Bir gurup başörtülü öğrenci yanıma geldi. Üzgün, süzgün ve kızgın idiler.

-Duydunuz mu hocam?

-Neyi duydum mu çocuklar?

-Bizim hakkımızda birinin söylediği söylediklerini…

-Nerede söylemiş, ne söylemiş, bilemiyorum. Hadi sakin sakin anlatın bakalım.

Hepsi birden konuşmaya başlayınca elimle işaret ederek susturdum. Büşra'ya dönerek;

-Sen konuş kızım, dedim.

Büşra derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başladı:

-Hocam bir tiyatrocu kadın katıldığı bir televizyon programında örtülü müslümanlara hakaret etti. Başörtülü olarak üniversiteye alınmayanların işi abarttığını, bunun bir baskı olmadığını söyledi.

Ben gayet sakince araya girdim:

-Ne var bunda? Kendi düşüncesini dile getirmiş!

Büşra benim bu yaklaşımıma yaklaşmadı:

-Olur mu hocam, nasıl böyle düşünürsünüz. Kadın, örtülü bütün hanımları rencide etti. Onlara olan tahammülsüzlüğünü dile getirdi. Hastanede karşılaştığı siyah örtülü bir bayan için de "öcü" diyerek içindeki nefreti ekrandan kustu. Biz de bu kadına haddini bildireceğiz.

Had bildirme deyince ben biraz ürktüm. Bir dönem mecliste Merve Hanım'a da haddi bildirilmek istenmiş, büyük baskılara maruz kalmıştı. Bu yüzden had bildirme bende tehlike demekti. Bu gençler bir yanlışlık yaparlar diye korkmaya başladım. Ama ağzımı açmama fırsat kalmadan, benim endişemi anlayan Büşra makineli tüfek gibi şakımaya başladı.

-Yanlış bir şey yapmayacağız hocam.

Sadece bir hediye göndereceğiz o bayana

İstemeden güldüm.

-Hediye mi?

-Evet bir hediye göndereceğiz.

-Valla helal olsun size. Yunus'un, "dövene elsiz gerek, sövene dilsiz gerek" diye kastdettikleri sizsiniz anlaşılan!

-İnşallah hocam, inşallah. Bizim yolumuz, Yunus Emre'lerin, Mevlana'ların, Hoca Ahmed Yesevi'lerin, Fatih, Yavuz, Abdulhamit'lerin ve onların da örnek aldığı Peygamberimizin yoludur. Biz kimseye hakaret etmeyiz. Kimseyi hor görmeyiz. Ama kimsenin yanlış ve hakaretine bakarak üç maymunları oynayıp sözde höşgörülü de olamayız.

-İyi aferin de ne hediye edeceksiniz kadına?

-Ayna…

-Niçin ayna?

-Ona kocaman bir ayna göndereceğiz.

Ancak günde beş defa bu aynaya bakacak ve her seferinde şu soruyu soracak: "Ayna ayna, söyle bana, benden daha öcüsü var mı?" ardından da cevabını kendisi verecek: "Hayır olamaz, benden daha öcüsü olamaz!"

Sonra bir daha asla televizyona çıkmayacak. Çünkü onun televizyona çıktığı gece çocuklar sabaha kadar mahalleyi birbirine katıyorlar.

Büşra aynayı paketin içine yerleştirip, ağzını bantlarken son müjdesini de verdi:

-Ha bir de onu uzaklara göndereceğiz.

-Uzaklara mı? Öbür dünyaya olamaz tabi.

-Tabi anladığınız gibi değil hocam Amerika veya Avrupa'ya. Bu yıl kaçırdı ama gelecek yıl kutlanacak cadılar bayramına, onur konuğu olarak, maskesiz katılmak şartıyla göndereceğiz. Bu da bizim özel ikramımız, promosyon anlayacağınız.

Ben rahatladım ama çocuklara bir istekte de bulunmadan duramadım:

-Çocuklar hazır Amerika'ya bilet almışken beni de gönderseniz. Biraz gezerim.

Büşra hemen atıldı:

-Memnuniyetle hocam. Ama bir hafta boyunca sürekli yanında olmak şartıyla…

-Bir hafta boyunca o kadıne eşlik etmek mi? Aman Allahım!

Yok teşekkür ederim, zil çaldı ben derse gideyim. Hadi eyvallah!

HAFTANIN BİLMECESİ

Öcü müdür, böcü müdür, bil nedir?

İki tane boynuzu var; keçi midir, bil nedir?

Çatal gibi bir dili var; yılan mıdır, bil nedir?

Arkasında hörkücü var; deve midir, bil nedir?

Kocaman gövdesi var; fil midir, bil nedir?

Kapkara giysileri var; taslı mıdır, bil nedir?

Kendi çalar, kendi oynar; insan mıdır, bil nedir.

(Cevap: Adi Değmez Bir Tiyatrocu)

Muhabir: Yazar Silinmiş