Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'dan, Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'na girdiği 2 Ekim'den bu yana haber alınamıyor. Türk yetkililer, Kaşıkçı'nın öldürüldüğü ihtimali üzerinde dururken, Suudi yetkililer ise bu iddiaları yalanlıyor...
Kaşıkçı, hedef tahtasında olduğunu biliyordu… Suudi muhaliflerin kaybolduğunu ve birçoğu arkadaşı olmak üzere muhalif gazetecilerin içeride olduğunun farkındaydı. Prenslerin bile başlarına gelenleri gördü. Ortadoğu'yu gözlemleyen ve analiz yapan bir kişiden bahsediyoruz. Bu riskleri bilerek İstanbul'a gitmişti…
28 Eylül Cuma günü öğleden sonra Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'na müracaat etmiş. İçeride ilgilenmişler, ancak evrakın yetişmediği söylenmiş, haftaya gelmesi istenmiş. Kaşıkçı, cumartesi günü daha önce planlanan konferansı nedeniyle Londra'ya gitmiş.
Pazar ve pazartesi günü Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'ndan aranıp "Ne zaman geliyorsunuz?" diye sorulmuş. Kaşıkçı yakın ilgiden tedirgin olmuş, "Benim aramam gerekirken onlar beni arıyor" demiş. Bu durumun ilk defa yaşandığını paylaşmış ve tüm bu nedenlerden olsa gerek nişanlısına, "2 saat içerisinde çıkmazsam Türk Arap Derneği yetkilileriyle, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay'ı ara" diyor. Neden 2 saat diyor? Çünkü Suudi Arabistan konsolosluğu 15.00'a kadar çalışıyor.
Neden bu olay gittiği onlarca ülkedeki şehirlerden birisinde değil de, İstanbul'da oldu?
Eşinden boşanmış, nişanlısı olan hanımefendi ile evlenme hazırlığında. Boşandığı ve evlenmesine mani olmadığı ile ilgili bir evrak istiyor konsolosluktan. Önce bulunduğu şehir Washington'dan istiyor ancak, "İstanbul'a gideceksin oradan alacaksın bu belgeyi" diyorlar. Oysa ki alacağı evrak için Türkiye'ye gelmesine gerek yok. Üstelik boşandığı eşi de Türk değil ki…
Berlin'de ki konsolosluktan böyle bir belge istediğinizde, git Washington'daki konsolosluktan al denir mi? Dünyanın neresinde olursanız olun, bu tarz belgeleri vatandaşı olduğunuz ülkenin konsolosluğundan ıslak imzalı şekilde alabilirsiniz.
28 Eylül Cuma günü… İstanbul'a ilk geldiğinde, evrakı almak için konsolosluğa nişanlısıyla giriyor. Girdiğinde de temin edemiyor ve ekstra randevu veriyorlar. Acaba bir hazırlık süreci miydi? Bir olayı değerlendirirken neye bakarız biz? Olağanın dışına çıkmış bir rota var mı, ona bakarız. Bu durum normal bir işleyiş değil.
Türk-Arap Medya Derneği Başkanı Turan Kışlakçı'nın anlatımına göre Kaşıkçı, bir dönem basın danışmanlığını yaptığı Londra'daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği'yle temas kurmuş, İstanbul'a yönlendirmişler.
Rejim muhaliflerine, "Güvenli olarak gördüğünüz Türkiye'de dahi sizi ortadan kaldırırız" mesajı verilmek için özellikle Türkiye seçilmiş. Amaç sadece Kaşıkçı'nın ortadan kaldırılması olsa, çok sık seyahat eden gazeteci istense başka yöntemlerle de ortadan kaldırılabilirdi.
Ama özellikle Türkiye'de olması istenmiş. Adeta iz bırakmak istenircesine hem Türkiye'nin güvenli bir ülke olmadığı mesajı verilmek istenmiş, hem de bize "Türkiye'ye gelir, istediğimiz adamı ortadan kaldırırız" denilmek istenmiş.
Gereksiz randevu!
İlk gittiğinde dilekçeyi vermiş olsa bir daha gitmesini gerektirecek bir evrak değil. Vize almıyordu bu adamcağız. Vatandaşı olarak herhangi ıslak imzalı bir evrakı postayla da alabilirsin. Bir adres verirsin ve buraya gönder diyebilirsin. O da gerçekleşmiyor ve o gün verilmiyor, 2 Ekim'e randevu veriliyor…
Bu olay yaşanmadan yaklaşık 20 gün öncesinde başlayan, özellikle İstanbul'un, Suudi Arabistan veya Körfez ülkelerinin vatandaşları için güvenliği olmadığı ile ilgili sosyal medyadan ve diğer medya kuruluşlarından yayınlar yapılıyor ve metinler paylaşılıyordu. 'Turkeyisnotsafe' başlığıyla tweet'ler atılıyordu. Önce psikolojik harekatı başlatmışlardı…
Hemen çark etti... Başkonsolos panikte!
Kaşıkçı'nın ortadan kaybolduğunun anlaşılmasıyla birlikte medyayı binaya çağırıp "Bakın, o burada yok" diyen Suudi Başkonsolos Muhammed el-Katibi, 4 gündür evinden çıkmıyor.
Birkaç gün önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın "Konsoloslukta arama yapalım" talebine olumlu yanıt veren Katibi, aramaların kendi evine de yöneleceğini anlayınca bu tavrından çark etti.
Dikkatler, tüm randevularını iptal ederek evinde nöbete başlayan Katibi'nin bahçesine çevrilmiş durumda… Konsolosluk binasından valizlerle çıkarılan cesedin, 300 metre uzaktaki evin bahçesine gömülmüş olabileceği belirtiliyor. Türk polisi, ne konsolosluğa ne de Katibi'nin konutuna uluslararası anlaşmalardan ötürü giremedi. Bu iki adrese şimdiye dek yalnızca Suud polisleri girebildi… Özel jetle gelen 15 kişilik Suudi zanlılar ile Başkonsolosun diyaloglar iyice araştırılmalı ve içeride çalışan herkes uzun uzun çapraz sorguya alınmalı…
Neden Cemal Kaşıkçı?
Kaşıkçı'nın dostlarına göre, muhalif gazeteci, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Salman'ın hedefinde olduğu gerekçesiyle büyük bir korku içinde yaşıyordu.
Kaşıkçı ile uzun süredir arkadaş olan Barnett Rubin'e göre, muhalif gazeteci Veliaht Prensi "büyük bir tehdit" olarak görüyordu.
Kaşıkçı, 2017 yılı Eylül ayında arkadaşına yazdığı elektronik postada, Veliaht Prense atıfta bulunarak, "Bu çocuk çok tehlikeli, karım ve dostlarım bana sessiz ve akıllı olmamı tavsiye ediyor, artık daha akıllı konuşmam gerekir" ifadesini kullanmıştı.
Kraliyet sarayında çalışan eşi, Cemal Kaşıkçı'yı boşadı.
Olayın ardından Middle East Eye sitesine adını gizli tutmak şartıyla konuşan Kaşıkçı'nın bir arkadaşı, Kaşıkçı'nın Suudi Arabistan'daki eşinin, muhalif gazeteciyi hükümetle arasının açılması nedeniyle boşadığını söyledi.
Kaşıkçı'yı 25 yıldır tanıyan arkadaşı Halit Safuri ise, Kaşıkçı'nın Mısır'da Müslüman Kardeşler iktidarına karşı yapılan askeri darbeyi desteklememesinin kraliyet ailesi ile temel ayrılıklarından biri olduğunu söyledi.
Kaşıkçı'nın eşinin kraliyet sarayında çalıştığını ve bu yüzden Cemil Kaşıkçı'yı boşadığını söyleyen Safuri, "Suudi Arabistan'da iki oğlu var ve onlar için endişeleniyor. Bu yüzden iktidara yönelik eleştirilerinde kelimelerini çok dikkatli seçiyor" dedi.
Ben de, Cemal Kaşıkçı'nın "bu çocuk çok tehlikeli" analizine sonuna kadar katılıyorum.