0

Neden savrulur insan? Ya da hakikati bilmesine rağmen neden üstünü örtmek ister?

Mahçupyan'ın "Referandumda Kürtler ne yapacak" başlıklı son yazısını okuduğumda bu soruları sordum kendime. Anlamaya çalıştım Mahçupyan'ı. Bir aydın, hangi duygu, hangi saik, hangi motivasyon ile hakikati kamuoyundan saklamaya çalışır? Bir yazar, sosyolojik bir tahlil ya da tespit yaparken neden tek taraflı olur?

Cevapları zor sorular bunlar, biliyorum. Cevap da beklemiyorum kendisinden.

Son zamanların yolda su kaynatıp tökezleyen kişisi bir tek Mahçupyan değil hiç kuşkusuz. Başkacaları da var onun gibi savrulan. Bu savrulma hali, derinlemesine bir incelemeyi gerektiriyor. Düne kadar AK Parti iktidarını destekleyen ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın arkasında duran kişilerin son zamanlarda neden bu pozisyonlarının tam karşısında durdukları anlaşılmayı hak ediyor elbette.

Dün yanında durdukları ve destekledikleri iktidarın bugün tam karşısında da yer alabilirler. Hiçbir iktidar eleştiriden azade değil hiç şüphesiz. Dün savundukları iktidarı bugün eleştirebilirler, eksiklerini, hatalarını söyleyebilirler. Uyarı yapabilirler. Dün "laykladıkları" AK Parti iktidarını bugün engelleyebilirler.

En doğal haklarıdır, en tabi tercihleridir. Saygı duymak gerekir.

Fakat ortada aydın kimliğine, eleştiri namusuna, akademik nosyona ve etik değerlere uymayan bir tarz ve yöntem var. rahatsız edici olan bu işte!

Eğer "erdemli olmak" gibi bir muradınız varsa, hakikatin üstünü örtmemeniz gerekir.

Eğer "bağımsız ve tarafsız olmak" gibi bir hasletiniz varsa, doğruları kamuoyundan gizlememeniz gerekir.

Eğer "topluma ışık tutacak bir aydın" olabilmekse gayeniz, sosyolojiye rahmet okutmamanız, tek taraflı, tek yönlü tahliller yapmamanız, bilgilerinizi duygularınızın esareti altına sokmamanız, ihtiraslarınızı bildiklerinize tercih etmemeniz, kininizi objektifliğinize kurban etmemeniz gerekir.

Sözgelimi Kürtlerle ilgili bir tahlil yapacaksanız eğer, hele bu analizinizi "seçmenlerin %18'ini oluşturan kesim" diye nitelendirdiğiniz Kürtlerin tamamı hakkında yapacaksanız eğer, Kürtlerin bütün parçalarını birleştirerek, tüm fotoğraf karelerini yan yana getirerek yapmalısınız. Fotoğrafın büyüğünü göstermelisiniz okuyucularınıza. Puzzle'ın sadece bazı parçalarını, fotoğrafın sadece küçük bir karesini göstererek değil.

Şöyle demiş yazısında Mahçupyan:

"Doğu ve Güneydoğu'da yaptığımız çalışma ve temaslar ilk kez kimliksel duyarlılığın siyasi pozisyonun önüne geçtiğini ve AK Parti ile HDP/PKK arasında "gri" bir alan oluşturduğunu gösteriyor. Yani giderek daha çok kişi referandum gündemine şu veya bu ideolojik tercihine dayanarak değil, salt Kürt olma psikolojisi üzerinden bakıyor. Bunun temelinde ortak bir aldatılmışlık, küskünlük, kızgınlık duygusu var"

Bingo!

Buraya kadar olan kısmda kim kime küskün, kim kime kızgın, neden kızgın, niçin küskün belli değil. Özne yok, fail yok, "kim?" sorusunun cevabı yok. Mahçupyan'ın giriş cümlelerindeki bu kamuflaj, muhtemelen sonraki cümlelerde faturayı iktidara ciro etmenin ısınma turları.

Üç yıl süren Çözüm Süreci boyunca Maldiv Adaları'nda, sonra PKK'nın ekolojik/çevreci kanadının baraj yapımlarını gerekçe göstererek Çözüm Süreci'ni bitirdiğini ilan ettiği bildiriyi yayınladığında Dubai kumsallarında güneşleniyorduysanız, Ceylanpınar'da iki polisin uykuda şehit edilmesi esnasında Bodrum'da olta başında, PKK'nın Sur, Cizre, Nusaybin gibi %18'lik seçmen kitlesi arasındaki en yoksul Kürtlerin yaşadığı yerlere çukur kazdığı dönemlerde Hintli mistiklerin düzenlediği modern yoga seanslarının birindeyseniz haberiniz olmayabilir bu olan bitenlerden. Dolaysıyla bunca kızgınlığın, bunca aldatılmışlığın, bunca küskünlüğün müsebbibi olarak AK Parti iktidarını ya da Erdoğan'ı görebilirsiniz.

Fakat bir aydınsanız, böyle göremezsiniz. Çünkü aydınların böyle bir lüksü yoktur.

Hadi diyelim siz böyle gördünüz veya görmek istediniz…

Bunu bu şekilde "topluma" gösteremezsiniz!

Eğer gösterirseniz, adınız aydın, akademisyen, fikir ve düşünce insanı, yazar, çizer olmaz. Başka bir şey olur. Aydın bir insan, bilimsellikten, nesnellikten, objektiflikten taviz vermez. Gerçeklikle bağını koparmaz. "Gerçeklerle ilişki" bir aydının mütemmim cüzüdür.

Devam edelim Mahçupyan'a, şöyle diyor:

"İnsanlar hangi tarafın haklı olduğu tartışmasına girmeyi anlamsız buluyorlar… Böylece manen uzaklaşan ve yabancılaşan bir Kürt coğrafyası oluşuyor."

İnsan soramadan edemiyor.

Milyonlarca Kürt adına analiz yapan Mahçupyan'ın tespitlerinin yapı taşlarını oluşturan örneklem Kürtler kimler?

Mahçupyan, nerde yaşayan Kürtlerle konuşmuş da böyle sonuçlara varmış?

"Doğu ve Güneydoğu'da yaptığımız çalışma ve temaslar" diyerek cümleye başlayan Mahçupyan, Bağlar'a, Sur'a gidip, evsiz barksız kalan yüzbinlerce Kürtten herhangi birisiyle konuşmuş mu? Mesela Cizre'de, Silopi'de Nusaybin'de çukurlarda çocuğunu kaybetmiş ciğeri yanık yüzlerce anneden birinin fikrini almış mı? 3 yıl önce barış gelecek diye Diyarbakır Newroz Meydanı'nı dolduran 3 Milyon kişiden herhangi birisini çevirip, "neden 3 yıl sonra yapılan Newroz kutlamalarına hiç biriniz katılmadınız? Barışı bozanlara karşı tepki mi bu?" diye sormuş mu?

"Doğu Güneydoğu'da hiç kimse hangi taraf haksız tartışmasına girmeyi anlamsız buluyor" demiş yazısında Mahçupyan!

Kürtler buna ihtiyaç duymuyor Sayın Mahçupyan!

Çünkü Kürtler, bundan önceki barış süreçlerini sabote eden tarafın devlet tarafı olduğunu bildiği gibi, bu son barışı bozan tarafın da PKK tarafı olduğunu çok net biliyor.

Bunu siz de biliyorsunuz!

2 Milyon nüfuslu Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ni %50'nin üzerinde ezici bir oyla kazanan HDP'li Belediye Başkanı Gültan Kışanak'ın görevden alınıp yerine kayyımların atanmasına neden Kürtler tepki göstermedi? Neden hiç kimse sokağa çıkıp protesto etmedi, PKK'nin günde 3 öğün serhildan çağrısına neden hiç kimse karşılık vermedi?

Bölgedeki bu sosyolojik kırılmayı, PKK'ya karşı ilk kez gelişen bu kolektif tepkiyi, "Kürtler sindirildi, korkutuldu, o yüzden sokağa çıkıp kendi seçtikleri belediye başkanlarına sahip çıkamadılar" kolaycılığına sığınarak mı açıklayacaksınız yoksa Sayın Mahçupyan?

Hadi diyelim ki Kürtlerle yaptığınız o çalışmada bu bulgulara da rastlamadınız.

Peki ya "bu Pazar seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz" gibi siyasi nabzı tutmanın değişmez sorusunu da mı sormadınız hiçbir Kürde?

HDP'nin, 7 Haziran'da barış diyerek ikiye katladığı %13'ün yarısını, PKK karşısında süt dökmüş kediye dönerek, Kandil'e karşı barışı haykırmayarak heba ettiği bulgusuna da mı hiç rastlamadınız sahada?

HDP'ye oy veren %6,5'luk kesimin HDP'ye karşı bir tepki biriktirdiğini de mi göremediniz?

Yoksa siz, bu nadide ve müstesna çalışmanızdaki bulguları, %13'lük barış kredisini 1 gün sonra "asmayacağız, yargılayacağız" jakobenizmine kurban eden kişinin bulunduğu yerde mi elde ettiniz Sayın Mahçupyan?