0

Gelin eğri oturup doğru konuşalım. Bu cinayetten siyasi çıkar elde etme acizliğini bir kenara bırakıp, kalıcı çözüm var mı ona bakalım. Korkunç bir tecavüze ve cinayete kurban giden ülkemizin binlerce masum kızlarından biri Özgecan.

Hava puslu olduğu için acizler av peşinde, kuzular can derdinde, çoban da sürüyü nasıl selamete çıkarırımın endişesiyle duygusal davranmaktan son derece uzak, ferasetle olaylara yaklaşmakta.

Eğer kalıcı bir çözüm bulunamazsa, Özgecan ilk olmadığı gibi son da olmayacak, devamedip gidecek. Bir başka Can'lar heder olup, analar, babalar yüreğinde intikam duygusunu gizli tutacak, göz yaşlarına boğacaklar yakınlarını. Adaletten yoksun dünyada, ırz düşmanı zalim caniler de şehvetlerine uyup suç işlemeye devam edecekler.

Kanunlar caydırıcılık prensibini temel amaç edinirler, suçun bir daha işlenmesini en aza indirmek için.

Ateş düştüğü yeri yakar elbet. Düşmeden ateş bir evin ocağına, ne denilse boştur, ne söylense azdır.

Yetkileri elinde bulunduranların, bu vesileyle, ölüm cezasını yeniden gündemlerine almaları gerekir. Adaletin tesis edilmesi için, illaki aynı ateşin kendi ocağımıza düşmesini mi beklemeli?

Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır "Şayet benim kızımın başına böyle bir olay gelseydi ben elime silahı alır bunun cezasını kendim verirdim" diyebiliyorsa, bu iş kökten çözülmeyi çoktan haketmiş demektir. Eğer çözülmesi için gerekli adım atılmıyorsa, ya ortam müsaid değildir, yada siyasilerin çıkar çatışmalarında öcelikli meseleleri var demektir.

Siyasi konular bizi ilgilendirmese de üzerimize düşeni söylemek zorundayız. Adaletin tesisi için suçlular cezalandırılmalı ve caydırıcı kanunlar uygulamaya konulmalıdır. Allah (cc) Kur'an'da "Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı" buyuruyor ve adaletin tesisi için çözüm yolunu bildiriyor "Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki (bu hükme uyarak) korunursunuz."

Bu tür cinayetlerin bir daha tekrarlanmaması için ve kadınlarımızın, kızlarımızın korunması için ölüm cezasının gelmesi gerekir. Bir kişi cezalandırılır, ama koca bir toplum kurtulur.

Caydırıcı kanunları yürürlüğe koymak elbette kolay bir iş değil, hem dıştan hem de içten düşmanlar fırsat kollayıp dururlar; hele bir de bilgili münafıklar, düşmanın içimizdeki işbirlikçileri yok mu, en kahpe düşmandan daha kahpeler, sinsice pusuda bekleyip dururlar. Şeriat yaftası ile tuzağa düşürüp kana susamış vampirler gibi saldırmak isterler elbet.

Ortamın müsaid olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz, öyle ise en azından insanların zihinlerini ve gönüllerini insanileştirme adına eğitime ağırlık verilmeli. Tasavvuf kurumlarının güzel insan yetiştirme çalışmalarına yardımcı olmalı.

Şu ayrımı yapmak zorundayız, güzel ahlak Allah'ın emirlerini tam olarak kabul edip, onlara uygun yaşam modeli oluşturabilmektir. Allah'ın Kitabı'na, Rasulullah'ın Sünneti'ne uymayan ahlak güzel ahlak olamaz.

Benim kalbim temiz diyenlerin, güzel ahlak anlayışında ve dinde yeri yoktur. Din lastik bir oyuncak değildir ki sağa sola büküp sitresini atasın.

Kadın bizim en değerli varlığımız, "Cennet mü'min anaların ayağı altındadır" düsturu ile hayat buluruz. Kadına hakettiği yer verilmeli.

Bu arada şeriat düşmanlarının çok fazla korkmasına gerek yok, çünkü bu ülkeye şeriat gelmez. Şeriat'ın gelebilmesi için önce insanların bu ulvi değere layık varlıklar olması gerekir. Şeriat bir külfet değil, lutuftur, ve ancak layık olana verilir. Nasıl ki Cennet bedava değilse, şeriat da bedava değil. Haketmeden şeriat'a talip olmak, gereğini yapmadan Cennete gideceği hayaliyle yaşamak gibidir. Bu miras değil ki babadan oğula geçsin.

Ama en azından idam cezası geri gelsin ki, hem Özgecan'ın ailesinin acısı azalsın, hem de başkaları için caydırıcı olsun. Özgecan'ın katili idam cezasını bilseydi asla böylesi bir cinayeti işleyemezdi, şehvetinin kurbanı olmazdı.

Doç Dr. Saim KAYADİBİ

[email protected]