Kuran'da adı geçe Peygamberlerden Hz. Nuh nasıl vefat etmiştir? Nuh Peygamber nasıl vefat etmiştir? Peygamber mucizelerle dünyaya geldiği gibi dünya hayatından ayrılışlarında da hikmet barındırıyor. Bu yazımızda Nuh Peygamberin nasıl dünyaya gönderildiğini ve nasıl vefat ettiğini bulabilirsiniz. Detaylar haberimizde...
Nuh (as) Tufandan sonra 350 sene daha yaşamıştır.
Vefat etmeden önce oğulların yanına çağırmış, Sam'ı yerine vekil bırakmıştır. Sonra şu tavsiyelerde bulunmuştur:
"Evlatlarım! Kalbinizde zerre kadar şirk bulunan kimse cennete gidemez; bu sebeple şirkin zerresine müsaade etmeyiniz. Allah'ın huzuruna şirkle gidenin hiçbir mazereti yoktur. Yine kalbinizde zerre kadar kibre yer vermeyiniz; zira büyüklük Allah'a hastır. Yine zerre kadar Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz; çünkü dalalete düşenlerden başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez.
Evlatlarım! Kelime-i Tevhid olan 'La ilahe illallah' kelimesini dilinizden düşürmeyiniz. Yerler ve gökler terazinin bir kefesine, Kelime-i Tevhid bir başka kefesine konsa kelime-i tevhid ağır gelir." dedi.
Yine rivayetlere göre Hz. Nuh'a (as) "Ya Ebulbeşer! Ey uzun ömürlü! Dünyayı nasıl buldun?" demişler. O da: "İki kapılı bir ev gibi buldum. Birinden girdim, diğerinden çıkıyorum." demiştir.
Hz. Nuh (as) "Ulu'l-Azm, peygamberlerin ilkidir." Diğerleri İbrahim (as), Musa (as), İsa (as) ve Muhammed'dir (asm). Hz. Muhammed (asm) ise bu beşin en ulusudur.
Nûh'un vefatı
"Ravdat-üs-Safa" kitabında bildirildiğine göre, Hz. Nûh, tûfanın olduğu sene, tûfan son bulduktan, yeryüzünde hayat yeniden başladıktan ve evladı etrafa dağıldıktan sonra vefat etti. Tûfandan sonra daha uzun seneler yaşadığı, hatta, bu senelerin adedi hakkında muhtelif rivayetlerin olduğu bildirilmiştir. En kuvvetli rivayet, elli yaşında iken peygamber olduğudur. Peygamberliğinin 950 sene sürdüğü Kur'an-ı kerîmde açıkça bildirildi. Rivayetlerin en kuvvetlisi tûfandan sonra, o sene vefat ettiğidir. Yani bin sene ömür sürmüştür.
Hz. Nûh'un vefatı yaklaştığında Cebrail ve Azrail (a.s.) birlikte geldiler. Azrail (a.s.); "Ey uzun ömürlü peygamber! Ömür olarak bu kadar hayat sürdün. Çok günler geçirdin. Sıkıntı ve meşakkat diyarı olan bu fani alemi nasıl buldun?" diye sordu. O da cevabında buyurdu ki: "İki kapısı olan bir kervansaray gibi buldum. Bu kapının birinden içeri girdim. Diğerinden çıkıp gidiyorum. Ancak içeride az bir miktar kaldım." Bundan sonra vefat edip, Kudüs'de Beyt-i Makdis'de defnedildi. Kabr-i şerîfinin Necef yani Kûfe'de İmam-ı Ali'nin (r.a.) kabrinin bitişiğinde olup, Hz. Âdem'in de orada bulunduğu rivayet edilmiştir. Bu hususta başka rivayetler de vardır.
"Ravdat-üs-Safa" kitabında anlatıldığında anlatıldığına göre, Ali bin Zeyd bin Cüd'an, Yûsuf bin Mihran'dan (r.aleyhima) oda Abdullah ibni Abbas'dan (r.anhüma) şöyle rivayet etti. "Havariler, İsa'ya (a.s.) dediler ki: (Ey Allah'ın peygamberi! Allahü teala sana, ölüleri diriltmek mûcizesi verdi.) Nûh'un (a.s.) gemisini görmüş, bize ondan bahsedecek birisini diriltseydin ne iyi olurdu. Bunun üzerine İsa (a.s.) onları, bir kum tepeciğinin yanına götürdü. Oradan bir avuç toprak alıp; "Buranın ne olduğunu bilir misiniz?" diye sordu. Onlar; "Allahü teala ve resûlu daha iyi bilir."dediler. O zaman İsa (a.s.); "Burada Hz. Nûh'un oğlu Sam (r.aleyh) vardır" buyurup, elindeki asası ile toprağa vurdu ve; "Allahü tealanın izni ile kalk!" buyurdu. O böyle söyler söylemez orası açıldı ve Sam başındaki toz toprağı silkerek ayağı kalktı. Gayet yaşlanmış, saçları ağarmıştı.
Hz. Îsa ona; " Sen bu halde mi vefat ettin?" diye sorunca; "Hayır, bilakis daha genç idim. Lakin ben tekrar diriltilince kıyamet kopuyor zannettim. Bunun heybetinden biranda böyle yaşlandım. Saçım ağardı"dedi. Hz. Îsa Sam'a; "Nûh (a.s.) gemisinden bahset, haber ver" dedi. Sam da şöyle anlattı; "Geminin uzunluğu 1200 zra (takriben 600m) genişliği 600 zra (takriben 300m) idi. Gemi üç katlı idi. birinci katta evcil ve vahşî hayvanlar, ikinci katta kuşlar üçüncü katta mü'minler vardı… birbirine hasım olan hayvanlar arasında Allahü teala ülfet (dostluk) verdi. Böylece birbirlerine zararları dokunmadı." Bu şekilde sual ve cevaplardan sonra, Îsa (a.s.); "Allahü tealanın izniyle geri dön" buyurdu. Sam da tekrar vefat edip toprağa girdi.
Rivayet edilir ki, nuh (a.s.) ve gemide onunla beraber bulunanlar, devamlı suya baktıklarından dolayı gözleri karardı. Bu sebeple, gemiden çıktıkları aşûra günü gözlerine sürme çekmekle emrolundular.
Nitekim İbn-i Abbas'ın (r.anh) rivayet ettiği bir hadîs-i şerifde mealen buyuruldu ki: "Her kim Âşura gününde ismidle sürmelenirse (ismid denilen husûsi kühl taşı ile gözüne sürme çekerse ve bunu kullanmaya devam ederse) ebediyyen göz ağrısı çekmez." Ramûz-ül-ehadîs"in şerhi olan "Levami'ul-ukûl"de bu hadîs-i şerifîn şerhinde buyurluyor ki: İsmid, göze sürme çekilen maruf, madeni bir taştır. Sürme çekilen taşlar içinde ismidin ayrı bir husûsiyeti vardır. Tirmizî (r.aleyh), İbnî Abbas'ın (r.anh); "Sürmelendiğiniz şeylerin en hayırlısı ismiddir"dediğini rivayet etmiştir. İsmide külh-i İsfehani de denir. Göz yaşı ve yaraları kurutur. Gözün sıhhatini korur, sinirlerini kuvvetlendirir. Gözün nûrunu artırır. Bilhassa çocuklar ve yaşlılar için çok faydalıdır."
Ebü'ş-Şeyh'in "Ahlak-un-nebî" kitabında, Hz. Aişe'nin şöyle naklettiği bildirilmektedir: "Resûlullah'ın (s.a.v.) bir ismidi vardı. Uyuyacakları zaman onunla gözlerini üçer defa sürmelerdi."
Hz. Ali buyuruyordu ki: "İsmid ile sürmelenmeye iyi yapışınız. Çünkü o kirpikleri kuvvetlendirir, göz çapağını giderir ve görmeyi netleştirir."





