Mekke döneminde inmiştir. 88 ayettir. Sûre, adını 25. ayette geçen "el-Kasas" kelimesinden almıştır. Kasas, kıssalar anlamında olup Kur'an'da geçen kıssa ve olaylar için kullanılır. Sûrede başlıca Hz. Mûsa'nın çocukluğunu, peygamber oluşunu, Musevîleri Mısır'dan çıkarmasını ve Firavun ile ordusunun boğulmasını kapsayan süreç anlatılmaktadır. Ayrıca küfre saplanıp maddî servet ve kudrete bel bağlamanın kötü akıbetini vurgulamak üzere Karûn kıssasına yer verilmektedir.

Kasas suresi meali

Bismillahirrahmanirrahim

Mekke döneminde inmiştir. 88 ayettir. Sure adını, 25. ayette geçen

1. Ta-Sîn-Mîm.
2. Bunlar apaçık Kitab'ın ayetleridir.
3. İman eden bir kavm için Mûsa ile Firavun'un haberlerinden bir kısmını sana gerçek olarak anlatacağız.
4. Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o bozgunculardandı.
5. Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım.
6. Yeryüzünde onları kudret sahibi kılalım ve onların eliyle Firavun'a, Haman'a ve ordularına, çekinegeldikleri şeyleri gösterelim.
7. Mûsa'nın annesine, "Onu emzir, başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu denize (Nil'e) bırak, korkma, üzülme. Çünkü biz onu sana döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız" diye ilham ettik.
8. Nihayet Firavun ailesi kendilerine düşman ve üzüntü kaynağı olacak olan o çocuğu bulup aldı. Şüphesiz Firavun, (veziri) Haman ve onların askerleri hata yapıyorlardı.
9. Firavun'un karısı şöyle dedi: "Bana da, sana da göz aydınlığı (bir çocuk)! Sakın onu öldürmeyin. Belki bize faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz." Oysaki onlar (olacak şeylerin) farkında değillerdi.
10. Mûsa'nın anasının kalbi bomboş kaldı. Eğer biz (çocuğu ile ilgili sözümüze) inancını koruması için kalbine güç vermeseydik, neredeyse bunu açıklayacaktı.
11. Annesi, Mûsa'nın kız kardeşine, "Onu takip et" dedi. O da Mûsa'yı, onlar farkına varmadan uzaktan gözledi.
12. Biz, daha önce onun, süt analarının sütünü emmemesini sağladık. Kız kardeşi, "Size onun bakımını, sizin adınıza üslenecek ve ona içtenlik ve şefkatle davranacak bir aile göstereyim mi?" dedi.
13. Böylece biz, anasının gözü aydın olsun ve üzülmesin, Allah'ın va'dinin hak olduğunu bilsin diye onu anasına geri döndürdük. Fakat onların pek çoğu bunu bilmezler.
14. Mûsa olgunluk çağına ulaşıp gelişimini tamamlayınca biz ona ilim ve hikmet verdik. Biz iyilik edenleri böyle mükafatlandırırız.
15. Mûsa halkın habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada biri kendi tarafından, diğeri düşmanı tarafından; kavga eden iki adam gördü. Kendi tarafından olan, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Mûsa da ona bir yumruk indirip onu öldürdü. Mûsa, "Bu şeytanın işidir. O gerçekten apaçık bir saptırıcı düşmandır" dedi.
16. Mûsa, "Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet" dedi. Allah da onu affetti. Şüphesiz o, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
17. "Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım" dedi.
18. Korkarak, etrafı gözetleyerek şehirde sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen yine feryat ederek ondan yardım istiyordu. Mûsa da ona, "Belli ki sen azgın bir kimsesin" dedi.
19. Mûsa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince adam, "Ey Mûsa! Dün birini öldürdüğün gibi, beni de öldürmek mi istiyorsun. Sen ancak yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun, arabuluculardan olmak istemiyorsun" dedi.
20. Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam geldi. "Ey Mûsa! İleri gelenler seni öldürmek için aralarında senin durumunu görüşüyorlar. Şehirden hemen çık. Şüphesiz ben sana öğüt verenlerdenim" dedi.
21. Mûsa korku içinde etrafı gözetleyerek şehirden çıktı ve "Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar" dedi.
22. (Şehirden çıkıp) Medyen'e doğru yöneldiğinde, "Umarım Rabbim beni doğru yola iletir" dedi.
23. Medyen suyuna varınca, suyun başında (hayvanlarını) sulamakta olan bazı insanlar gördü. Bunların yanında da koyunlarını suya salmamak için uğraşan iki kız gördü. Mûsa onlara, "(Koyunlarınızı burada tutmaktaki) maksadınız ne?" dedi. Onlar, "Çobanlar sulayıp çekilinceye kadar biz koyunlarımızı sulayamayız. Babamız ise çok yaşlı bir adamdır" dediler.
24. Bunun üzerine Mûsa onların koyunlarını suladı. Sonra gölgeye çekilip, "Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım" dedi.
25. Nihayet kızlardan biri utana utana yürüyerek ona gelip, "Bizim için koyunlarımızı sulamanın ücretini vermek üzere babam seni çağırıyor" dedi. Mûsa onun (Şuayb'ın) yanına gelip başından geçenleri ona anlatınca Şuayb, "Korkma o zalim kavimden kurtuldun" dedi.
26. Kızlardan biri, "Babacığım, onu ücretle tut. Her halde ücretle tuttuklarının en hayırlısı, güçlü ve güvenilir olan bu adam olacaktır" dedi.
27. Şuayb, "Ben, sekiz yıl bana çalışmana karşılık şu iki kızımdan birisini sana nikahlamak istiyorum. Eğer sen bunu on yıla tamamlarsan o da senden olur. Ben seni zora koşmak da istemiyorum. İnşaallah beni salih kimselerden bulacaksın" dedi.
28. Mûsa şöyle dedi: "Bu seninle benim aramda bir iş. İki süreden hangisini tamamlarsam bana bir husûmet yok. Allah söylediklerimize vekildir."
29. Mûsa süreyi tamamlayıp ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafında bir ateş görmüş ve ailesine, "Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm, (oraya gidiyorum). Umarım oradan size bir haber ya da ısınmanız için ateşten bir kor getiririm" dedi.
30. Mûsa, ateşin yanına gelince o mübarek yerdeki vadinin sağ tarafındaki ağaçtan şöyle seslenildi: "Ey Mûsa! Şüphesiz ben, evet, ben alemlerin Rabbi olan Allah'ım."
31. "Değneğini (yere) at." (Mûsa değneğini attı). Onu bir yılanmış gibi süratle hareket eder görünce arkasına bakmadan dönüp kaçtı. (Bu sefer şöyle seslenildi:) "Ey Mûsa! Beri gel, korkma. Çünkü sen güvenlikte olanlardansın."
32. "Elini koynuna sok. (Alaca hastalığı gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir halde çıksın. Korkudan açılan kolunu kendine çek (toparlan). İşte bunlar, Firavun ve ileri gelen adamlarına (göstermen için) Rabbin tarafından (sana verilen) iki delildir. Çünkü onlar fasık bir kavimdirler."
33. Mûsa, şöyle dedi: "Ey Rabbim! Şüphesiz ben onlardan birisini öldürdüm. Onların da beni öldürmelerinden korkuyorum."
34. "Kardeşim Harûn'un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da benimle birlikte, beni doğrulayan bir yardımcı olarak gönder. Çünkü ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum."
35. Allah, "Kardeşinle seni destekleyeceğiz ve size bir iktidar vereceğiz de ayetlerimiz sayesinde size (kötü bir amaçla) ulaşamayacaklar. Siz ve size uyanlar galip gelecek olanlardır" dedi.
36. Mûsa onlara delillerimizi apaçık olarak getirince onlar, "Bu ancak uydurulmuş bir sihirdir. Biz geçmiş atalarımızın zamanında böyle bir şeyin varlığını duymadık" dediler.
37. Mûsa, "Katından kimin hidayet getirdiğini ve bu yurdun (güzel) sonucunun kimin olacağını Rabbim daha iyi bilir. Doğrusu zalimler kurtuluşa eremezler" dedi.
38. Firavun, "Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir ilahınız olduğunu bilmiyorum. Ey Haman! Benim için bir ateş yakıp tuğla pişir de bana bir kule yap! Belki Mûsa'nın ilahına çıkar bakarım(!) Şüphesiz ben onun mutlaka yalancılardan olduğunu sanıyorum" dedi.
39. O ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
40. Biz de onu ve askerlerini yakaladık ve onları denize attık (Orada boğuldular). Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bak!
41. Biz onları, ateşe çağıran öncüler kıldık. Kıyamet günü de kendilerine yardım edilmeyecektir.
42. Bu dünyada onları lanete uğrattık. Kıyamet gününde de onlar iğrenç kılınmış kimselerden olacaklardır.
43. Andolsun, ilk nesilleri yok ettikten sonra Mûsa'ya -düşünüp ibret alsınlar diye- insanların kalp gözünü açan deliller ve bir hidayet rehberi, bir rahmet olarak Kitab'ı (Tevrat'ı) verdik.
44. Ey Muhammed! Mûsa'ya o emri verdiğimiz zaman sen (vadinin) batı tarafında değildin. (O olayı) görenlerden de değildin.
45. Fakat biz (Mûsa'dan sonra) birçok nesiller meydana getirdik. Üzerlerinden uzun çağlar geçti. Sen Medyen halkı arasında yaşıyor değildin, ayetlerimizi onlardan okuyup öğreniyor da değildin. Fakat biz (bu haberi) göndereniz.
46. Yine biz (Mûsa'ya) seslendiğimiz zaman Tûr'un yan tarafında da değildin. Fakat Rabbinden bir rahmet olarak, senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmeyen bir kavmi, düşünüp öğüt alsınlar diye uyarman için (o haberleri) sana bildiriyoruz.
47. Kendi yaptıkları sebebiyle başlarına bir musibet gelip de, "Ey Rabbimiz! Bize bir Peygamber gönderseydin de ayetlerine uysaydık ve mü'minlerden olsaydık" diyecek olmasalardı, seni peygamber olarak göndermezdik.
48. Onlara katımızdan gerçek gelince, "Mûsa'ya verilen (mucize)lerin benzeri niçin buna da verilmedi" dediler. Onlar daha önce Mûsa'ya verilen (mucize)leri inkar etmemişler miydi? Onlar, "İki sihirbaz birbirlerine destek oluyor" dediler. "Biz hepsini inkar ediyoruz" dediler.
49. De ki: "Eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah katından, doğruya bu ikisinden (Tevrat ve Kur'an'dan) daha çok ulaştıran bir kitap getirin de, ben ona uyayım."
50. Eğer (bu konuda) sana cevap veremezlerse bil ki onlar sadece kendi nefislerinin arzularına uymaktadırlar. Kim, Allah'tan bir yol gösterme olmaksızın kendi nefsinin arzusuna uyandan daha sapıktır. Şüphesiz Allah zalimler toplumunu doğruya iletmez.
51. Andolsun, düşünüp öğüt alsınlar diye o sözü (Kur'an ayetlerini) onlara peşpeşe ulaştırdık.
52. Bu Kur'an'dan önce kendilerine kitap verdiklerimiz var ya, işte onlar ona da inanırlar.
53. Kur'an kendilerine okunduğu zaman, "Ona inandık, şüphesiz o Rabbimizden gelen gerçektir. Şüphesiz biz ondan önce de müslümandık" derler.
54. İşte onların, sabredip kötülüğü iyilikle savmaları ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcamaları karşılığında, mükafatları kendilerine iki kez verilecektir.
55. Boş sözü işittikleri vakit ondan yüz çevirirler ve, "Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz de size. Selam olsun size (bizden size zarar gelmez). Biz cahilleri istemeyiz" derler.
56. Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O doğru yola gelecekleri daha iyi bilir.
57. Onlar, "Sizinle beraber doğru yolu tutarsak, kendi yurdumuzdan koparılıp çıkarılırız" dediler. Biz onları tarafımızdan bir rızık olarak, her türlü meyve ve mahsullerin kendisinde toplandığı, saygın ve güvenlikli bir yere yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler.
58. Biz nimetler içinde şımaran nice memleket halkını helak etmişizdir. İşte kendilerinden sonra içlerinde pek az oturulmuş yurtları! (O yurtlara) biz varis olduk, biz.
59. Rabbin, ülkelerin merkezî yerlerine, kendilerine ayetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe memleketleri helak edici değildir. Zaten biz, halkları zalim olmadıkça memleketleri helak etmeyiz.
60. (Dünyalık olarak) size verilen her şey, dünya hayatının geçimliği ve süsüdür. Allah'ın katındaki ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hala aklınızı kullanmıyor musunuz?
61. Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve o vaad edilen şeye kavuşacak olan kimse, dünya hayatının geçimliklerinden yararlandırdığımız, sonra da kıyamet günü (hesaba çekilmek için) huzura getirilecek kimse gibi midir?
62. Allah'ın onlara seslenerek, "Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım?" diyeceği günü hatırla!
63. Haklarında azap hükmü gerçekleşenler, "Ey Rabbimiz! İşte şunlar bizim azdırdıklarımızdır. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Şimdi de onlardan uzaklaşıp sana döndük. Zaten (gerçekte) onlar bize tapmıyorlardı" diyeceklerdir.
64. Onlara, "Haydi ortaklarınızı çağırın!" denir. Onlar da çağırırlar fakat ortakları onlara cevap veremez. Azabı görürler. Keşke onlar (dünyada iken) doğru yola gelselerdi.
65. Allah'ın onlara seslenerek, "Peygamberlere ne cevap verdiniz? diyeceği günü hatırla."
66. O gün onlara karşı bütün haberler kapanmıştır. Artık birbirlerine de soramazlar.
67. Ama tövbe edip iman eden ve salih amel işleyen kimsenin kurtuluşa erenlerden olması umulur.
68. Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların ise seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır ve yücedir.
69. Rabbin, onların sinelerinin gizlediğini de açığa vurduklarını da bilir.
70. O, Allah'tır. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Dünyada da ahirette de hamd O'na mahsustur. Hüküm yalnızca O'nundur. Kesinlikle O'na döndürüleceksiniz.
71. De ki: "Ne dersiniz? Allah, üzerinize geceyi kıyamete kadar sürekli kılsaydı, Allah'tan başka hangi ilah size bir aydınlık getirir? Hala duymayacak mısınız?"
72. De ki: "Ne dersiniz? Allah, üzerinize gündüzü kıyamete kadar sürekli kılsaydı, Allah'tan başka hangi ilah size içinde dinleneceğiniz bir gece getirebilir? Hala görmeyecek misiniz?"
73. Allah, rahmetinden ötürü geceyi içinde dinlenesiniz; gündüzü de, lütfundan isteyesiniz ve şükredesiniz diye sizin için yarattı.
74. Allah'ın, onlara seslenerek, "Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım"? diyeceği günü hatırla.
75. Her ümmetten bir şahit çıkarırız ve (kafirlere), "Kesin delilinizi getirin" deriz. Onlar da gerçeğin Allah'a ait olduğunu bilirler ve (Allah'a ortak diye) uydurdukları şeyler kendilerini yüzüstü bırakıp kaybolup gitmişlerdir.
76. Şüphesiz Karûn, Mûsa'nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz ona, anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazineler verdik. Hani, kavmi kendisine şöyle demişti: "Böbürlenme! Çünkü Allah böbürlenip şımaranları sevmez."
77. "Allah'ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez."
78. Karûn, "Bunlar bana bendeki bilgi ve beceriden dolayı verilmiştir" dedi. O, Allah'ın kendinden önceki nesillerden, ondan daha kuvvetli ve daha çok mal biriktirmiş kimseleri helak etmiş olduğunu bilmiyor muydu? Suçlulukları kesinleşmiş olanlara günahları konusunda soru sorulmaz (Çünkü Allah hepsini bilir).
79. Karûn, zineti ve görkemi içerisinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzu edenler, "Keşke Karûn'a verilen (servet) gibi bizim de (servetimiz) olsaydı. Şüphesiz o büyük bir servet sahibidir" dediler.
80. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, "Yazıklar olsun size! İman edip de iyi işler yapanlara Allah'ın vereceği mükafat daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşturulur" dediler.
81. Sonunda onu da, sarayını da yerin dibine batırdık. Allah'a karşı ona yardım edebilecek adamları da yoktu. Kendisini savunup kurtarabileceklerden de değildi!
82. Daha dün onun yerinde olmayı arzu edenler, "Vay! Demek ki Allah, kullarından dilediği kimselere rızkı bol verir ve (dilediğine) kısarmış. Allah bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki kafirler iflah olmayacak" demeye başladılar.
83. İşte ahiret yurdu. Biz onu yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmayanlara has kılarız. Sonuç, Allah'a karşı gelmekten sakınanlarındır.
84. Kim bir iyilik getirirse ona bundan daha hayırlısı vardır. Kim de bir kötülük getirirse, bilsin ki, kötülük işleyenler ancak yapmakta olduklarının cezasına çarptırılırlar.
85. Kur'an'ı sana farz kılan Allah, şüphesiz seni dönülecek bir yere döndürecektir. De ki: "Rabbim hidayetle geleni ve apaçık bir sapıklık içinde olanı daha iyi bilir."
86. Sen, bu kitabın sana verileceğini ummuyordun. Ancak o Rabbinden bir rahmet olarak sana verildi. Öyle ise kafirlere sakın arka çıkma.
87. Allah'ın ayetleri sana indirildikten sonra, sakın seni onlardan çevirmesinler. Rabbin'e çağır ve sakın Allah'a ortak koşanlardan olma!
88. Sen Allah ile beraber başka bir ilaha ibadet etme. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. Onun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O'nundur ve kesinlikle O'na döndürüleceksiniz.

Kasas suresi'nin Latin harflerle Arapça okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim

1. Ta sım mım
2. Tilke ayatül kitabil mübın
3. Netlu aleyke min nebei musa ve fir'avne bil hakkı li kavmiy yü'minun
4. İnne fir'avne ala fil erdı ve ceale ehleha şiyeay yestad'ıfü taifetem minhüm yüzebbihu ebnaehüm ve yestahyı nisaehüm innehu kane minel müfsidın
5. Ve nürıdü en nemünne alellezınestud'ıfu fil erdı ve nec'alehüm eimmetev ve nec'alehümül varisın
6. Ve nümekkine lehüm fil erdı ve nüriye fir'avne ve hamane ve cüundehüma minhüm ma kanu yahzerun
7. Ve evhayna ila ümmi musa en erdııyh fe iza hıfti aleyhi fe elkıyhi fil yemmi ve la tehafı ve la tahzenı inna radduhü ileyki ve caıluhü minel murselın
8. Feltekatahu alü fir'avne li yekune lehüm adüvvev ve hazena inne fir'avne ve hamane ve cünudehüma kanu hatıın
9. Ve kaletimraetü fir'avne kurratü aynil lı ve lek la taktüluhü asa ey yenfeana ev nettehızehu veledev ve hüm la yeş'urun
10. Ve asbeha füadü ümmi musa fariğa in kadet le tübdı bihı levla er rabatna ala kalbiha li tekune minel mü'minın
11. Ve kalet li uhtihı kussıhi fe besurat bihı an cünübiv ve hüm la yeş'urun
12. Ve harramna aleyhil meradıa min kablü fe kalet hel edüllüküm ala ehli beytiy yekfülunehu leküm ve hüm lehu nasıhun
13. Fe radednahü ila ümmihı key tekarra aynühaa ve la tahzene ve li ta'leme enne va'dellahi hakkuv ve lakinne ekserahüm la ya'lemun
14. Ve lemma beleğa eşüddehu vesteva ateynahü hukmev ve ılma ve kezalike neczil muhsinın
15. Ve dehalel medınete ala hıyni ğafletim min ehliha fe vecede fıha racüleyni yaktetilani haza min şıatihı ve haza min adüvvih festeğasehüllezı min şıatihı alellezı min adüvvihı fe vekezehu musa fe kada aleyhi kale haza min ameliş şeytan innehu adüvvüm müdıllüm mübın
16. Kale rabbi innı zalemtü nefsı fağfirlı fe ğafera leh innehu hüvel ğafurur rahıym
17. Kale rabbi bima en'amte aleyye fe lem ekune zahıral lil mücrimın
18. Fe asbeha fil medıneti haifey yeterakkabü fe izellezistensarahu bil emsi yestasrihuh kale lehu musa inneke le ğaviyyüm mübın
19. Fe lemma en erade ey yebtışe billezı hüve adüvvül lehüma kale ya musa e türıdü en taktülenı kema katelte nefsem bil emsi in türıdü illa en tekune cebbara fil erdı ve ma türıdü en tekune minel muslihıyn
20. Ve cae racülüm min aksal medıneti yes'a kale ya musa innel melee ye'temirune bike li yaktüluke fahruc innı leke minen nasıhıyn
21. Fe harace minha halifey yeterakkabü kale rabbi neccinı minel kavmiz zalimın
22. Ve lemma teveccehe tilkae medyene kale asa rabbı ey yehdiyenı sevaes sebıl
23. Ve lemma verade mae medyene vecede aleyhi ümmetem minen nasi yeskune ve veced min dunihimümraeteyni tezudan kel ma hatbüküma kaleta la neskıy hatta yusdirar riaü ve ebuna şeyhun kebır
24. Fe seka lehüma sümme tevella ilez zılli fe kale rabbi ninı lima enzelte ileyye min hayrin fekıyr
25. Fe caethü ıhdahüma temşı alestıhyain kalet inne ebı yed'uke li yecziyeke ecra ma sekayte lena felemma caehu ve kassa aleyhil kasasa kale la tehaf necevte minel kavmiz zalimın
26. Kalet ihdahüma ya ebetiste'cirhü inne hayra meniste'certel kaviyyül emın
27. Kale innı ürıdü en ünkihake ıhdebneteyye hateyni ala en te'cüranı semaniye hıcec fe in etmente aşran fe min ındik ve ma ürıdü en eşükka aleyk setecidünı in şaellahü minas salihıyn
28. Kale zalike biynı ve beynek eyyemel eceleyni kadaytü fe la udvane aleyy vallahü ala ma nekulü vekıl
29. Felemma kada musel ecele ve sara bi ehlihı anese min canibit türi nasa kale li ehlihimküsu innı anestü naral leallı atıküm minha bi haberin ev cezvetim minen nari lealleküm tastalun
30. Felemma etaha nudiye min şatııl vadil eymeni fil buk'atil mübaraketi mineş şecerati ey ya musa innı enellahü rabbül alemın
31. Ve en elkı asak felemma raaha tehtezzü keenneha cannüv vella müdbirav ve lem yüakkıb ya musa akbil ve la teh0af inneke minel aminın
32. Üslük yedeke fi ceybike tahruc beydae min ğayri su'iv vadmün ileyke cenahake miner rahbi fe zanike bürhanani mir rabbike ila fir'avne ve meleih innehüm kanu kavmen fasikıyn
33. Kale rabbi nnı kateltü minhüm nefsen fe ehafü ey yaktülun
34. Ve ehıy harunü hüve efsahu minnı lisaen fe ersilhü meıye rid'ey yüsaddikunı innı ehafü ey yükezzibun
35. Kale seneşüddü adudeke bi ehıyke ve nec'alü leküma sültanen fe la yesılune ileyküma bi ayatina entüma ve menit tebeakümel ğğalibun
36. Felemma caehüm musa bi ayatina beyyinatin kalu ma haza illa sıhrum müfterav ve ma semı'na bihaza fı abainel evvelın
37. Ve kale musa rabbı a'lemü bi men cae bil hüda min ındihı ve men tekunü lehu akıbetüd dar innehu la yüflihuz zalimun
38. Ve kale fir'avnü ya eyyühel meleü ma alemtü leküm min ilahin ğayrı Fe evkıd lı ya hamanü alet tıyni fec'al lı sarhal leallı ettaliu ila ilahi musa ve inni le ezunnühu minel kazibın
39. Vestekbera hüve ve cünudühu fil erdı bi ğayril hakkı ve zannu ennehüm ileyna la yurceun
40. Fe ahaznahü ve cünudehu fenebeznahüm fil yemm fenzur keyfe kane akıbetüz zalimın
41. Ve cealnahüm eimmetey yed'une ilen nar ve yevmel kıyameti la yünsarun
42. Ve etba'nahüm fı hazihid dünya la'neh ve yevmel kıyameti hüm minel makbuhıyn
43. Ve le kad ateyna musel kitabe mim ba'di ma ehleknel kurunel ula besaira lin nasi ve hüdev ve rahmetel leallehüm yetezekkerun
44. Ve ma künte bi canibil ğarbiyyi iz kadayna ila musel emra ve ma künte mineş şahidın
45. Ve lakinna enşe'na kurunen fe tetavele aleyhimül umür ve ma künte saviyen fı ehli medyene tetlu aleyhim ayatina ve lakinna künna mursilın
46. Ve ma künte bi canibit turi iz nadeyna ve lakir rahmetem mir rabbike li tünzira kavmem ma etahüm min nezırim min kablike leallehüm yetezekkerun
47. Ve lev la en tusiybehüm müsıybetüm bima kaddemet eydıhim fe yekulu rabbena lev la erselte iyna rasulen fe nettebia yatike ve nekune minel mü'minın
48. Felemma caehümül hakku min ındina kalu levla utiye misle ma utiye musa e ve lem yekfüru bima utiye musa min kabl kalu sıhrani tezahera ve kalu inna bi küllin kafirun
49. Kul fe'tu bi kitabim min ındillahi hüve ehda minhüma etebı'hü in küntüm sadikıyn
50. Fe il lem yestecıbu leke fa'lem ennema yettebiune ehvaehüm ve men edallü mimmenittebea hevahü bi ğayri hüdem minellah innellahe la yehdil kavmez zalimın
51. Ve le kad vessalna lehümül kavle leallehüm yetezekkerun
52. Ellezıne ateynahümül kitabe min kablihı hm bihı yü'minun
53. Ve iza yütla aleyhim kalu amenna bihı innehül hakku mir rabbina inna künna min kablihı müslimın
54. Ülaike yü'tevne ecrahüm merrateyni bima saberu ve yedraune bil hasenetis seyyiete ve mimma razaknahüm yünfikun
55. Ve iza semiullağve a'adu anhü ve kalu lena a'malüna ve leküm a'malüküm selamün aleyküm la nebteğıl cahilın
56. İnneke la tehdı men ahbebte ve lakinnellahe yehdı mey yeşa' ve hüve a'lemü bil mühtedın
57. Ve kalu in netteblıl hüda meake nütehattaf min erdına e ve lem nümekkil lehüm haramen aminey yücba ileyhi semeratü külli şey'ir rizkam mil ledünna ve lakinne ekserahüm la ya7lemun
58. Ve kem ehlekna min karyetim betırat meıyşeteha fe tilke mesakinühüm lem tüskem mim ba'dihim illa kalıla künna nahnül varisın
59. Ve ma kane rabbüke mühlikel kura hatta yeb'ase fı ümmiha rasuley yetlu aleyhim ayatina ve ma künna mühlikil kura illa ve ehlüha zalimun
60. Ve ma utıtüm min şey'in fe metaul hayatid dünya ve zınetüha ve ma ındellahi hayruv ve ebka e fe la ta'kılun
61. E fe mev veadnahü va'den hasenen fe hüve lakıyhi ke mem metta'nahü metaal hayatid dünya sümme hüve yevmel kıyameti minel muhdarın
62. Ve yevme yünadıhim fe yekulü eyne şürakaiyellezıne küntüm tez'umun
63. Kalellezıne hakka aleyhimül kavlü rabbena haülaillezıne ağveyna ağveynahüm kema ğaveyna teberra'na ileyke ma kanu iyyana ya'büdun
64. Ve kıyled'u şürakaeküm fe deavhüm fe lem yestecıbu lehüm ve raevül azab lev ennehüm kanu yehtedun
65. Ve yevme yünadıhim fe yekulü maza ecebtümül murselın
66. Fe amiyet aleyhimül embaü yevmeizin fe hüm la yetesaelun
67. Fe memma men tabe ve amene ve amile salihan fe asa ey yekune minel müflihıyn
68. Ve rabbüke yahlüku ma yeşaü ve yahtar ma kane lehümül hıyerah sübhanellahi ve teala amma yüşrikun
69. Ve rabbüke ya'lemü ma tükinnü suduruhüm ve ma yu'linun
70. Ve hüvellahü la ilahe illa hu lehül hamdü fil ula vel ahırati ve lehül hukmü ve ileyhi türceun
71. Kul eraeytüm in cealellahü aleykümül leyle sermeden ila yevmil kıyameti men ilahün ğayrullahi ye'tiküm bi dıya' e fe la tesmeun
72. Kul eraeytüm incealellahü aleykümün nehara sermeden ila yevmil kıyameti men ilahün ğayrullahi ye'tıküm bi leylin teskünune fıh e fe la tübsırun
73. Ve mir rahmetihı ceale lekümül leyle ven nehara li teskünu fıhi ve li tebteğu min fadlihı ve lealleküm teşkürun
74. Ve yevme yünadıhim fe yekulü eyne şürakaiyellezıne küntüm tez'umun
75. Ve neza'na minkülli ümmetin şehıden fe kulna hatu bürhaneküm fe alimu ennel hakka lillahi ve dalle anhüm ma kanu yefterun
76. İnne karune kane min kavmi masu fe beğa aleyhim ve ateynahü minel künuzi ma inne mefatihahu le tenuü bil usbeti ülil kuvveti iz kale lehu kavmühu la tefrah innellahe la yühıbbül ferihıyn
77. Vebteğı fıma atakellahüd daral ahırate ve la tense nesıybeke mined dünya ve ahsin kema ahsenellahü ileyke ve la tebğıl fesade fil ard innellahe la yühıbbül müfsidın
78. Kale innema utıtühu ala ılmin ındı e ve lem ya7lem ennellahe kad ehleke min kablihı minel kuruni men hüve eşeddü minhü kuvvetev ve ekseru cem'a ve la yüs'elü an zünubihimül mücrimun
79. Fe harace ala kamihı fı zınetih kalellezıne yürıdunel hayeted dünya ya leyte lena misle ma utiye karunü innehu lezu hazzın azıym
80. Ve kalellezıne utül ılme veyleküm sevabüllahi hayrul li men amene ve amile saliha ve la yülekkaha illes sabirun
81. Fe hasefna bihı ve bidarihil erda fe ma kane lehu min fietiy yensurunehu min dunillahi ve ma kane minel müntesırın
82. Ve asbehallezıne temennev mekanehu bil emsi yekulune veyke ennellahe yebsütur rizka li mey yeşaü min ıbadihı ve yakdir lev la em mennellahü aleyna le hasefe bina veykeennehu la yüflihul kafirun
83. Tilked darul ahıratü nec'alüha lillezıne la yürıdune ulüvven fil erdı ve la fesada vel akıbetü lil müttekıyn
84. Men cae bil haseneti fe lehu hayrum minha ve men cae bis seyyieti fe la yüczellezıne amilüs seyyiati illa ma kanu ya'melun
85. İnnellezı ferad aleykel kur'ane le raddüke illa mead kur rabbı a'lemü men cae bil hüda ve men hüve fı dalalüm mübın
86. Ve ma künte tercu ey yülka ileykel kitabü illa rahmetem mir rabbike fe la tekunenne zahıral lil kafirın
87. Ve la yesuddünneke an ayatillahi ba'de iz ünzilet ileyke ved'u ila rabbike ve la tekunenne minel müşrikın
88. Ve la ted'u meallahi ilahen ahar la ilahe illa hüve küllü şey'in halikün illa vecheh lehül hukmü ve ileyhi türceun

Kasas suresi tefsiri

28-KASAS:

1-4- İfadesi güzel, parlak kitap, açıkça ortaya koyup açıklayan kitap ki, kastedilen Kur'an'dır. Levh-i Mahfûz, diyenler de vardır. Tilavetle okuyacağız.

TİLAVET: Takip etmek, arkasına düşmektir. Ragıb'ın açıklamasına göre özellikle Allah Teala'nın indirilmiş kitaplarını ya okumak veya içindeki emir ve yasağı, teşvik ve sakındırmayı dikkatle takip etmektir. Demek ki tilavet okumaktan bir yönden daha özeldir. Burada ise Cebrail aracılığı ile okumak ve indirmekten mecazdır. Onlardan bir zümreyi ki, İsrailoğullarıdır. Deniliyor ki, kahinin birisi Firavun'a şöyle demiş: İsmail oğullarında bir çocuk doğacak, senin devletin onun eliyle gidecek. Çünkü o cidden bozgunculardandı. Bir maksadı için yeryüzünü bozguna uğratmaktan çekinmezdi.

5-6- Onun için bu kadar günahsız çocukları, peygamberlerin çocuklarını kesiyor, kızları erkeksiz bırakarak dilediği gibi kullanmak istiyor. "Firavun ve Haman'a gösterelim" yani korktukları şeyi başlarına getirelim, İsrail oğulları sebebiyle devletlerinin sona ermesini, kendilerinin yok olmasını görsünler. Haman, Firavun'un veziridir. Hem onları önderler yapalım, yani din ve dünyada öncül kendilerine uyulur imamlar. Hem de onları o varisler yapalım, yani "Hor görülüp ezilmekte olan o kavmi de, içini bereketle doldurduğumuz yerin doğu taraflarına, batı taraflarına mirasçı kıldık. Rabbinin İsrail oğullarına verdiği güzel söz, sabırlarına karşılık yerine geldi. Firavun ve kavminin yapmakta olduklarını ve yetiştirdikleri bahçeleri helak ettik" (A'raf, 7/137) ayetinde açıklanan varisler

7-8-9- "Musa'nın annesine vahyettik..." Bu vahyin peygamberlik vahyi değil, ilham veya rüya demek olduğunu söylüyorlar. Demek ki ilham, kelamcıların dediği gibi genel için ilim sebeplerinden olmamakla beraber, sahibi için ameli gerektirecek bir kuvvet olabilir. Bundan dolayı burada "Çünkü biz sana onu geri vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız." ilahî vaadi tahkik sigası ile kesinlik de ifade etmektedir. Hem bir annenin yavrusunu emzirmek doğal duygusu kadar kuvvetli bir kesinlik. Şu halde peygamberin peygamberliği değilse de velilerin kerameti çeşidinden olduğunda şüphe yoktur. Anlaşılıyor ki bu ilham, Musa doğduktan sonra olmuş ve biraz emzirilmiş, bu emzirme müddeti üç ay denilmiştir. Nil, "hata"dan değil "hatîe" dendir. Çünkü kelime "hata"dan olsaydı "muhtiîn" denilirdi. Bu ayet "Kendilerine bir düşman ve bir tasa olması için" hikmetinin sebebini açıklamaktır. Yani cani oldukları için Allah tarafından o şekilde imtihan olacaklardı. Yoksa caniler onu bırakmazlardı.

10-13- Musa'nın anasının da kalbi yani gönlü bomboş sabahı etti. Bunun açıkça ifadesi, ne olup bittiğinden hiçbir haber almayarak şaşkınlık ve tasadan gönlüne hiçbir şey girmiyor, aklı sıfıra inmiş bir halde, demektir. Az daha onu meydana çıkaracaktı, telaş ve acele ile haber alacağım diye, yaptığını sezdirecek Musa'yı ele verecekti. Onun, yani Musa'nın kız kardeşine kardeşinin izini takip et, ne olduğundan bir haber al, demişti.

Türkçede müzekker ve müennes zamiri ayrılmadığından Türkçede "kızkardeşine" denilince annesinin kız kardeşine denilmiş gibi anlaşılıyor. Halbuki değil dir. Şu halde görünen "kendi kızına" denilmesi iken "Musa'nın kızkardeşi" denilmesi şefkatin özellikle vurgulanması bakımından daha beliğ olmuştur. Yani kendi kızı olduğu için değil. Musa'nın kızkardeşi olduğu için takibini istemişti. O da onu uzaktan gözledi ve gördü onlar, yani Firavun ailesi, farkında değillerdi, gözettiğinin veya kızkardeşi olduğunun farkına varmıyorlardı.

Meal-i Şerifi

14-21- 14- Musa yiğitlik çağına girip olgunlaşınca, biz ona hikmet ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükafatlandırırız.

15- Musa, halkının habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada, biri kendi tarafından diğeri düşman tarafından olan iki adamı birbirleriyle döğüşür buldu. Kendi tarafı olan, düşmana karşı ondan yardım diledi. Musa da ötekine bir yumruk indirip onun ölümüne sebep oldu. "Bu, şeytan işidir. O, gerçekten saptırıcı, apaçık bir düşmandır" dedi.

16- Musa, "Rabbim! Doğrusu kendimi ziyana uğrattım. Beni bağışla!" dedi; Allah da, onu bağışladı. Çünkü, çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olan ancak O'dur.

17- Musa, "Rabbim! Bana lutfettiğin nimetlere andolsun ki, artık suçlulara asla arka olmayacağım" dedi.

18- Şehirde korku içinde, (etrafı) gözetleyerek sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen kimse feryad ederek yine ondan imdat istiyor. Musa ona dedi ki: "Doğrusu sen, besbelli bir azgınsın!"

19- Musa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, o adam dedi ki: "Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi, bana da mı kıymak istiyorsun? Demek arabuluculardan olmak istemiyor da, bu yerde ille yaman bir zorba olmayı arzuluyorsun sen!"

20- Şehrin öbür ucundan bir adam geldi ve dedi ki: "Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek için hakkında müzakere ediyorlar. Derhal (buradan) çık! İnan ki ben senin iyiliğini isteyenlerdenim."

21- Musa korka korka, (etrafı) gözetleyerek oradan çıktı. "Rabbim! Beni zalimler güruhundan kurtar" dedi.

Meal-i Şerifi

22- Medyen'e doğru yöneldiğinde: "Umarım Rabbim beni doğru yola iletir." dedi.

23- Musa, Medyen suyuna varınca, orada (hayvanlarını) sulayan bir çok insan buldu. Onların gerisinde de (hayvanlarını suyun olduğu yerden) geri çeken iki kadın gördü. Onlara "Derdiniz nedir?" dedi. Şöyle cevap verdiler: "Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (onların içine sokulup hayvanlarımızı) sulamayız; babamız da çok yaşlıdır. "

24- Bunun üzerine Musa, onların davarlarını suladı. Sonra gölgeye çekildi ve "Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım" dedi.

25- Derken, o iki kadından biri utana utana yürüyerek ona geldi. "Babam, dedi, bizim yerimize (hayvanları) sulamanın karşılığını ödemek için seni çağırıyor." Musa, ona (Hz. Şuayb'a) gelip başından geçeni anlatınca o, "korkma, o zalim kavimden kurtuldun" dedi.

26- (Şuayb'ın) iki kızından biri: "Babacığım! Onu ücretle (çoban) tut. Çünkü ücretle istihdam edeceğin en iyi kimse, bu güçlü ve güvenilir adamdır" dedi.

27- (Şuayb) Dedi ki: "Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan artık o kendinden; yoksa sana ağırlık vermek istemem. İnşaallah beni iyi kimselerden bulacaksın."

28- Musa şöyle cevap verdi: "Bu seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım demek ki, bana karşı husumet yok. Söylediklerimize Allah vekildir."

22-28- "Medyen", yukarda geçtiği üzere Şuayb (a.s)'ın memleketidir.

VÜRÛD, suya gitmek, SUDÛR, sudan dönmek olduğu gibi, ISDAR da hayvanları sudan çekip götürmektir.

RİÂ': Raî'nin çoğulu, çobanlar, ZEVD: Engel olmak ve geri çekmek; yani diğerleri sularken, bu ikisi hayvanlarını sakındırıp duruyorlar. Burada iki mana vardır: Birisi harfi, "fakir" kelimesinin sılası ve fiili muzari manasına olmak üzere "Yarab her ne hayır indirirsen muhtacım" demektir. Birisi de harfi illet için olmak üzere "Yarabbi! Hakkımda hayır olmak üzere başıma getirdiğin bu kadar olaylardan dolayı bir fakir oldum, çok muhtacım" demektir ki, bu mana daha uygundur.

Meal-i Şerifi

29- Artık Musa süreyi doldurup ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafından bir ateş gördü. Ailesine: "Siz (burada) bekleyin; ben bir ateş gördüm, belki oradan size bir haber, yahut ısınmanız için o ateşten bir parça getiririm" dedi.

30- Oraya gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: "Ey Musa! Bil ki ben, bütün alemlerin Rabbi olan Allah'ım."

31- Ve "Asanı at!" denildi. Musa (attığı) asayı yılan gibi debrenir görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı. "Ey Musa! Beri gel, korkma. Çünkü sen emniyette olanlardansın." (buyuruldu.)

32- "Elini koynuna sok, kusursuz bembeyaz çıkacaktır. Korkudan (açılan) kollarını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir. Çünkü onlar, yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır." (diye seslenildi)

33- Musa dedi ki: "Rabbim! Ben onlardan birini öldürmüştüm, beni öldürmelerinden korkuyorum."

34- "Kardeşim Harun'un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak benimle birlikte gönder. Zira bana yalancılık ithamında bulunmalarından endişe ediyorum."

35- Allah buyurdu: "Seni kardeşinle destekliyeceğiz ve size öyle bir kudret vereceğiz ki, ayetlerimiz sayesinde onlar size erişemeyecekler. Siz ve size tabi olanlar üstün geleceksiniz."

36- Musa onlara apaçık ayetlerimizi getirince, "Bu, olsa olsa uydurulmuş bir sihirdir. Biz önceki atalarımızdan böylesini işitmemiştik" dediler.

37- Musa şöyle dedi: "Rabbim, kendi katından kimin hidayet rehberi getirdiğini ve hayırlı akibetin kime nasip olacağını en iyi bilendir. Muhakkak ki zalimler, kurtuluşa eremezler."

38- Firavun: "Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilah tanımıyorum. Ey Haman, haydi benim için çamur üzerine ateş yak (ve tuğla imal et), bana bir kule yap ki, Musa'nın ilahına çıkayım; ama sanıyorum, o mutlaka yalan söyleyenlerdendir." dedi.

39- O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.

40- Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize atıverdik. Bir bak, zalimlerin sonu nice oldu!

41- Onları ateşe çağıran öncüler kıldık. Kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir.

42- Bu dünyada arkalarına lanet taktık. Onlar, kıyamet gününde de kötülenmişler arasındadır.

29- "Musa süreyi tamamladı". İlk bakışta hangi müddeti ödediği belli olmuyor gibi ise de düşünülünce fazlasını ödediği, yani on yıl çalışma müddetini tamamladığı ve hiçbir müddeti kalmadığı anlaşılır. Çünkü cömert olan sözünü yerine getirir, bu husustaki kaynaklar da buna işaret etmektedir. Hatta bazılarına göre on sene daha fazla kaldığı rivayet edilmiştir.

Ve ailesiyle yürüdü, yola çıktı, nereye gidiyordu? Bu açıklanmıyor, bazıları Mısır'a demişler ve fakat "Beni hemen öldürmelerinden korkarım." demesi buna aykırı görünür. Bazıları da Kudüs'e demişler ki daha doğru ve daha uygun görünür. Tûr tarafından yani dağ yönünden bir ateş hissetti, gördü. Dikkat edilirse bu ifade son derece basit ve açık görünmekle beraber, işaret ettiği şeylerde açıklamalara sığmayacak bir çok derinlikler vardır. Mesela "if'al" babından veya "mufaale" babından olması mümkün olan bir his ve duygu ifade etmekle birlikte, kaba bir duygunun değil, yakınlık ifade eden derin ve insanî bir ince duygunun ifadesidir. Nitekim "Eğer onlarda bir olgunlaşma hissedip görürseniz" (Nisa, 4/6) ayetindeki "olgunluk görmek" de derin bir duygudur. Şüphesiz "ehasse" denilmeyip de "anese" denilmesi, özel bir incelik taşımaktadır. Bunu ancak zevk takdir eder kelimesindeki tenvinin belirsizliğindeki gariplik ve acaiplik de öyledir. Belki ondan size bir haber getiririm. Demek ki yolda, bir haber almaya muhtaç sıkıntılı bir durumda bulunuyorlardı, bunu şu rivayetlerle açıklamışlardır:

1- Kış mevsiminde ailesiyle, malıyla çıkmış ve Şam melikinden korkarak ana yoldan başka bir yol tutmuştu, karısı hamileydi. Çölde gidiyor, yollarını bilmiyorlardı, bu yürüyüş onu soğuk karanlık bir karlı bir gecede Tûr'un sağına, batı tarafına götürmüştü.

2- Hanımına gösterdiği titizlikten geceleyin arkadaşları ile buluşur, gündüz onlardan ayrılırdı. Bir gün yolu şaşırdı, gece geldi çattı. Derken hanımının doğum sancıları tuttu. Çakmağını çaktı ateş almadı, bir de baktı uzaktan bir ateş parlıyor; işte o vakit "Durun, dedi, ben bir ateş hissettim, belki ondan size bir haber getiririm yahut ateşten bir parça..."

30- Derken oraya varınca nida olunup seslenildi vadinin sağ kıyısından. Musa'ya göre sağ veya "eymen" sözünün bir diğer manasıyla, vadinin en uygun kıyısındaki. "Sağdan itibaren" ifadesine göre, işaretle sağ demek olur. O mübarek buk'ada.

BUK'A: Yanındaki araziden bir başka türlü olan arazi parçası demektir.

Mübarek olması, Allah Teala'nın özellikle ayet ve nurlarının orada ortaya çıkmış olması, yani peygamberliğin ve Allah ile konuşmanın burada meydana gelmiş olması sebebiyledir. Ağaçtan seslenildi. Bu ağacı bazıları Unnab kına; bazıları semüre, deve dikeni cinsinden bir çöl ağacı; bazıları avsec, yani sincan dikeni veya Musa ağacı denilen dikenli bir ağaç; bazıları da ulleyk, yani sarmaşık veya böğürtlen diye rivayet etmişlerdir. Alûsî diyor ki: Bu günkü Tevrat'ta bahsedilen de Ulleyka'dır. Bu ibaresi den bedel-i iştimaldir. Ağaç seslendi değil, ağaçtan seslenildi şöyle diye:

Ya Musa! Hakikat ben'im, ben alemlerin Rabbı Allah. Taha Sûresi'nde "Ey Musa muhakkak ben, senin Rabbinim" (Taha, 19/12) diye seslenildi, Neml Sûresi'nde de "Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksiklerden münezzehtir!" (Neml, 27/8) diye seslenildi, diye geçmişti. İmam Fahreddin Razî bu farkların sebebini anlatmak için der ki: "Bunların arasında zıtlık yoktur. Allah Teala hepsini anlatmış, fakat her sûrede o seslenmenin bir kısmını nakletmiştir." Kadî ve Ebu's-Suûd da "Fark yalnız sözdedir, asıl kastedilen manada farklılık ve zıtlık yoktur" demişler; bu ise Kur'an yalnız manayı hikaye etmiş demek olacağından "nida" (seslenme)nin bir söz ve ses değil, yalnız bir manadan ibaret olduğunu zannettirebileceği gibi, kıssanın üç sûrede tekrar edilmesinin sebebini de açıklamıyor. Halbuki her birinde kıssa, sadece bir tekrardan ibaret olmayıp diğerlerinde söylenmeyen bir yönüyle açıklanmış olduğundan Razi'nin dediği gibi "nida" (seslenme)nin içinde bulundurduğu ifade de budur. Hepsinin ortaya çıkardığı gerçek Musa (a.s)'nın bir sözü, söz olarak işitmiş olmasıdır.

Burada Mûtezile demişlerdir ki açıkça gösteriyor ki, Musa (a.s) seslenmeyi ağaçtan işitmiştir. Ve bu seslenme ile konuşan da Allah Tealadır. Halbuki, yüce Allah bir cisimde olmaktan münezzehtir. Demek ki, yüce Allah'ın konuşması, ancak bir cisimde söz yaratmaktır. Buna karşı kelam sıfatının ezelî olduğunu kabul eden Ebu Mansur Matüridî ve Maveraünnehir Türk alimleri derler ki: "Allah Teala'nın zatı ile ezelî olan kelam-ı kadîm, işitilmez, işitilen ancak ses ve harflerdir. Ve işte ağaçta yaratılan ve ondan işitilen, odur.

Ebü'l-Hasen-i Eş'arî de demiştir ki: "Cisim ve araz olmayan zatının görülmesi mümkün olduğu gibi, harf ve ses olmayan ilahî kelamının da işitilmesi mümkündür." İmam Gazali de, bunu desteklemiştir. Sofiyye'den bazıları da demiştir ki; ses ile söylenen sözü işitti ve bu, yüce Allah'ın hikmeti gereğince, dilediği şekillerden birinde görünmesinden sonra oldu. Öyle ki, her türlü mekan, zaman ve eksikliklerden beri olan Allah Teala görünmesine rağmen, yine kendi zatî hali üzere, hatta bu kayıttan bile uzak olarak bakî ve ebedî idi. Sahih hadiste rivayet edildiğine göre, Allah Teala, kıyamet gününde kullarına bir surette görünecek, ben Rabbinizim, diyecek de tanımayacaklar, sonra diğer bir surette görünecek o zaman tanıyacaklar. Eğer o zaman böyle görünse idi, daha sonra mikatta "Bana (kendini) göster, göreyim" (A'raf, 7/143) dileğine ihtiyaç duymaz veya "Sen beni asla göremezsin" (A'raf, 7/143) kelamı ile karşılanmaz veya "Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygın düştü" (A'raf, 7/143) tecellisi daha o zaman olmuş olurdu.

Hasan-ı Basrî Hazretleri, Musa (a.s)'ya vahiy seslenmesi ile seslenildi "Vahyedilene kulak ver" (Taha, 20/13) ayeti buna delildir, demiş; alimlerin çoğunluğu buna razı olmamış. Allah Teala ona vasıtasız söz söyledi, buna delil, "Ve Allah, Musa ile gerçekten konuştu" (Nisa, 4/164) ayetidir. Zira vahiy olsaydı, peygamberler arasında "kelim"ismi, Hz. Musa'ya özellikle verilmezdi. "Festemi' lima yuha" da vahiy ile değil, açık söz ile söylenmiştir, demişlerdir. Fakat burada "Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, Hakim'dir." (Şûra, 42/51) ayetini unutmamak gerekir. Çünkü diğer müfessirler de Musa'ya olan konuşmanın "illa vahyen" kısmında dahil olduğunu söylemişlerdir. Şu halde Hasan-ı Basrî Hazretlerinin maksadının bu olması gerekir. Çünkü bu ayette vahiy, elçi göndermek suretiyle vahye karşılık söylendiğinden vasıtasız vahiy demektir. Bu da yalnız mananın kalbe verilmesiyle olabileceği gibi, lafzın verilmesiye de olabilir ve Musa'ya da böyle olmuştur.

31- Üzerine atfolundu, yani bir de şöyle seslenildi: Bırak o asanı. Bu gibi "fa"lara "fasîha" denilir, hal delaletiyle hazfolunmuş cümleleri haber verir ki: "Bunun üzerine bıraktı, bırakınca sanki bir yılan imiş gibi oynamaya başladı, öyle oynuyor görünce" demektir.

"Ey Musa! Yaklaş, korkma. Çünkü sen gönderilen peygamberlerdensin." Bu cümlede bir "kavl" takdir edilmiştir. Yani böyle denildi. Çünkü Neml Sûresi'nde geçtiği üzere "(Korkma) çünkü benim huzurumda peygamberler korkmaz" (Neml, 27/10) buyurulmuştur. Ceyb aslında gömleğin, cübbenin baş tarafındaki açıklığa denir ki, koyun dediğimiz yaka açığıdır. Bildiğimiz ceb için kullanılması daha sonra olmuştur.

32-35- Korkudan açılan kollarını kendine çek. Cenah'tan kastedilen iki koldur. Bu emir, iki mana'ya işaret eder: Birincisi, bu yerde muhabbet ve sevgiden korkup kaçma da kollarını kavuşturup emre hazır ol. İkincisi; herhangi bir korku durumundan da kaçma, etrafını derle topla, cesaret göster demektir. İşte bu ikisi, asa ile beyaz el ki, birisi korkutur, birisi aydınlatır ve

Muhabir: Yazar Silinmiş