Tahrim suresi kaç ayettir? Tahrim suresi okunuşu ve anlamı nasıldır? Mülk suresinin tefsiri nasıldır? Mülk suresi Arapça ve Türkçe okunuşu nasıldır? Ahirette kafirlerin bahane ve özürlerinin onlara bir fayda sağlamayacağını anlatan Tahrim suresine dair detaylar haberimizde...

Tahrim suresi Kur'an-ı kerîmin altmış altıncı sûresidir. Tahrim suresi Medine'de nazil olmuştur. Tahrim suresi on iki ayettir. Bu sûrede; bütün mü'minlerin, emri altında olanları Cehennem'e götürecek davranışlardan korumaları, ahirette kafirlerin özür bahane ileri sürmelerinin fayda sağlamayacağı, mü'minlerin tövbe-i nasûh (bir daha günaha dönmemek üzere kesin tövbe) etmeleri gibi konular bildirilmektedir.

Kim Tahrîm sûresini okursa, Allahü teala ona Tevbe-i nasûh ihsan eder. (Hadîs-i şerîf-Kadı Beydavî)

Kısaca Konusu : Hz. Peygamber'in bir eşine verdiği sırrı eşinin koruyamaması ve buna bağlı olarak gelişen olaylardan hareketle, aile ilişkilerinde güvenin önemi üzerinde durulmakta, müminlere hitap edilerek aile sorumluluğunun önemine dikkat çekilmekte, inkarcılar ve iman etmiş gibi görünen münafıklara sert bir uyarı yapılmakta, tövbenin kararlı bir iradeye dayalı olması gerektiği bildirilmekte; aile sorumluluğu kavramının yanlış anlaşılmaması için, yükümlülük çağındaki herkesin yaptıklarından şahsen sorumlu olacağı bazı örnekler ışığında açıklanmaktadır.


Tahrim Suresi Okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim
1. Ya eyyuhennebiyyu lime tuharrimu ma ehallellahu leke tebteğıy merdate ezvacike vallahu ğafurun rahıymun.

2. Kad feredallahu lekum tehıllete eymanikum vallahu mevlakum ve luvel'alıymulhakıymu.

3. Ve iz eserrennebiyyu ila ba'dı ezvacihi hadiysen felemma nebbeet bihi ve ezharehullahu 'aleyhi 'arrefe ba'dahu ve a'reda 'anba'dın felemma nebbeeha bihi kalet men enbeeke haza kale nebbeeniyel'aliymulhabiyru.

4. İn tetuba ilillahi fekad sağat kulubukuma ve in tezahera 'aleyhi feinnallahe huve mevlahu ve cibriylu ve salihulmu 'miniyne velmelaiketu ba'de zalike zahiyrun.

5. 'Asa rabbuhu in tallakakune en yubdilehu ezvacen hayren minkunne muslimatin mu'munatin kanitatin taibatin 'abidatin saihatin seyyibatin ve ebkaren.

6. Ya eyyuhelleziyne amenu kuenfusekum ve ehliykum naren ve kuduhennasu velhıcaretu 'aleyha melaiketun ğulazın şidadin la ya'sunallahe ma emerehum ve yef'alune ma yu'merune.

7. Ya eyyuhelleziyne keferu la ta'tezirulyevme innema tuczevne ma kuntum ta'melune.

8. Ya eyyuhelleziyne amenu tubu ilellahi tevbeten nesuhan asa rabbukum en yukeffire 'ankum seyyiatikum ve yudhılekum cennatin tecriy min tahtihel'enharu yevme la yuhzillahunnebiyye velleziyne amenu me'ahu nuruhum yes'a beyne eydiyhim ve bieymanihim yekulune rabbena etmin lena nurena vağfir lena inneke 'ala kulli şey'in kadiyrun.

9. Ya eyyuhennebiyyu cahidilkuffare velmunafikıyne vağluz 'aleyhim ve me'vahum cehennemu ve bi'selmasıyru.

10. Dareballahu meselen lilleziyne keferumreete nuhın vemreete lutin kaneta tahte 'abdeyni min 'ıbadina salihayni fehanetahuma felem yuğniya 'anhuma minallahi şey'en ve kıyledhulennare me'addahiliyne.

11. Ve da reballahu meselen lilleziyne amenumreete fir'avne iz kalet rabbibni liy 'ındeke beyten fiylcenneti ve necciniy min fir'avne ve 'amelihi ve necciniy minelkavmizzalimiyne.

12. Ve meryemebte 'ımranelletiy ahsanet ferceha fenefahna fiyhi min ruhına ve saddekat bikelimati rabbiha ve kutubihi ve kanet minelkanitıyne.

Tahrim Suresi Anlamı

Bismillahirrahmanirrahîm.

1. Ey Peygamber! Eşlerinin hoşnutluğunu gözeterek Allah'ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, merhamet edendir.

2. Allah yeminlerinizi çözmeyi meşru kılmıştır. Allah sizin Mevla'nızdır. O ilim ve hikmet sahibidir.

3. Hani Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi o sözü başkasına haber verdi. Allah da bunu Peygamber'e açıkladı. Bir kısmını bildirmiş bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi: "Bunu sana kim haber verdi?" dedi. "Her şeyi bilen ve haberdar olan Allah haber verdi." dedi.

4. Eğer tevbe ederseniz, kaymış olan kalpleriniz düzelmiş olur. Şayet onun aleyhinde birbirinize arka çıkarsanız, hiç şüphesiz ki Allah onun Mevla'sıdır. Cebrail de, müminlerin salih olanları da, bunun ardından bütün melekler de ona yardımcıdırlar.

5. Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona sizden daha iyi, kendini Allah'a veren, inanan, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verir.

6. Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında pek haşin, pek şiddetli, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, emredildikleri şeyi yapan melekler vardır.

7. Ey kafirler! Bugün özür dilemeyin. Çünkü siz ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.

8. Ey iman edenler! Yürekten samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. O gün Allah Peygamber'i ve iman edip onunla beraber olanları rüsvay etmeyecek, utandırmayacak. Nurları önlerinde ve sağlarında koşup parlayacak. Derler ki: "Ey Rabbimiz! Nurumuzu tamamla ve bizi bağışla, şüphesiz ki sen her şeye kadirsin."

9. Ey Peygamber! Kafirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!

10. Allah, inkar edenlere Nuh'un karısı ile Lut'un karısını misal gösterir. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kulun nikahı altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları da Allah'tan gelen azabı onlardan savamadı. O iki kadına: "Cehenneme girenlerle beraber siz de girin!" denildi.

11. Allah iman edenlere de Firavun'un karısı (Asiye)yi misal gösterir. O şöyle demişti: "Rabbim! Katından bana cennette bir ev yap. Beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar, beni şu zalimler gürûhundan kurtar."

12. Irzını korumuş olan İmran kızı Meryem de bir misaldir. Biz ona ruhumuzdan üflemiştik. Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etmişti. O bize gönülden itaat edenlerdendi.

Tahrim Suresi Tefsiri

1. Ey Peygamber! Ne için sen zevcelerinin hoşnutluklarını ararsın da, Allah'ın sana helal kıldığını haram kılarsın. Bununla beraber Allah, gafûrdur, rahîmdir.

1. Bu mübarek ayetler: Resûl-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem ile muhterem eşleri arasında cereyan eden bir konuşmayı bildiriyor. Bu muhterem eşlerinin Yüce Peygambere karşı pek ziyade itaat ve ihtiram göstermelerinin lüzumuna işaret ediyor. O Yüce Resûl'ün daha hayırlı, daha itaatkar eşlere nail olabileceğini beyan ile Peygamber eşlerini ikaz ve irşad hikmetini kapsamaktadır.

Şöyle ki: Yüce Peygamber Efendimiz, bir gün muhterem eşlerinden "Zeyneb Binti Cehşin hücresine teşrif etmiş, orada bal şerbeti içmiş, biraz fazla ikamet buyurmuştu, diğer muhterem eşlerinden Hz. Ömer-ül Faruk'un kızı Cenab-ı Hafsa" ile Hz. Ebu Bekr'is Sıddık'ın kızı Cenab-ı "Âişe" annemiz, Hz. Peygamberin teşrifini beklemişlerdi, onun saadet huzurunda bulunarak kalben rahatlamak isterlerdi.

Bu iki muhterem annemiz, diğer temiz eşlerinden daha fazla bağlı, destekler bulunuyorlardı. Resûl-i Ekrem'in eşi Cenab-ı Zeyneb'in yanma gidip çok durmaması maksadîle aralarında karar vermişlerdi ki, O Yüce Peygamber hangimizin odasına gelirse diyelim ki: "Ben senden mügafir" yani: Kötü kokuşu olan ağaç sakızı kokusunu buluyorum, mügafir mi yedin diyelim.

Bu karara müteakip Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Hafsa'nın odasına gelmiş, o muhterem eşi de öyle bir soru sormuş, Yüce Peygamber Efendimiz de: Hayır.. Ben Zeyneb'in yanında bal şerbeti içtim, artık ben onun yanma dönmem" demiş ve dönmeyeceğine dair yemîn eylemişti. Bu dönmeyeceğimi bir kimseye haber verme" diye de Hz. Hafsa'ya tembihte bulunmuştu.

Hz. Hafsa ise, kendisine çok bağlı olduğu Hz. Âişe'nin yanma gitmiş, Resûl-i Ekrem'in bu ifadesini ona haber vermiş, Hz. Peygamber'in tembihine muhalefette bulunmuştu. Bir rivayete göre Peygamber Efendimiz, muhterem eşi Hafsa'ya "Onun babası Hz. Ömer ile Cenab-ı Âişe'nin babası, Hz. Ebu Bekr'in ileride kendisine halife olacaklarını" da bir sır olmak üzere haber vermişti. İşte bunlara işaret için buyruluyor ki: (Ey Peygamber!.)

Ey Hz. Muhammed Aleyhisselam! (ne için eşlerinin hoşnutluklarını ararsın da,) Onları razı etmek istersin de, (Allah'ın sana helal kıldığını haram kılarsın?.) Helal olan balı, yemîn ederek kendisine haram kılmak istersin? Bunu haram kılmaya ciddî bir sebep yoktur. (Bununla beraber) O Yüce Mabud (gafurdur) kullarının nice kusurlarını affeder ve örter. Ve (rahimdir) Mü'mîn kulları hakkında rahmet ve şefkati pek ziyadedir. Böyle helal olan bir şeyi bir Yüce Peygamberin kendisine haram kılması, daha iyi olanı terk etmek olsa da yine onun Peygamberlik sanma layık değildir. Fakat bundan dolayı mesul olmayacaktır. Hakkında ilahî mağfiret ve ilahî rahmet tecellî edecektir.

"Tahrim" bir şeyi haram kılmak, yasak etmek, bir şeyin geçici veya ebedî bir şekilde terk edilmesini emretmek veya yapmak demektir. Asıl haram, Allah tarafından men ve yasaklanmış, olan herhangi bir şeydir.
"Tehile" de helal etmek, çözmek ve çözülmek manasınadır.

2. Allah, sizin için yeminlerinizin keffaretle çözülmesini meş'rû kılmıştır. Ve Allah, sizin mevlanızdır ve bilen, hikmet sahibi olan O'dur.

2. Ey Yüce Peygamber!. (Allah, sizin için) Siz kulları hakkında (yeminlerinizin keffaretle çözülmesini meşrû kılmıştır.) Yani: Yapılması meşrû olan bir şeyi terketmek hususunda yapılan bir yemîne riayet edilmesi her halde gerekmez, bir yemîn keffaretinde bulunmak sûreti ile o terk edilen şey yine yerine getirilebilir.

Rivayete göre Resûl-i Ekrem Efendimiz de bu ilahî müsaadeye binaen bir köle veya bir cariye olmak üzere azad etmiş, yine bal şerbeti içmekte bulunmuştur, (ve Allah sizin Mevlanızdır.) Sizin efendinizdir. Bütün işlerinizi idare etmektedir. Size işlerinizi kolaylaştırır, size dünyevî ve uhrevî saadet yollarını gösterir (ve alîm) olan, sizin hakkınızda faideli olup olmayan şeyleri bilen, bütün işlerin hakikatini bilen ve (halam olan O'dur.) o bir olan zat ve mevladır. O'nun bütün emirleri, yasakları, müsaadeleri birer hikmet ve fayda gereğidir. Hikmete uygun şeylerden sizleri men'etmez, hikmete muhalif şeyleri de size emreylemez. Binaenaleyh yeminden kurtulmak için gösterdiği keffarete böyle bir hikmet gereği bulunmuştur. Yemîn ve kefaret için "Maite" sûresinin (89) uncu ayetinin tefsîrine de müracaat.

3. Ve hatırla o vakti ki: Peygamber, eşlerinin bazısına bir sözü gizlice söylemişti, vakta ki: o eş o sözü başka eşe haber verdi. Allah da o haber verişi Peygamberine açıkladı. Peygamber de o eşine haber verdiği şeyin bazısını bildirdi, bazısından vazgeçti. Vakta ki: Eşine onu anlattı, eşi dedi ki: Bunu sana kim haber verdi? Hazret-i Peygamber de dedi ki: Bana o bilen, haberdar olan Allah-ü Teala haber verdi.

3. (Ve hatırla o vakti ki: Peygamber, eşlerinin bazısına) Yani: Muhterem eşi Hafsa'ya (bir sözü gizlice söylemişti.) Zeynep'in yanında bir daha bal şerbeti içmeyeceğini, buna dair yemîn ettiğini ve kendisinden sonra kimlerin halife olacaklarını başkalarına söylememek üzere Cenab-ı Hafsa'ya bildirmişi (Vakta ki,) Hz. Hafsa, (O sözü) başka bir eşe yani, Cenab-ı Âişe'ye (haber verdi) bu hususta ki Peygamber uyarısına riayette bulunmamış oldu. (Allah da o haber verişi) Hz. Hafsa ile Hz. Âişe arasındaki o konuşmayı (Peygamberine açıkladı) vahiy ile bildirdi, Yüce Resûlünü o hadiseden haberdar kıldı, (Peygamber) de, o eşine, yani: Cenab-ı Hafsa'nın Cenab-ı Âişe'ye haber verdiği şeyin tamamım Hz. Hafsa'ya söyleyerek onu daha ziyade mahcup etmek istemişti.

(vakta kî,) Resûl-i Ekrem (eşine) Hz. Hafsa'ya (onu aldattı) Hz. Âişe'ye haber verdiği şeyin bazısını söyledi, ne için bunu ona haber verdin diye buyurdu. (Dedi ki:) Hz. Hafsa da sordu ki: Ya Resûlallah!. (Bunu sana kim haber verdi) benim Hz. Âişe'ye mahremce haber verdiğini bu bal şerbeti içmeyeceğine dair hususu, Hz. Âişe mi sana haber vererek aramızdaki mahremce bir sözü ifşa etti. Hz. Peygamber de (dedi ki:) bunu bana başkası haber vermedi (bunu bana) ancak (o bilen, haberdar olan Allah, haber verdi) bütün Kainatın sırlarını, bütün kevnî olayları hakkiyle bilen Hikmet Sahibi Yaratıcı Hazretleri beni sizin o mahremce konuşmanızdan haberdar buyurdu.

4. Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz pek muvafık olur çünkü ikinizin de kalbiniz dönüvermiştir. Ve eğer Peygambere karşı birbirinize yardımda bulunursanız artık şüphe yok ki: O Allah, onun mevlasıdır. Cebrail de, mü'minlerin salihi olan da ve bunların ardından melekler de O Peygambere yardımcıdır.

4. Ey Resûl-i Ekrem'in eşleri Hafsa ve Âişe -Radiyallah-ü Anhüma!. (Eğer ikinizde tevbe ederseniz) Hakkınızda pek uygun olur. (çünkü ikinizin de kalbiniz dönüvermiştir.) Riayeti lazım olan husustan ayrılmıştır. Resûl-i Ekrem'in uyarılarına muhalif olan bir konuşmaya sizi sevk etmiştir. Artık bu halden dolayı tevbe etmelisinizdir.

(Ve eğer Peygambere karşı birbirinize yardımda bulunursanız) O Yüce Peygamberi üzecek hususlarda birbirinize yardımda bulunur, onun sırrım ifşaya cür'et eder, diğer eşlerine karşı kıskançlık gösterir durursanız (artık şüphe yok kî, o Allah, onun mevlasıdır) ona dünyevî ve uhrevî her hususta yardım eder (Cebrail de, mü'minlerin salihi olan da) bütün müslümanların salihleri, o Yüce Peygambere yardım ederler. (Ve bundan sonra da) Cenab-ı Hak'kın, Cibrîl-i Emîn'in ve Salih mü'mînlerin yardımlarını müteakip bütün (melekler de) O Yüce Resûl'e (yardımcıdır.) O ulu Peygamberin yardımcıları bu kadar çoktur bu kadar muazzamdır, o Allah'ın desteklerine her bakımdan mazhardır.

5. Şayet o sizi boşarsa umulur ki: Onun Rabbi, onun için sizin yerinize sizden hayırlı eşler verir ki: Onlar Müslüman hanımlar, mü'min hanımlar itaatlara devam edenler, tevbekar olanlar, ibadetlerde bulunanlar, oruç tutanlar, dullar ve bakire olanlar bulunurlar.

5. Ey Yüce Resûl'ün muhterem eşleri!. Ona karşı pek güzelce hizmetten, itaatten ayrılmayın, onun mübarek kalbini üzecek lakırdılardan sakınınız: (Şayet o sizi boşarsa) Sizi öyle pek büyük olan eşi olmak şerefinden uzaklaştırırsa (umulur ki:) Allah'ın lütfundan pek umulur ki: (Onun Rab'bi, onun için size bedel olarak sizden hayırlı eşler verir ki: Onlar müslîmeler) samimî olarak İslamiyetlerini itiraf edenler (mü'mîneler) dinî hükümleri kalben ve lisanen tasdik eyleyenler (itaatlere devam edenler) namazlarını kılıp diğer dinî vazifelerini de muntazam îfaya ve Resûl-i Ekrem'e karşı tam bir hürmetle itaata çalışanlar (oruç tutanlar) din yolunda yürüyenler veya hicret edenler (dullar) evvelce kocaya varmış, bilahare kocasız kalmış bulunanlar

(veya bakire olanlar) henüz kocaya varmamış, bakire bir halde yaşayanlar (bulunurlar) O Yüce Resûl, eşsiz kalmış olmaz. Artık o kadri yüce Peygamberin nikahı altında bulunmak şerefine sahip bulunan muhterem eşleri için lazımdır ki: O pek yüce eş olmanın kadrini hakkiyle bilsinler, O Yüce Peygamber'in bütün emirlerine riayetten asla ayrılmasınlar, o sayede ne kadar mutlu olduklarını takdîr edip, Hak Teala Hazretlerine şükür eylesinler.

Deniliyor ki: Evlenme hususunda bakireler, dullara tercih olunur. Fakat bazı dullar vardır ki: Soy itibarı ile, güzel huy itibarı ile, ahlaki itibarı ile bir çok bakirelerden daha hayırlı bulunurlar. Ve kendilerinin nikah altına alınmaları,
ihtiyaçlarının giderilmesine de sebep olabileceği için bu bakımdan da bir sevaba, insanlığa bir hizmete, bir şefkate vesîle bulunmuş olabilir. Bu hikmete binaendir ki: Hz. Peygamber Efendimizin pek muhterem refikalarından bazıları dul bulunmuştur. Allah-ü Teala cümlesinden razı olsun, amin…

6. Ey iman etmiş olanlar! Nefislerinizi ve ailelerinizi bir ateşten korudunuz ki: Onun yakacağı insanlardır ve taşlardır. Üzerinde iri gövdeli, sert tabiatlı melekler vardır; onlar, Allah'ın kendilerine emrettiği şeyde asî olmazlar ve emrolundukları şeyi yapıverirler.

6. Bu mübarek ayetler de mü'minlere kendilerini ve aile fertlerini müthiş cehennem azabından korumalarını emrediyor. Kıyamet gününde kafirlerin bir mazeret ileri süremeyip kendi amellerinin cezasına uğrayacaklarını haber veriyor. Mü'mînleri samimice tevbeye davet buyuruyor, onların ahirette ne güzel makamlara, ne kadar nûranî sahalara kavuşacaklarını müjdeliyor. Peygamberimizin cehennem ehli olan kafirlere karşı nasıl bir muamelede bulunmakla memur olduğunu göstermektedir.

Şöyle ki: (Ey îman etmiş olanlar!.) Ey Allah-ü Teala'yı ve O'nun Resûlünü tasdik etmiş bulunanlar!. (Nefislerinizi ve ailelerinizi bir ateşten) bir cehennem ateşinden (koruyunuz ki,) isyanları terk ve ibadetleri îfa sûreti ile kendinizi korumaya çalışınız ki: (Onun) O ateşin (yakacağı insanlardır ve taşlardır.) o cehennem ateşinde kafirler, asiller ve bir takım taşlardan yapılmış putlar yanıp yakılacaklardır. O ateşin şiddetini arttırmak için kibrit taşları gibi en hararetli şeyler o cehenneme atılmış bulunacaktır.

(Üzerinde iri gövdeli, sert tabiatlı melekler vardır.) Onlar, Zebaniyye denilen meleklerdir ki: Cehenneme ait şeylere bakarlar, cehennem halkının azaplandırılmasına memur bulunmuş olurlar. Bunların ondokuz muazzam melekten ibaret olduğu ve bunların memuriyetlerindeki hikmet ve fayda, "Sûretel Müddesir" de bildirilmiştir. (Onlar) O kuvvetli, şiddetli melekler (Allah'ın kendilerine emrettiği şeyde) asla Cenab-ı Hak'ka (asi olmazlar) vazifelerinde kusur etmezler, (ve emrolundukları şeyi yapıverirler) Onu sonraya bırakmazlar. Hemen ifaya çalışırlar. Artık her akıllı insan için lazımdır ki:

Kendisine düşen kulluk vazifelerini ifaya çalışarak kendisini o pek harikulade bir ateş azabına adaya bulundurmasın. Bir mükellef müslüman, kendi nefsini ıslaha, dinî hükümlere riayete sevkedeceği gibi elinden geldiği kadar eşini, evlad ve torunlarını ve diğer aile fertlerini ibadet ve itaatte teşvik etsin, onları irşada çalışsın, bu kendisi için mühim bir vazifedir.

Bir hadîs-i şerif şu mealdedir: Allah o erkeğe rahmet buyurmuştur ki: Geceden kalkar, namazını kılar, eşini de uyandırır, eğer uyanmazsa yüzüne su serper. Ve Allah bir kadına da rahmet buyurmuştur ki: Geceden kalkar, namazını kılar, kocasını da uyandırır, eğer uyanmazsa yüzüne su serper, bütün bu gibi Yüce beyanlar, gösteriyor ki: Müslüman aileleri arasında bir intizam, bir dayanışma, bir hayır isterlik bulunmalıdır, hepsi de birbirini hayra, fazilete, İslamî ahlaka riayete sevke çalışmalıdır. İslam toplumu bu sayede melekler gibi temiz bir hayata nail olmuş olur.

7. Ey kafir olmuş olanlar! Bu günkü gün özür beyanında bulunmayın siz ancak yapmış olduğunuz şeylerin cezası ile cezalandırılırsınız.

7. Hak Teala Hazretleri İslam nîmetlerinden mahrûm kalıp şirk ve küfre düşmüş olanların yarın ahirette nasıl bir ceza ve azaba maruz kalacaklarını bizlere bir uyanma vesîlesi olmak üzere şöylece beyan buyuruyor. Zebaniler tarafından hitap edilecektir ki: (Ey kafir olmuş olanlar!.) Dünyada iken îmandan kaçınmış, sapıklık ve yaramazlık içinde yaşamış olan inkarcılar!. (Bugünkü gün) Böyle cehenneme atıldığınız zaman (itizarda bulunmayın.) sizin bugün uğradığınız azap, haksız yere değildir. Siz mazeretli görülecek bir vaziyette bulunmuş değilsinizdir. (Siz ancak) Dünyadalarken (yapmış olduğunuz şeylerin cezası ile cezalandırılırsınız) siz kendinize yönelen emirleri, yasakları dinlemezdiniz, küfür ve isyandan ayrılmadınız, işte o küfür ve isyanın akıbeti de böyle pek korkunçtur, pek şedittir.

8. Ey mü'minler! Allah'a samimi bir tevbe ile tevbede bulunun, umulur ki: Rabbiniz sizden günahlarınızı örter ve sizi altlarından ırmaklar akar cennetlere girdirir. O gün ki: Allah, Peygamberi ve onunla beraber iman etmiş olanları rüsvay etmez, nûrları önleri ve sağ tarafları arasında koşar, derler ki: Ey Rabbimiz! Bize nûrumuzu tamamla, bizim için mağfiret buyur. Şüphe yok ki: Sen her şey üzerine hakkıyla kadirsin.

8. (Ey mü'mînler!.) Bildirilmiş oluyor ki: Âhirette mazeret beyanı, bir faide vermez, daha dünyada iken kaybedileni telafiye çalışmalıdır. Binaenaleyh insanlık icabı sizden meydana gelmiş olan günahlar bulunabilir, artık onlardan dolayı (Allah'a samimi tevbe ile tevbede bulunun) Allah rızası için samimi olarak hayır ister bir şekilde pişman olduğunuzu açıklayarak ilahî affı istirhama çalışın, böyle bir tevbede bulunur iseniz (umulur ki,) bir lütfu olmak üzere (Rab'biniz sizden günahlarınızı örter) afv ve setreder, hiç işlememiş gibi bir azap sebebi kılmaz.

(Ve sizi altlarından ırmaklar akar cennetlere girdirir.) Âhirette sizi nice ebedî bahçelere, bostanlara, yüce makamlara nail buyurur. Evet.. (O gün ki,) O ahiret alemindeki, (Allah, Peygamberi ve onunla beraber iman etmiş olanları) O Allah Resûlünü inkar etmeyin onun risaletini tasdik eyleyen müslümanları (rüsvay etmez) rezalete uğratmaz, onları asla cezalandırmaz. Bilakis onları izzetlendirir.

Kadrlerini ila buyurur, onların (nûrları önleri ve sağ tarafları arasında koşar) sırat-ı müstakim üzerinden nûrlar içinde geçerler, Cennet yolunu nûrlar içinde takip ederler ve (Derler ki: Ey Rab'bimiz!. Bize nûrumuzu tamamla) Bizi nûrumuzdan asla mahrûm bırakma, küfür ve nifakları yüzünden nûrları sönmüş kimseler gibi kılma, hakkımızda sonsuz olan ilahî lütufların parlayıp dursun, bizi cennetlere kavuştur, ilahî tecellilerine nail kıl, bizi manevî yakınlığına mazhar buyur Yarabbi (Şüphe yok ki: Sen) Ey Yüce Kerem Sahibi Yaratıcımız!. (her şey üzerine hakkı ile kaadirsin) Bizleri afv etmeye de, hakkımızda ilahî lütuflarını bolca vermeğe de, bizleri nûrlar içinde cennetlere sokmaya da her bakımdan kaadirsin. Buna inanmışızdır.

"Tevbe-i nusuh" pek samimice bir kasdi ile yapılan tevbedir ki: İşlenilmiş olan günahtan, kusurdan dolayı pişmanlıkta bulunup artık ona bir daha dönülmemiş olur.
"Nesuh tabiri de kuvvetli niyet, sadıkane kast, samimi hareket, öğüt verici manalarını ifade eder.
"İmam-i Ali Radiyyallah-ü Anh'tan rivayet olunduğuna göre, makbul bir tevbenin meydana gelmesi, şu altı şeye bağlıdır:

1. Vakti ile yapılmış olan bir günahtan dolayı pişmanlıkta bulunmalıdır.

2. Yapılmamış olan farizeleri tekrara yapmalıdır.

3. Zulmen alınmış olan bir şey var ise sahibine veya varislerine iade edilmelidir.

4. Kendileri ile haksız yere düşmanlıkta bulunulmuş kimseler var ise onlardan helallik istemelidir.

5. O günahlara bir daha dönmemeye karar vermelidir.

6. Vakti ile günahla terbiye edilmiş ve günahtan zevk alır hale getirilmiş olan nefsini tövbeden sonra ibadet ve itaatle terbiye ve bunlara tahammül ederek asıl bunlardan zevk alır kılmaya çalışmalıdır. Böyle bir tevbe eden, hiç günah işlememiş gibi olur. Nitekim: ( ) buyurulmuştur.

9. Ey Peygamber! Kafirler ile ve münafıklar ile cihadda bulunun ve onlara karşı sert davran ve onların varacakları yer, cehennemdir ve ne fena bir gidiştir.

9. (Ey Peygamber!.) Ey Son Peygamber!, ilahî dine hizmet, din nûrunu ufuklara yayabilmek için (kafirler ile ve münafıklar ile cihad da bulun) Müslümanlığa karşı, alenen cephe alan kafirleri kılıç ile cezalandırmaya münafıkları da deliller ile, Allah'ın azabını ihtar ile, fikirlerini değiştirmelerini temîne vesîle olacak nasihatler ile irşada himmet et (ve onlara) o iki taifeye karşı (sert davran) şiddet göster, İslam'ın gücünü göstermeye çalış (ve onların varacakları yer,) yarın ahirette (cehennemdir.) onlar küfür ve nifaklarında devam ederlerse o öldürücü hallerinden tevbe ve istiğfarda bulunmazlarsa, elbette ki: Onlar kıyamette pek müthiş azaplara uğrayacaklardır. (Ve ne fena bir gidiştir) Evet.. Cehennem pek fena gidilecek bir yerdir. İşte o kafirlerin, münafıkların gidişleri de pek fena bulunacaktır. Artık onlar, bu akibeti düşünmeli daha elde fırsat var iken, o öldürücü hallerini değiştirmeli değil midirler?

10. Allah, kafir olanlara Nûh'un eşi ile Lût'un eşini bir misal olarak getirmiştir. Salih kullarımızdan iki kulun nikahları altında idiler. Sonra o ikisine hiyanette bulundular, artık o salih kul da onları Allah'ın azabından hiçbir şey ile kurtaramadılar ve denildi ki: İkiniz de ateşe girenler ile beraber giriveriniz.

10. Bu mübarek ayetler: îmana kavuşmak ve ibadet ve itaate devam etmek için yalnız yüksek zatlara mensub olmanın yeterli olmadığına, insanına kendi nefsinde bir kabiliyetin, bir saffet ve temizliğin bulunması lüzumuna işaret ediyor. Bu hakikatin inkişafı için Nûh ve Lût Aleyhimesselam'ın eşleri ile Fir'avun'un eşini ve İmran'ın kızını birer misal olmak üzere göstermektedir.

Şöyle ki: (Allah) ü Teala ve Takaddes Hazretleri (kafir olanlara Nûh'un eşi ile Lût'un eşini bir misal olarak getirmiştir.) Onların hayret verici olan halleri ile onlara muhalif olanların enteresan hallerini bir darb-ı mesel olmak üzere beyan buyurmuştur ki, maksat güzelce anlaşılsın, evet: O Hikmet sahibi Yaratıcı, buyuruyor ki: O iki kadın (Salih kullarımızdan iki kulun) biri Nûh Aleyhisselam'ın, diğeri de Lût Aleyhisselam'ın nikahları (altında idiler) öyle bir şerefe nail idiler, onların dîne ve dünyaya ait en lüzumlu emirlerini,

ihtarlarını alıp duruyorlardı, bundan pek çok istifade edebilirlerdi, halbuki: Onlar (Sonra o ikisine) kocaları olan o iki Yüce Peygambere (hıyanette bulundular) küfür ve nifak içinde yaşadılar, İbn-i Abbas Hazretlerinden rivayet olunduğu üzere hiçbir Peygamberin eşi, iffet bakımından hıyanette bulunmamıştır.

Hepsi de iffetli bulunmuşlardır. O eşlere isnat edilen hıyanetten maksat, onların şirk ve nifak içinde yaşamalarından, insanların o Peygamberlere inanıp tabi olmalarına engel bulunmuş olmalarından ibarettir. Bu bir dini hıyanettir. (Artık) O iki salih kul olan iki Yüce Peygamber de (onları) o eşlerini (Allah'ın azabından hiçbir şey ile kurtaramadılar.) O kadınlar, kabiliyetlerini kötüye kullandıkları için o muhterem kocalarının nasihatlerinden istifade edip kendilerini ilahî azaptan kurtarabilmiş olmadılar, çünkü: Küfre düşen, küfür ile ölmüş kimsenin babası da, kocası da Peygamber bulunmuş olsa, ahirette kendisine bir faide veremez. Küfrün neticesi, sürekli azaptır.

(Ve) O iki kadına öldükleri zaman (denildi ki,) veya kıyamette denilecektir ki: İkiniz de (ateşe girenler ile beraber giriveriniz) Siz o muhterem kocalarınıza muhalefet edip dinden mahrûm kaldığınız için sizin varacağınız yer, cehennemden başka değildir. İşte, bu misal, gösteriyor ki: bir insan kendi kabiliyetini kötüye kullanmamalıdır, eğer kullanırsa en büyük birer mürşit, birer hidayet rehberi olan zatların yanlarında bulunsa da yine onlardan istifade edemez, yine geleceğini temine muvaffak olamayıp kendisini felaketten kurtaramaz.

11. Ve Allah, iman etmiş olanlara, Firavun'un eşini bir misal olarak getirmiştir. O vakit ki, o kadın şöyle demişti: Yarabbi! Benim için ilahî katında, cennette bir ev yap ve beni Firavun'dan ve onun amelinden kurtar ve beni zalimler olan kavimden kurtar.

11. (Ve Allah îman etmiş olanlara) Kabiliyetlerini kötüye kullanmayıp îman şerefine nail bulunanlara da (Fir'avun'un eşini) Âsiye Bint-i Mezahim'i (bir misal olarak getirmiştir) Hükümdar olan bir kafirin nikahı altında bulunmuş olduğu halde onun küfrüne katılmamış, onun yalan yere ilahlık iddiasında bulunduğunu bilmiş, ruhunda îman nûru tecellî edip durmuştur. (O vakit ki:)

O muhterem kadın, Cenab-ı Hak'ka yalvarıp şöyle (demişti: Yarabbi!. Benim için ilahî katında) manevî huzurunda, rahmetinin yakınında mü'mîn kullarına nasîb edeceğin (cennette bir ev yap.) bir ebedî ikametgah tayin buyur (ve beni Fir'avun'dan ve onun amelinden) pisce, kafirce olan muamelelerinden (kurtar) onun zararlı tesirleri altında bırakma (ve beni zalimler olan kavimden halas et) o küfür içinde yaşayan Kıbt taifesinden beni koru, Ey Ulu Mabudum!.

İşte ne büyük, ne yüceltmeye değer bir şahsî kabiliyeti. Bir hükümdar sarayında bir çok dünyevî varlıklar, saltanatlar içinde yaşarken onların hadd-i zatında hiçbir kıymeti olmadığını anlamış, küfrün insanları ne kötü akıbetlere uğratacağını takdîr etmiş, güzel bir iman ile nitelenmenin mutluluk vesîlesi her şeyin üstünde bulunduğunu bilmiş, tasdik eylemişti. İşte insanlara layık olan budur ki: Dünyanın fani varlığı için ebedî olan ahiret saadetini, mukaddesatını feda etmek cehaletinde bulunmasınlar.

12. Ve İmran'ın kızı Meryem'i de bir misal olarak getiririz ki: iffetini sağlam bir kal'a gibi korumuştu, artık ona ruhumuzdan üfürdük ve Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti ve itaat edenlerden olmuş oldu.

12. Hak Teala Hazretleri, öyle seçkin, salih hanımlardan bir kadının bir benzerini beyan için de buyuruyor ki: (Ve İmran'ın kızı Meryem'i) de bir misal, bir eşsiz örnek olarak getiriniz ki: (İffetini sağlam bir kal'a gibi korumuşta.) Son derece iffetini koruyucu idi, temiz bir hayat sahibesi bulunuyordu. (Artık ona ruhumuzdan üfürdük.) Yani: O mübarek Meryem'in yakasından içerisine ya vasıtasız, veya Cibrîl-i Emîn vasıtası ile hayat sebebi olan bir ruh bırakılmış oldu.

Hz. İsa, o şekilde anne rahminde vücuda gelmeğe başlamıştı. (Ve) O muhterem Meryem (Rab'binin kelimelerini) yani: Peygamberlere verilmiş olan semavî sahifeleri, ilahî hükümleri veya bir Yüce Peygamberin annesi olacağına dair Allah tarafından Cibrîl-i Emîn vasıtası ile yapılan müjdeleri (ve) Cenab-ı Hak'kın diğer bütün (kitaplarını tasdik etti.) Tevrat, İncil gibi bütün kütüb-i semaviyeyi, bunlardaki ilahî beyanları bilip kabul etmiş ve yüceltmiş bulundu (ve) pek seçkin, Allah katında kabul olan Hz. Meryem (itaat edenlerden olmuş oldu.)

Diğer abid, zahid erkekler gibi ibadet ve itaate devam eder olduğu için adeta öyle seçkin erkekler zümresine dahil olmuş, itaate devam eden kullardan bulunmuştu.
Ruhul'beyanda bildirildiği üzere, Meryem lafzı, abid'e manasınadır. Hz. Meryem, bu ismi ile Kur'an-ı Kerim'in yedi ayetinde isimlendirilmiştir. Ondan başka hiçbir kadının ismi Kur'anı-ı Kerimde açıkça söylenmemiştir.

İmam Ahmed, müsned'inde rivayet ediyor ki: Kadınların seyyidesi, Meryem'dir, sonra Fatıma'dır, sonra Hatice'dir, sonra Âişe'dir. Allah-ü Teala cümlesinden razı olmuştur.
Evet, Hz. Meryem, bir yaratılış harikasının, bir yüce Peygamber'in annesidir. Son derece ihsan ile, yani iffet ve ismetle vasıflanmış idi, bir erkek vasıtası olmaksızın Hz. İsa'yı doğurmak şerefine nail olmuştur.

"İhsan" bir mekanı, bir mevzii kal'a gibi sağlam kılmak, namusu hıfz ve korumak gibi manaları ifade eder.
"Ferç"de lûgatte açmak, ayırmak, yaka, paça gibi herhangi ayrık şey, iki şey arasındaki açıklık, gam ve kederi açıp gidermek gibi manaları içermektedir. Özel organa da mecaz olarak ferç denilir. İmam Süheylî demiştir ki: Ferci İhsan, elbisenin temizliği manasınadır. Yani: Şüpheli şeylerden berî olmasıdır. Hz. Meryem için Sûre-i Enbiya'daki (91). ci ayet-i kerîmenin tefsîrine müracaat..

Velhasıl: Bu mübarek ayetler de gösteriyor ki: îman ve itaat sahibi olanlara, kendi sağlam yaratılışlarını temizce bir şekilde muhafaza edenlere başkaları zarar veremez, onlar kendi ahlakî faziletlerinin temiz inançlarının mükafatına kavuşurlar, Cihanda güzel bir ad bırakırlar, ahirette de ilahî lütfa mazhar olarak cennetlere nail olurlar. İşte her insanın amellerinin gayesi, böyle ebedî bir saadete kavuşmaktan ibaret bulunmalıdır. Hak Teala Hazretleri cümlemizi bu saadete nail buyursun. Âmin.. Hamd alemlerin Rabbı Allah'a mahsustur.

Muhabir: Yazar Silinmiş