerisinde bu ilimlerle meşgul olan varken! (Zira meşgul olan varsa farz-ı kifaye de zaten yerine gelmiş olacaktır.)
Zira başkasının iyiliğine çalışırken kendini helake sürükleyen akılsızdır. Bu davranış, kendini öldürmek için boynuna dolanmış yılan, koynuna girmiş akrep dururken, başkasının üzerine konan sineği kovalamak için yelpaze arayan kimsenin hali gibi, en büyük bir ahmaklıktır."
Gazalî Hazretlerinin bu ikazlarına kulak vermeyip; tahsili, zihne bilgi depolamak şeklinde anlayınca, ortaya «akademik bilgiçlik hastalığı» çıkıyor. Sırf okumak için okunan mektepler, kitaplar, takip edilen programlar…
Faydası ne? Hiç!
Zararı ne? Zaman israfı, gereksiz bilgi ukalalığı, zihinlerin, kalplerin mezbeleliğe dönmesi ve asıl tahsilden fersah fersah uzaklaşmak!..
Âyet-i kerîmede buyurulur:
عَامِلَةٌ نَاصِبَةٌ
"Çalışmış, (boşa) yorulmuşlardır!" (el-Ğaşiye, 3)
İmam Gazalî'nin naklettiği ibretli hadise, şu ayetin tefsiri gibidir:
"Kamil ve arif bir kimse, alimin birini öldükten sonra rüyasında görmüş ve;
«–O mücadele ettiğin ilimler ne oldu? Onlardan bir fayda gördün mü?" diye sormuş.
O da avucunu açıp üflemiş ve şöyle demiş:
«–Onlar kül olup dağıldı gitti; ancak gece karanlığında Allah için kıldığım iki rekat namazdan fayda gördüm.»
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2018 Ay: Ekim, Sayı: 164
Şeytan insanın içine girebilir mi?
Şeytanı ağlatıp uzaklaştıran amel
Şeytan cennetten neden kovuldu?





