Öfkem lav gibi taşıyor, ciğerim kebap, gözüm kan ağlıyor

Ulan dünya! Sen ne kahpe, ne alçak, ne iğrenç, ne yüzsüz bir yüksün be!

Nefes aldığım her saniye boynumda asılı duran iğrenç ve lanet olası yüksün, seni her gördüğümde içimden bir parça daha kopuyor, kanıyor, çürüyor. Sen Gazze’yi yuttun, Arius’u zehirledin, 11 havariyi lime lime doğradın, Trakya’da yatan azize kadınların üstüne toprak attın. Senin ciğerini sökeceğim bir gün, söz veriyorum, namusum üzerine söz!

325 yazı… İznik…

O lanet sarayın kapısından içeri giren Arius’un sesi hâlâ kulaklarımda patlıyor, yankılanıyor, içimi bıçak gibi kesiyor:

“Kardeşlerim! Meryem oğlu İsa TANRI DEĞİLDİR! Yaratılmıştır, ölmüştür, Allah’ın kulu ve resulüdür ulan! Tanrı ne doğar ne doğurur! Allah bütün insani sıfatlardan münezzehtir! Şirk koşmayın, atalarınızın üç başlı pagan putunu İsa’nın üstüne yıkmayın!”

300 tane piskopos… 300 tane aç kurt, 300 tane dönek, 300 tane altın köpeği.

Gözleri faltaşı gibi açılmış, karınları zil çalıyor, ağızlarının suyu sandıklara akıyor.

Karşılarında Roma’nın yeni efendisi Konstantin: sol elinde kılıç, sağ elinde altın dolu sandıklar.

Sessizce dedi:

“Ya bu altını kaparsınız ya da kellenizi.”

Hepsi birden köpek gibi kuyruk sallayıp yere kapandı.

Altını aldılar, İsa’yı sattılar.

O gün İsa’yı ikinci kez çarmıha gerdiler. Bu sefer çiviler altındı, kan yerine altın aktı.

Arius, İznik sokaklarında avazı çıktığı kadar bağırıyordu:

“Bir zamanlar Oğul yoktu! Eğer Baba Oğul’u doğurduysa, Oğul’un başlangıcı var demektir. Başlangıcı olan her şey yaratılmıştır. Öyleyse Oğul da yaratılmıştır! İsa yaratılmıştır! İsa kuludur! İsa resuldür! Şirk koşmayın ulan şerefsizler! Tevhidi kirletmeyin!”

Kim dinledi?

Altın gözlerini kör etmiş, kulaklarını tıkamış, vicdanlarını çürütmüş, imanlarını satmış.

Ver altını, al Teslis’i…

Ver altını, al üç başlı Roma putunu…

Ve o gün, İznik’te, İsa’nın tertemiz tevhid dini bir daha geri dönmemek üzere diri diri gömüldü.

Arius’u aforoz ettiler, sürdüler, kitaplarını yaktılar, adını lanetlediler.

Yetmedi.

ARİUS’U ÖLDÜRDÜLER

336’da İstanbul’da, tam kiliseye geri alınacağı günün arifesinde…

Forum Constantin’de (bugünkü Çemberlitaş civarı) tuvalete girdi.

Çıktığında bağırsakları dışarı fırlamış, yere saçılmış, kan içinde yatıyordu.

Katiller o kadar alçaktır ki, adamı öldürürken bile rüsvay etmeyi, aşağılamayı ihmal etmedi.

Athanasius’un avanesi “Tanrı’nın adaleti böyle tecelli etti” diye propaganda yaptı.

Biz biliyoruz: zehirlediler, katlettiler, rezil ettiler.

Ama asıl rezil olan onlar oldu. Kıyamete kadar da rezil kalacaklar.

İznik Konsili denen o kahpe kurultay aslında I. Haçlı Seferi’ydi.

İznikli münevver, muvahhid ve güzel bir Müslüman aydın olan Serdar Aydın abimizin dediği gibi: “İlk Haçlı İttifakı İznik’te kuruldu.”

Allah birdir diyene karşı kurulan ilk küresel şeytan ittifakı.

Ve hâlâ her yıl “kutsal konsil yıldönümü” diye o katliamı bayram ediyorlar.

Papa’sı geliyor, patriği geliyor, Turkuaz halılarda salına salına yürüyorlar.

Biz de devlet töreniyle karşılıyoruz o İsa katillerini.

Yazıklar olsun bize, bin kere, milyon kere yazıklar olsun!

Yazıklar olsun ki 700 yıldır Trakya’da yatan o azize şehit hanımların mezarına bir Fatiha bile okumadık!

Edirne-Çorlu arasında, Kırklareli ormanlarında, Tekirdağ dağlarında, Lüleburgaz sırtlarında…

Romalı senatörlerin, generallerin önünde köpek gibi kuyruk salladıkları asilzade kızlar, tevhidi duyunca malı mülkü, sarayı, şanı şöhreti, her şeyi bırakıp dağa çıktılar.

“Allah birdir, İsa O’nun kulu ve resulüdür” diye haykırdılar.

Pagan Haçlılar buldu hepsini.

Önce toplu tecavüz, sonra bin bir türlü işkence, sonra şehadet…

Derilerini yüktüler, göğüslerini kestiler, gözlerini oydular, kaynar yağda kızarttılar.

Kabirleri hâlâ sahipsiz.

Katolik kilisesi de Fener Patrikhanesi de biliyor o yerleri, domuz gibi sır gibi saklıyor.

1453’ten beri İstanbul’da oturuyoruz, hâlâ o şehitlerimizin yerini bize söylemiyorlar.

Biz de 700 yıldır bir Allah’ın kulu “Nerede bu azize analarımız?” diye sormuyor.

Utanıyorum. Yerin yedi kat dibine batıyorum. Ciğerim yanıyor.

BÜTÜN HAVARİLERİ ÖLDÜRDÜLER

11 havariyi doğradılar ulan!

Petrus’u Roma’da baş aşağı çarmıha gerdiler, ayakları yukarıda günlerce kıvrandı.

Andreas’ı Patras’ta X haça gerdiler, iki gün canlı kaldı, vaaz vermeye devam etti.

Büyük Yakup’u kılıçla başını vurdular, ilk şehit havari.

Filipus’u Pamukkale yakınlarında ters çarmıha gerdiler.

Bartolomeus’un derisini Ermenistan’da canlı canlı yüzdüler, sonra çarmıha gerdiler.

Tomas’ı Hindistan’da mızrakladılar, göğsünden delik deşik ettiler.

Matta’yı Habeşistan’da kılıçla parçaladılar.

Küçük Yakup’u Kudüs’te sopalarla döve döve öldürüp testereyle biçtiler.

Taddeus’u balta ile doğradılar.

Simun’u testereyle ikiye böldüler.

Sadece Yuhanna doğal öldü. Geri kalanı lime lime ettiler.

Okuyun o acıları, okuyun da göz pınarınız kurusun, yüreğiniz dağlansın, kan kusasınız!

Arius… Ah Arius…

256’da Libya çöllerinde doğmuş Berberi yiğit.

Antakya’da Lucian’ın talebesi.

İskenderiye’de Baucalis Kilisesi’nde vaaz verdikçe halk dalga dalga akın etti.

Şarkılarla, ilahilerle öğretisini yaydı:

“Bir zamanlar Oğul yoktu!” dedi diye kıyamet kopardılar.

Çünkü hakikat bu kadar yalındı, bu kadar keskindi.

Hâlâ mezarından kalkmış gibi enselerinde dolaşıyor.

Her Teslis ayininde, her Noel’de, her Paskalya’da Arius’un haykırışı kulaklarını tırmalıyor, vicdanlarını kanatıyor.

ŞİRK SALTANATI YIKILACAK

Ben bu satırları yazarken gözümden yaş değil, kan akıyor.

Klavyeye her vuruşumda parmak uçlarımdan kan damlıyor.

İsa’nın davasını omuzlayanlar katledildi,

Katiller hâlâ tahtında, kürsüsünde, sarayında oturuyor.

Ulan dünya!

Senin ciğerini sökeceğim, söz!

Arius’un ruhu şahit olsun.

Trakya’da sahipsiz yatan o azize hanımların gözyaşı şahit,

11 havarinin parçalanmış bedeni şahit,

Bağırsakları dışarı fırlamış halde ölen o Berberi yiğidin kanı şahit olsun:

Bu şirk saltanatı bir gün mutlaka yıkılacak.

İsa’nın gerçek dini, yani tertemiz tevhid, bir gün mutlaka geri dönecek. O gün gelene kadar,

her İznik yıldönümünde,

her papa İstanbul’a indiğinde,

her patrik ayin yaptığında,

her Teslis ilahisi okunduğunda

avazım çıktığı kadar, ciğerlerim patlayana kadar haykıracağım:

KAHROLSUN İZNİK KONSİLİ!

KAHROLSUN TESLİS!

KAHROLSUN ALTIN İÇİN İMANINI SATAN PİSKOPOSLAR!

KAHROLSUN İSA’YI TANRI DİYE SATAN HAÇLI ÇETESİ!

Ve Arius’un feryadı hâlâ İznik sokaklarında, İstanbul surlarında, Trakya ormanlarında, Libya çöllerinde yankılanıyor: “ALLAH BİRDİR! İSA ONUN KULU VE RESULÜDÜR!”

Duymayanın kulaklarında kurtlar üresin.

Görmeyenin gözünde çıban çıksın.

Vicdanı ölmüşlerin kalbi çürüsün.

Selam olsun tevhid yolunda şehid düşenlere.

Selam olsun Arius’a, selam olsun 11 havariye, selam olsun Trakya’da sahipsiz yatan azize analarımıza.

Lanet olsun, sonsuz lanet olsun İsa’yı tanrı diye satanlara,

altın için imanını satanlara,

şirk için kıyamete kadar savaşanlara.

Yüreğim yanıyor.

Ciğerim sökülüyor ulan.

Gözümden kan, içimden ateş akıyor.

Ve bu yangın kıyamete kadar sönmeyecek.

Asla sönmeyecek.

Sönmeyecek ulan, sönmeyecek!

Sönmeyecek…

Sönmeyecek…

Sönmeyecek…

Çünkü Arius’un sesi hâlâ yaşıyor.

Çünkü o şehit hanımların gözyaşı hâlâ toprağı yakıyor.

Çünkü 11 havarinin kanı hâlâ yerde kaynar.

Ve bir gün,

bir gün mutlaka,

o kan yerinden fışkıracak,

o gözyaşı sel olacak,

o haykırış gökleri delecek.

O gün Teslis putu devrilecek.

O gün İsa’nın gerçek dini,

yani “Allah birdir, İsa O’nun kulu ve resulüdür” diyen o tertemiz tevhid,

zaferle geri dönecek.

O gün gelene kadar

bu yangın içimde,

bu öfke içimde,

bu kan içimde kaynayacak.

Ve her kim bu satırları okuyorsa bilsin:

Ya Arius’un yanında olacaksın,

ya da İznik’te altın alan piskoposların yanında. Ortası yok.

Selam olsun tevhid ehline.

Lanet olsun şirke, şirk ehline, şirk savunucularına.

Yüreğim yanıyor.

Ve bu yangın kıyamete kadar sönmeyecek.

Sönmeyecek ulan…

Sönmeyecek!