Nasıl ki surelerin meallerine bakarken iniş sebeplerinin de bilinmesi de gerekiyorsa tefsirini bilmekte hepsinden daha faziletli ve Kur-an'ı anlamak ve anlatmak istediğini öğrenmek açısından o kadar önemlidir. Bu yeni başlayacağımız tefsir bölümünde 114 surenin de yapılan tefsirlerini sizlere sunmaya çalışacağız. Tarık Suresinin tefsiri nedir? İşte mübarek Müslümana yol gösterici Kur-an'daki Tarık Suresinin tefsirini haberimizde okuyabilirsiniz.
Tarık Suresi 1-4. ayet
Andolsun gökyüzüne ve gece çakıp görünene!
O, gece çakıp görünen nedir bilir misin?
Karanlığı delen yıldızdır.
Hiç kimse yoktur ki, başında bir gözetleyeni bulunmasın.
"Gece çakıp görünen" şeklinde çevirdiğimiz tarık, sözlükte "gece gelen, kapı çalan, şiddetle vuran" anlamlarına gelir. Yıldızlar gece görünüp gündüz kaybolduğu için onlara da tarık denmiştir. Müfessirler buradaki tarıkın özel bir yıldız mı yoksa genel anlamda yıldız mı olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerse de (bk. Zemahşerî, IV, 240-241; Şevkanî, V, 486-487) ışığı gecenin karanlığını delip yeryüzüne ulaştığı için 3. ayette "delen yıldız" anlamında "en-necmü's-sakıb" tamlamasıyla tarif etmişlerdir. Bu tariften tarıkın genel anlamda yıldız olduğu anlaşılmaktadır. Bu ayetlerde söze, göğe ve yıldıza yemin edilerek başlanmasının sebebi, 4. ayette belirtilen asıl konunun, yani insanın dünyadaki hayatının daima bir denetleyicinin, koruyucunun kontrolünde olduğu gerçeğinin önemine dikkat çekmektir.
"Yıldızlarla da insanlar yollarını bulurlar" (Nahl 16/16) mealindeki ayetin mecazi anlamından hareketle tarık, "manevî semadan gelip vicdana işleyen ve zihinlere nakşedilerek insanı içindeki ve dışındaki karanlıklardan çıkarıp aydınlatan ilahî irşatlar" olarak da yorumlanmıştır (bk. Elmalılı, VIII, 5699). 4. ayette "gözetleyen" diye çevirdiğimiz hafız kelimesini bazı müfessirler, "Oysa sizi gözetleyen muhafızlar, değerli yazıcılar var" (İnfitar 82/10-11) mealindeki ayetleri dikkate alarak "insanın yaptığı hayır ve şerri kaydeden yazıcı melekler" diye tefsir ederken (Zemahşerî, IV, 241; Elmalılı, VIII, 5701), bazıları da "Kişinin önünde ve arkasında Allah'ın emriyle onu kayıt ve koruma altına alan takipçiler vardır" (Ra'd 13/11) ayetlerine dayanarak musibetlere karşı insanları koruyan muhafız melekler olarak tefsir eder (İbn Kesîr, VIII, 396). Bununla birlikte hafız kelimesini, "meleklerin yapıp ettiklerini de kontrol eden ve bilen", "her şeyin koruyucusu" (Hûd 11/57), "her şeyi hakkıyla gözeten" (Ahzab 33/52) ve "her şeye şahit olan" (Maide 5/117) Allah'tır diye yorumlamak da mümkündür.
Tarık Suresi 5-8. ayet
İnsan neden yaratıldığına bir baksın.
O, atılan bir sudan yaratıldı.
O su, bel ve göğüs kafesi arasından çıkar.
Şüphesiz Allah onu (öldükten sonra) tekrar yaratmaya elbette kādirdir;
Öldükten sonra dirilmeyi ve ahiret hayatını inkar eden insanın, kendi yaratılışına bakarak ibret alması ve ahiret olayını buna göre değerlendirmesi istenmektedir. "O su, bel ve göğüs kafesi arasından çıkar" diye çevirdiğimiz 7. ayeti müfessirlerin çoğunluğu, "erkeğin bel kemiği ile kadının kaburga kemiğinden çıkar" şeklinde yorumlamışlardır (Taberî, XXX, 92-93; İbn Kesîr, VIII, 396). Hz. Peygamber'in "Erkek ve kadından hangisinin suyu üstün gelirse çocuk ona benzer" (Müslim, "Hayz", 33) anlamındaki hadisi de bu ikili işlevi ifade eder. Zira hadis çocuğun, eşlerin her ikisinin "suyunun" birleşmesinden yani sperm ile onun döllediği yumurtadan meydana geldiğini gösterir. Kur'an, buna "katışık (karışımlardan oluşan) meni" anlamında nutfetün emşac (İnsan 76/2) demektedir. Biz 7. ayetin ilgili kısmını "bel ve göğüs kafesi" diye çevirmeyi uygun bulduk. Çünkü göğüs kafesi içinde akciğer ve kalp, bel kemiğinin (omurga) içinde ise omurilik vardır. Bu kemikler hem vücudun sınırlarını çizer gibidir hem de en hayatî organları içinde barındırmaktadır. Âyette bunlar zikredilerek insan vücudu kastedilmiş, meni ve yumurtanın kadın ve erkek vücudunda oluştuğuna, çocuğun da bunların birleşmesi sonucunda, var oluşunun ilk aşamasına girdiğine işaret edilmiştir (yaratılış safhaları için bk. Hac 22/5; Mü'minûn 23/12-14; Gåfir 40/67; Kıyamet 75/36-39; Alak 96/1-2). 8. ayette insanı yukarıda anlatılan meniden yaratıp mükemmel bir varlık haline getiren yüce yaratıcının onu öldükten sonra diriltmeye de kadir olduğu vurgulu bir şekilde ifade edilmektedir.
Tarık Suresi 9-10. ayet
Bütün sırların ortaya dökülüp de insanın ne bir gücü ne de yardımcısının bulunacağı gün.
"Sırlar"dan maksat kişinin özel defterine kaydedilmiş olan amelleri, "sırların ortaya döküleceği gün" ise kıyamet günüdür (bk. Şevkanî, V, 489). 9. ayet kıyamet gününde insanların inançları, niyetleri, sırları ve bütünüyle yapıp ettiklerinin ortaya çıkacağını ve bunlardan Allah'ın huzurunda sorgulanacağını; 10. ayet ise ahirette insanın kendisini Allah'ın hükmettiği cezaya karşı koruyacak bir gücü ve yardımcısının bulunmayacağını ifade etmektedir.
Tarık Suresi 11-17. ayet
Andolsun içindekilerin gidip geldiği semaya ve bitkiyle yarılan yere ki Kur'an (hak ile batılı) ayıran bir sözdür.
O asla bir şaka değildir.
Onlar bir tuzak kuruyorlar;
Ben de bir karşı plan hazırlıyorum.
Sen o inkarcılara süre ver, onlara biraz zaman tanı.
Onlar bir tuzak kuruyorlar;
Ben de bir karşı plan hazırlıyorum.
Sen o inkarcılara süre ver, onlara biraz zaman tanı.
Semanın sıfatı olup "dönüşlü" anlamına gelen zati'r-rec' ifadesini müfessirler iki türlü yorumlamışlardır: a) "Yağmur veya yağmur yüklü bulutları olan" demektir. Buna göre "dönüşlü sema" ibaresi, göğün buharlaşma yoluyla yerden aldığı suları yağmura çevirip yere geri döndürmesini, sürekli tekrar eden bu dönüşümü ifade eder (bk. Zemahşerî, IV, 242). b) Gökte bulunan yıldızlar, güneş ve ayın tekrar tekrar batıp doğmalarını anlatır (İbn Kesîr, VIII, 397). Mealde bu yorum tercih edilmiştir.
"Bitkiyle yarılan yer" ifadesi, incecik ve yumuşak filizlerin sert toprakları yararak yerin üzerine çıkmasındaki olağan üstülüğe dikkat çekmektedir. Âyetlerde bu muhteşem olayların gerçekleştiği gök ve yere yemin edilerek bunlar nasıl gerçek ise ve yüce Allah'ın kudretinin tecellileri ise Kur'an'ın da aynı şekilde gerçek olduğu, Allah'ın kelam sıfatının tecellisi olduğu anlatılmaktadır.
İnkarcılar Hz. Peygamber'i engellemek ve getirdiği dini yok etmek maksadıyla ona karşı düşmanca tavırlar sergiliyor, hatta onun varlığını ortadan kaldırmaya çalışıyorlardı; bu amaçla ona karşı komplo düzenliyor, tuzaklar kuruyorlardı. 15. ayet bunları ifade etmektedir. Allah Taala'nın onlara tuzak kurması ise "Peygambere karşı kurdukları tuzakları engelleyip, onların planlarını boşa çıkarması, kendi aleyhlerine çevirmesi ve onları cezalandırması" anlamına gelir. Müşrikler inkarlarına ve Resûlullah'a yaptıkları kötülüklere devam ettikleri halde yüce Allah tarafından hemen cezalandırılmayıp onlara süre tanıması için Hz. Peygamber'e emir verilmesi, tövbe edip dönmedikleri takdirde cezalarının şiddetli olacağını gösterir.





