Allah dostu olmak, Allah'a dost olmak her Müslümanın hayalidir. Ama Allah'a giden o yol çetin imtihanlarla doludur, nefis terbiyesi hepimiz yapamayız. Ama yapanları sever sohbetlerinde bulunmaya gayret ederiz. İşte o zorlu imtihanları geçmiş hayatı örnek olacak bir Veli, Muhammed Vehbî'dir. Hayyat Vehbî (Terzi baba) Ehli sünnet büyüklerinden olup diğer büyükler gibi ibadeti çok seven bir Allah dostudur. Kendileri mübarek hayatlarında belkide çoğu insanın altından kalkamayacağı imtihanlarla karşılaştı. Alah'a olan sadakati ve sevgisi ile imtihanları tek tek aşan örnek bir kul. İsterseniz bu zatı tanıma şerefine ulaşalım. Terzi baba kimdir?

Anadolu'da yetişen evliyanın büyüklerinden. İsmi Muhammed Vehbî'dir. Hayyat Vehbî diye meşhûrdur. 1195 (m. 1780) senesinde doğdu. Osmanlı Müellifleri, Sefînet-ül-evliya, Esma-ül-müellifîn adlı eserlerde Erzurum'da, diğer ba'zı eserlerde ise, Erzincan'da doğduğu yazıldır. 1264 (m. 1847) senesinde Erzincan'da vefat etti. Dergahının olduğu yere defnedildi. Bugün burası Terzi Baba mezarlığı diye anılmakta, mezarlığın ortasında türbesi bulunmaktadır.

Terzi Baba temel din bilgilerini tahsîl ettikten sonra, anne ve babasının isteği üzerine, bir san'at sahibi olmak için terzilik öğrenmeğe başladı. Terzi Baba diye meşhûr olması buradan gelmektedir. Dünyaya hiç rağbeti yoktu. Âhırete meyli çok fazla idi. Mesleği ile meşgûl olurken, ibadeti terk etmez, nefsinin arzu ve isteklerini yapmama husûsunda a'zamî gayret gösterirdi. Mevlana Halid-i Bağdadî'nin (r.aleyh) halîfelerinden Erzincanlı Şeyh Abdullah Mekkî Efendi ile görüştü ve ona talebe oldu. Bundan sonra Terzi Baba'nın ma'nevî mertebesi günden güne ilerledi. Nefsle mücadele ve riyazette çok ileri derecelere ulaştı. Abdullah Mekkî Efendi, ona icazet verdi. Abdullah Mekkî Efendi ile tanışmaları şöyle oldu: Terzi Baba, hem dikiş diker hem de dili ve kalbi ile Allahü tealayı anardı. Dükkanında dikiş dikerken, her iğneyi kumaşa geçirip çıkarışta dili ve kalbi ile Allahü tealanın ism-i şerîfini söylerdi. Halîm selîm, mütevazî bir zat idi. Kimsenin halini bilmesini istemezdi. Fakirleri çok sever ve bu sevgisini açıkça belli ederdi.

TERZİ BABA HAKKINDA BAZI KISSALAR

Birgün Erzincan'a seyyah fakirlerden birisi geldi. Üzerindeki palto çok eski olduğu gibi, ele alınmayacak kadar kirli idi. Bu zat paltosunu diktirmek için şehirdeki terzileri tek tek gezdi. Fakat müracaat ettiği bütün terziler onun elbisesini dikmek değil, el sürmekten bile çekindiler. Terziler o fakir zata alay yollu; "Şurada Terzi Baba var. Ona götür, o diker" dediler. Zavallı fakir zat, Terzi Baba'yı buldu, istediğini anlattı. Terzi Baba'dan, red yerine hüsn-ü kabûl gördü. Terzi Baba ona; "Paltonu bırak, inşaallah yarına hazırlarım" dedi. Terzi Baba paltoyu alıp, güzelce yıkadı, kuruttu ve dikti. "Ertesi gün o fakire elbisesini teslim etti. Bütün bu yaptıklarının karşılığında ücret dahî almadı. O fakir zat paltosunu temizlenmiş, dikilmiş görünce çok memnun oldu. Terzi Baba'ya nazar edip, Allahü tealanın sevdiklerinin sohbetine kavuşması için kalben dua etti.

Mevlana Halid-i Bağdadî hazretleri, halîfelerinden Abdullah Mekkî Efendi'yi Anadolu'ya göndermişti. Abdullah Mekkî Efendi, Erzurum'a uğramış, sonra Erzincan taraflarına yönelmişti. Erzincan'a yaklaşınca, yanındaki arkadaşlarına; "Mevlana Halid'in (rahmetullahi aleyh) bize ta'rîf eylediği memleket, Allah bilir ya burasıdır. Burada bir zatın bizde emaneti vardır" demişti. Abdullah Mekkî Efendi, Erzincan'ı şereflendirince, insanlar akın akın ziyaretine geldiler. Gelenler arasında Terzi Baba da vardı. Abdullah Mekkî Efendi, ilk defa gördüğü Terzi Baba içeri girince ayağa kalktı. Da'vet edip yanında yer verdi. Hiç kimseye yapmadığı iltifatı Terzi Baba'ya yaptı. "Mevlana Halid-i Bağdadî hazretlerinden bizde bir emanet var. O emanete seni müstehak gördüm. Bu emanet sana çok menfaatler sağlar. Kabûl edersen sana teslim edeyim" dedi. Terzi Baba da; "Siz bilirsiniz efendim, maddî menfaatse; dünya için Allah demem" cevabını verdi. Abdullah Mekkî Efendi bu cevabı alınca; "Oğlum, sen bulacağını buldun. Teslîm edeceğim emanet seni dünya sevgisinden kurtarmaktan başka birşey değildi" buyurarak, Terzi Baba'ya himmetle nazar edip, emaneti tevdî etti.

Şah-ı Nakşibend Behaeddîn-i Buharî hazretlerinin yolunda terbiye edip, kemale ermesine vesile oldu. Terzi Baba'ya hilafet verip, Allahü tealanın kullarına, Allahü tealanın dînini öğretmek ve ma'rifetullaha kavuşturmak vazîfelerini verdi.

Bunun üzerine, Terzi Baba'nın hali derhal değişti. Ma'nevî feyzler deryasına daldı. Bu hadiselerden sonra, Terzi Baba'nın yüksek derecesi halk arasında duyulup, yayıldı. Herkes istifade etmek için ona geldi. Zamanla Terzi Baba'ya bağlanan talebelerin sayısı günden güne arttı.

Bu hali çekemeyen kimseler, onun hakkında dedikodu etmeye başladılar. "Ümmî bir cahilin başına bu kadar insan toplanmış" diyorlardı. Hatta ilimden biraz nasîbi olanlar da, bu gibi sözleri söylemeye başlamıştı. Bunun üzerine beldenin müftîsi, Terzi Baba'yı imtihan için da'vet etti.

Maksadı ise, Terzi Baba sorulan suallere cevap veremeyince, cehaletini anlayıp, insanları irşad da'vasından vazgeçmesini te'min etmek idi.

Terzi Baba, müftî efendinin da'vetini kabûl edip gitti. Orada büyük bir ilim meclisinin toplanmış olduğunu gördü. Müftî efendiye kendisini niçin da'vet ettiğini sorduğunda, müftî efendi ona; "Biz seni imtihan için da'vet ettik. Hakkınızda birçok dedikodu yapılıyor.

Buna son vermek lazım geldi. Biz size ba'zı sualler soracağız. Siz de cevap vereceksiniz" dedi. Sonra Sıfat-ı sübûtiyyenin kaç tane olduğunu ve daha başka sualleri sordu.

Terzi Baba büyük bir hakîkati ortaya çıkarmak için; "Allahü tealanın, bu şehirde yaşayanlara göre yedi, diğer beldelere göre sekiz tane sıfat-ı subûtiyyesi vardır.

Bu beldeye göre Allahü tealanın Subûti sıfatları şunlardır: ilim, Semi', Basar, irade, Hayat, Kelam ve Tekvin. Bu şehre göre Allahü tealanın Kudret sıfatı yoktur. Çünkü bu şehir insanları Allahü tealanın Kudret sıfatını inkar etmektedirler.

Eğer bu şehrin insanları Allahü tealanın Kudret sıfatına inansalardı, Allahü teala bir ümmî kulunda, insanlara doğru yolu gösterme kabiliyetini yaratmaya kadirdir, derlerdi" cevabını verir vermez, orada bulunanlar, Terzi Baba'nın ilm-i ledünnîye sahip, kamil bir zat olduğuna kanaat getirip, hemen ellerine kapanarak af dilediler. Ona gereken ikram ve hürmeti gösterdiler.

Terzi Baba'nın yetiştirdiği talebeler arasında en meşhûrları; Hafız Rüşdü Efendi, Hacı Mustafa Fehmi, Leblebici Baba'dır. Terzi Baba, ilahî aşk ile dolu adeta ikinci bir Yûnus Emre'dir. Tasavvufun hakîkatlerine dair, "Miftah-ül-kenz" isminde manzûm eseri çok meşhûrdur. Terzi Baba hakkında yazılan "Şevkistan" adlı eserde keramet ve halleri uzun anlatılmaktadır.

Miftah-ül-kenz adlı eserden ba'zı bölümler:

Fakat her aşılan var bir beyanı,
Ki gücü yettikçe söyler anı.

Kimi manzûm, kimi mensûr buyurdu,
içinin sırrını halka duyurdu.

Kimi söyler Arabca hem maksadın,
Kimi Faris kimi Türkçe kelamın.

Bu bende iktidarım yok Arabca,
Lisan-ı Türkî ile dedim acabce.

Zelîllerden hakîrim halk içinde,
Kalîllerden ekallem (azım) dehr içinde.

Bu asî, asîlikte yok benzerim,
Za'îf bîçarelikte yok rakibim.

Ne ilmim var, Şeri'den edem sözler,
Ne zühdüm var, tarikda edem fiiller.

Hakîkatte halim yok yola gidem,
Bu asî de düşündüm, ben de nidem.

İlahî taklidimiz eyle tahkîk,
Ki zira senden olur kula tevfîk.

Nedir tevfîki Allahın kuluna,
Hidayet etmesidir hak yoluna.

Eğer Allah kılarsa ger inayet,
Verir kullarına türlü hidayet.

***

Yine hayyat-ı Vehbî gel beyan et,
Kulun düşmanlarını sen ayan et.

Ona göre edelim buğd-ı fillah,
Dahî kime edelim hubb-i fillah.

Bu insanın ulu düşmanı dörttür,
Ona kim ki karşı olsa merttür.

Halas oldunsa bu dört şeyden ey can,
Vücûdunda olursun gizli sultan.

Düşmanımzdır diye buyurdu Allah,
Size düşman bilin bunları her gah.

Biri nefis, biri şeytandır onun,
Kötü yaran, birisi dünya onun.

Büyük düşmandır emmare nefsin,
Muhalif ol, îrişe ona kahrin.

Sözün tutma çalış ki ola teskin,
Ya katl edip bulasın sen de temkin.

Bu şeytana idem dersen adavet,
Çalış, zikr et dahî hem istikamet.

Kötü yarene olma hiç mukarin,
Düşmanlık edecektir sana yarın.

İyilerle konuş daim yakın ol,
Pak edip kalbini daim selîm ol.

Selîm olup eğer kamil olursan,
Nice yüzbin kötüyle konuşursan.

Zarar vermez bu kamile konuşmak,
Nasihat edip kötüyü yola almak.

Düşmandır cümleye bu hubb-i dünya,
Nice ademler eder ömrün ifna.

Bu dünyaya Hüda da etti hışmı,
Onu sever mi kimse olsa fehmi?

Eğer kullukta daim olsa birkes,
Ona hadim olur dünya ve herkes.

Verir dünya meşakkat kim severse,
Onu cem' etmeğe kim çalışırsa.

Hadîsinde buyurdu Fahr-i alem,
Haber verdi onu Eshab-ı ekrem.

Sinek kanadına değeydi dünya,
İçirmezdi suyu küffare Mevla.

İki aç kurt girerse eğer sürüye,
Kırar cümlesini koymaz geriye.

Bunlardan çoktur dîne zararı,
Bu dünya makamın sevmek bil anı.

Hadîs-i kudsîde buyurdu Mevla;
"İki sevgi birikmez kalbde asla."
İkisi cem' olup durmazlar asla,
Onlardır hubb-i dünya, hubbi-Mevla.

Nitekim su ile ateş yığılmaz,
ikisi bir çanakta cem' olunmaz.

İlahî cümlemizi eyle gufran,
Hayırlı mal verip sen eyle ihsan.

Dahî kalbimiz pak et sivadan,
Halas et cümlemiz şirk-ü riyadan.

İbadette bizi sen eyle kaim,
Muhabbet edelim zatına daim.

Îman

Hidayettir bize îman ezelden,
Onu hıfzeyleye Allah kederden.

Ne noksan olur îman ne ziyade,
Edip ikrar-ı tasdik altı şeyde.

Ve lakin var za'îfiyle kavisi,
Olur tasdîka göre her birisi.

Eğer tasdik olursa kalbde her an,
Kavî olur onun îmanı ey can.

Dahî doğru söyler dilde kelamın,
Ona kim sorsa söyler ol meramın.

Yalan ile îman cem' olmaz asla,
Birikmez ikisi bir kalbde kella.

Hidayettir kuluna evvel îman,
Onun hıfz olmasına eyle idman.

Dahî çok ver salat ve selamı,
Habîbi üstüne olsun müdamı.

Mezhepler

Kim etti müctehidler ictihadı,
Tashîh etti kamusu i'tikadı.

Bizim bu i'tikadda bildiğimiz,
Ebu Mansûr'dur ser mezhebimiz.

İmam-ı a'zam oldu hem amelde,
Başta gelen imamlardan ilimde.

Bu ikisidir ser (baş) mezhebimiz,
Amelde i'tikadda uyduğumuz.

Bu dört mezheblerin cümlesi haktır,
İmam-ı a'zamın ki hem ehaktır.

Birisi Şafiî birisi Malik,
Biri de İbn-i Hanbel idi. salik.

Eğer mümkün olursa sen amel et,
Azîmettir bu dördüyle dahî git.

Ki mümkün olmayan yerlerde bil hak,
Amel kıl mezhebinle sen muhakkak.

Filan mezheb hata, demek hatadır.
Ki zîra cümlesi Haktan atadır.

Velakin var ise ba'zı hatası,
Yine de af eder bil Hüdası.

Hata etse yine olur sevabı,
Bize lazım değil onun hesabı.

Hakîkatte bilinmez Hak muradı,
Muradullaha ittik i'tikadı.

Dört Büyük Halîfe

Risalet onda çün buldu nihayet,
işit kimdir eden evvel hilafet.

Ebû Bekr oldu evvelce halîfe,
Kim ona intikal etti vazîfe.

Nebilerden sonra odur en faziletli,
Bütün eshabın hem odur üstünü.

Habîbullah ona buyurdu Sıddîk,
Resûlün kal'ini ederdi tasdik.

Kapısı olmuş idi, şehr-i sıdkın,
Ona lütfu erişmiş idi Hakkın.

Ki daim ak ederdi yol içinde,
Habîbin yan idi gar içinde.

Malını etti infak hak yolunda,
Ki birşey komadı asla yanında.

Onu medh eyledi Kur'an'da Mevla,
Onun için olmuştu şanı a'la.

Kim ondan sonra eyledi hilafet,
Edipdir hazreti Ömer adalet.

Adaletten bu alem olmuş idi,
Adalet kapısı bu olmuş idi.

Habîbullah ona Farûk buyurdu,
Ki zîra hakkı batıldan ayırdı.

Lisanından çıkardı çok me'anî,
Okuttu aşikare hem ezanı.

Ferasetten söylerdi ol kelamı,
Dahî ifşa ederdi ol selamı.

Üçüncüde halîfe oldu Osman,
Haya ederdi ondan ins ile can.

Ata kıldı iki kez ona Hazret,
iki kızını ona kıldı inayet.

Denildi ona "Zinnûreyn" lakabda,
Haya kapısı olmuştu vera'da.

Halîfe oldu ardınca Ali hem,
Kim odur Allah arslanı velî hem.

Ona kılmıştı Allah çok inayet,
Yed'inde buldu alem bunca nusret.

Verip kudret kılıcın ona Allah,
Kızı Fatıma'yı da verdi ol Şah.

Ona bildirdi bu ilmin usûlün,
Kapu olup beyan etti fusûlün.

Bunlara ta'zim etmek bize elzem,
Ki herbirin meratibince bil hem.

Ebû Bekr'i, Ömer, Osman, Ali'dir,
Bunları kim sevmezse şakidir.

Bunlardır cümle Eshab içre efdal,
Nebiler zümresinden sonra ekmel.

Bunlardır gerçek sırların hazînesi,
Bunlardan zahir oldu çok incelik.

"Bunlardır çariyari ol Habîbin,
Bunlar sadıklarıdır ol Tabibin.

Edip ta'zim muhabbetle nazar kıl,
Bunların haklarından sen hazer kıl.

Hüda aşıklarına dil uzatma,
Sakın onlarda ayıp gözetme.

Bu aşıklar geçerler masivadan,
Bu kevni kaldırıp cümle aradan.

Unuturlar kamu bildiklerini,
Ki bilmezler murad ettiklerini.

Bunlar bakmadılar hergiz murada,
Ki yanmıştır bunlarda hem irade.

Edip teslim umurların Hüda'ya,
Nazar etmediler hiç gayrıya.

Kudret Sıfatı

Gel ey Vehbî yine söyle beyan et,
Cevahir kenzini dahî ayan et.

İşin bitmez beyan et gel oturma,
Sıfat-ı kudreti de söyle durma.

Bu kudretten haber vergil me'anî,
Götür canan elinden armağanı.

Eğer Allah kılarsa ger inayet,
Bu asî söyliyem verirse kudret.

Bu kudretten neler zahir oliser,
Bu kullara neler ihsan oliser.

Verip bir zerre nûru kudretinden,
Bu mahlûka atadır hikmetinden.

Tecellî olur hasıl bu kuvvet,
Vücûda geldi ondan bunca kudret.

Bu mahlûku yarattı kudretinden,
Verip bunca ni'metler merhametinden.

Kemal-i kudretine engel olmaz,
Hüda hiçbir işinde aciz olmaz.

O'nundur cümle mahlûkat temamet,
Olur varlığına cümle alamet.

Bu alemler nizamıyla delalet,
Eder birliğine daim şehadet.

Bidayette O'nun hiç evveli yok,
Nihayette O'nun hiç ahiri yok.

Hüda zahirdürür batın olana,
Fenafillah olup zatın bulana.

Dahî batındürür kim olsa zahir,
Vücûdundan çıkıp olmazsa tahir.

Cümle işlere kadirdürür Hak,
O'nun emriyle oldu cümle mutlak.

Bu kudretten tecellî etse Allah,
Verirse eğer kula bir zerre nagah.

Geçip kendinden ol fanî olurdu,
Tükenip kuvveti hem yıkılırdı.

Giderdi kendisinden cümle kuvvet,
Hareket etmeğe kalmazdı kuvvet.

Geçerdi masivadan cümle tahkîk,
Ger Allah verirse ona tevfîk.

Çekip nûrun geri kılsa inayet,
Ziyasından bulurdu nice kuvvet.

Bu kuvvetle eder mürşidler irşad,
Bu kudretten olubdur cümle dil-şad.

Bu mahlûka verip bir zerre kudret,
Zuhur etti onlarda bunca hikmet.

Kimisi oldu alim kimi cahil,
Kimisi oldu agah kimi gafil.

Kimisi akil oldu kimi ahmak,
Kimisi salih oldu kimi efsak.

Kimi mü'min kimi kafir olur,
Kimi zalim kimi mazlûm olur.

Kiminin rızkını bol verdi Rezzak,
Kimisini fakir halk etti Hallak.

Kimi derviş olup gezerdi seyyah,
Kimi Arab, kimisi dahî fellah.

Kimi gafil olup dünyayı sevdi,
Kimi abid olup ukbayı sevdi.

Kimi zakir olup severdi Mevla,
Olupdur şanları gayede a'la.

Bu mahlûkda nice hikmetleri var,
Sakın evsane olup etme inkar.

Sual olmaz Hüdanın hikmetinden,
Kime dilerse verir kudretinden.

Eğer bir zerre denlû olsa hayvan,
Ona kudret verip eylerse ihsan.

Bu mahlûkı onunla korkutur Ol,
Kim ondan kudretin izhar eder Ol.

Sakın bir kimseye hor bakma zinhar,
Hüdanın kudretini etme inkar.

Hüda kadir diye ikrar edersin,
Onun bunun işine karışırsın.

Hüda aşıkları dahi eylemezler,
Kulun ayıbını daim gözlemezler.

Ararsan aybı eğer, nefsinde ara,
Deme bir kimseye, şu kul avare.

Eğer sen has kul oldunsa dua et,
Anın has olmasına sen rica et.

Rican geçmezse gel Hakka yorulma,
Onun bunun üzerine kurulma.

Ki zîra herkesin bir hasleti var,
Hüda indinde makbûl bir işi var.

Velakin sailin var bir suali,
Nedir bu emr-i ma'rûf söyle hali?

Dahî bu nehy-i münkeri nidelim,
Bunları cümle biz, terk mi edelim?

Cevabın da işit bu asilerden,
Diyelim biz kelamı safilerden.

Eğer Şah verse oğlun bir kuluna,
Bunu hıfz et ki terbiye oluna.

O kula lazım olan bunda nedir?
O'na ta'zimle daim terbiyedir.

Eğer tenbîh ederse dahî ol Şah,
Onu tekdir edüp çaldır her gah.

Yine lazımdır kim ede hürmet,
Onu terbiyesinde ede minnet.

Bu temsil üzere eğer oldunsa amil,
Olursun sen tarîkde dahî kamil.

Hüdanın kullarına ta'zim eyle,
Gücün yettikçe Hakkı tefhim eyle.

Bu kullara mülayim söyle nush et,
Kabûlünü Hüdadan sen rica et.

Kulun sa'yı Hüdanın tevfîki ile,
Sözün te'sîr eder bu ikisi ile.

Kelamında buyurdu yüce Allah,
Hitab etti Habîbine kim ol Şah.

"Habîbim sevdiğine sen hidayet,
Edemezsin eğer olmazsa inayet.

Velakin dilediğin, Hak teala,
Hidayetler kıluben eder ala."

Bu kullar sarf ederlerse irade,
Hidayet buluben erer murada.

Geri avdet edelim bahsimize,
Bu kudretten diyelim yine size.

Hüda herşeye kadirdir deyince,
Kemal-i kudretin ikrar edince.

Zuhur etse eğer bir kulda hali,
Birine cüz'ice verse kemali.

Gece gündüz O'nu inkar ederiz,
O'nun daim hilafına gideriz.

Hüda kadir ki bir edna kulunu,
Edip ihsan, açık ede yolunu.

Onu cezb eyleye fazlından Allah,
Dahî batında sultan ede ol Şah.

Ledünnî ilmini ede inayet,
Onun ilmine olmaya nihayet.

Verip Kur'an ile hadîse ma'na,
Muradullah ne ise ola esna.

Tecellî eyleye Sem'inden Allah,
İşittire kelamın ona her gah.

Basîrinden vere kula basar hem,
Cemalini göstere ona dahî hem.

İradetten vere ona irade,
İnayetle erişe her murada.

Ona kudret verip hem ede imdad,
Nice yüzbin kulun ettire irşad.

Kemali kudretinden etse izhar,
O'nu layık mı biz edek inkar.

O cahildir ilimsiz bu iş olmaz,
İzin yoktur izinsiz mürşid olmaz.

Hüda arifleri cahil olur mu?
Hak irşad eylese izin alır mı?

Hüdanın kudretin evvelce ikrar,
Edelim dahî tasdîk cümle yekbar.

Eğer bir kulda izhar etse olmaz,
Olur amma velakin şunda olmaz.

Bunu böyle eğer der ise bir kul,
Olur mu kudret de îmanı makbûl?

Gel imdi cümlemiz insaf edelim,
Kime Hak verse tasdîk eyleyelim.

Velakin sailin var bir suali,
Eder kim gösterüpdür hali?

Hüdanın adeti olmuş mu cari,
Kim ede mürşidi, ol Zat-ı Bari.

O'nun şimdi cevabına kulak ver,
Bu asi ol suale ne cevap der.

Hüdanın nice yüzbin hikmeti var,
Kimin etti, kiminde ede izhar.

Diyelim mi kim izhar etse hikmet?
Bu olmaz cari olmamışdır adet.

Nicesin etti mürşid gar içinde,
Nicesin dahî kuyular içinde.

Hüdanın hikmeti çoktur cihanda,
Nice yüzbinin izhar eder onda.

Edip teslim Hüdanın hikmetini,
Gözet herkesde Hakkın kudretini.

Sakın deme şu cahildir, şu hordur,
Şu bilmez, şu işitmez, şu da kördür.

Ki her kimi görürsen sen Hızır bil,
Gözetle her geceyi sen Kadîr bil.

Nice yüzbin cihan ol dese olur,
Kamûsına dahî ol yeri bulur.

Geri yok ol dese cümlesine Hak,
Fena olup Hüda kalırdı ancak.

Gözetle daima Hakkın muradın,
Muradında bulursun sen muradın.

Habîbine salat ile selamın,
Oku kim sen şefaat ede yarın.

İlim

Gel ey Vehbî ilim nedir beyan et,
Murad nedir ilimden sen ayan et.

İlimden çok kelamlar söylemişler,
Ki her biri şekerler çiğnemişler.

Bu asî de diyem bir nebze bende,
Şekerler çiğneyelüm biz bu fende.

Sığındım Halika dedim ki; ey Şah!
Günahım af edip sen eyle agah!

Lügatte pes ilm bilmeğe dirler,
Gerek kesbi gerek Vehbî'ye dirler.

İlim ikidürür dir ehl-i batın,
Birisi ilm-i zahir, biri batın.

İkisi birbirinedür muvafık,
Onu tatbik eder her kim ki ayık.

Dua Bahsi

Kabûl etsin Huda dirsen duamı,
Duada it salat ile selamı.

Duanın pes kabûlüne sebepdir,
Salat itmek duada pek edebdir.

Velakin şüpheli lokmada sûz var,
Bu asî söyleyem ki anda ne var.

Buyurdular "Eğer bir kul taamdan,
Yese bir lokma şüpheli taamdan.
Ânın kırk gün kabûl olmaz duası",
Velakin söyleyip şaşırtma nası.
Ki zîra kanı şimdi bu zamanda,
Helal az kaldı şimdi bu cihanda.

Buna ne diyelim şimdi işitgil,
Meğerki idelim cüz'îce te'vîl.

Ânın te'vîlidir Allahü alem,
İhafedir bu kulları dahî hem.

Eğer ma'na hakîkat olsa idi,
Dua şimdi kabûl hiç olmaz idi.

Velakin Hak kelamında buyurdu,
Duamıza icabetin duyurdu.

Veya nefsinde geçmezse duası,
Geçer kardeşi hakkında recası.

Duadan ön helallaşmak gerekir,
Dua makbûlüne bu da sebepdir.

Kamuya ahıret hakkın helal et,
Ki ehlullah yoluna sen dahî git.

Birine bin verir Allah sevabı,
Verir fazlından anla sen cevabı.

Ki zîra ahıret hakları çoktur,
Hukuku olmayanlar şimdi yoktur.

Helal edince mercûdur Hüdadan,
Kamûsun afv ede Allah atadan.

Ki zîra güçdürür kul hakkı gayet,
Kıyamette oluser çok adavet.

Kaçar, kişi o günde kardeşinden,
Dahî ana ile hem yoldaşından.

Kaçar, baba ile hem zevcesinden,
Kamu ahbabiyle hem de ibin'den.

Ki bir dank yerine hem alırlar,
Nice yüzbin sevab ana verirler.

Alurlar altı yüz rek'at sevabın,
Verir dank yerine bil cevabın.

Bu dank altıda birdir dirhemde,
Ki zîra yok nihayet hiç keremde.

Bunlardan da eşeddür hakk-ı küffar,
Kamumuz hıfz ide ol zat-ı Gaffar.

Eşeddür dahî hayvan hakla sen bil,
Eziyyet etmeden ana hazer kıl.

Çalış burda iken et hasmı irza,
inayetten meğer afv ede Mevla.

Helallaşmak anınçün oldu elzem,
Duanın pes kabûlüne sebep hem.

Eğer Hak razı olsa bir kulundan,
Eder hasmın ırza hem fazlından.

Teveccüh kıl Hüdaya can-ü dilden,
Habîbini şefi' kıl sen gönülden.


1) Sefînet-ül-evliya cild-2, sh. 183

2) Osmanlı Müellifleri cild-1, sh. 50

3) Esma-ül-müellifîn cild-1, sh. 643

4) Miftah-ül-kenz, 1325

5) Tam İlmihal Se'adet-i Ebediyye sh. 1092, 1117

Kafkas kartalı Şeyh Şamil kimdir?
İskilipli Atıf Hoca kimdir?
Sabit bin Kurra kimdir?
Hoca Ahmet Yesevi kimdir?
Ali Semerkandî hazretleri kimdir?
Abdülhakim Arvasi kimdir?
Akşemsettin kimdir?
Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî Hazretleri Kimdir?
Bir beyit ile hayatı değişen Davud-i Tai kimdir?
Padişahların ardınca yürüdüğü Gönül sultanı kimdir?
Davud-i Tai kimdir
Mehmet Zahit Kotku kimdir?
Osmanlı'nın ilk kadısı Dursun Fakıh kimdir?
Bişr-i Hafi kimdir? Neden yalın ayaklı gezerdi?
Hamîd-i Aksarayî (Somuncu baba) kimdir?
Şeyh Edebali kimdir? Hangi tarikata mensuptu?
Ali Semerkandî kimdir?

Muhabir: Yazar Silinmiş