NAMAZIN ÖNEMİ- 2
Namaz konusunda ilgisiz ya da ihmalkar davranan gençler karşısında dindar büyüklerin çeşitli tutumlarına tanık oldum. Öğüt verme, özellikle cehennemle korkutma, abdestin ve namazın ne kadar kolay ve güzelleştirici bir ibadet olduğunu hatırlatma.
Namaz kılan yaşıtlarını örnek gösterip onlara imrendirmeye çalışma. Allah'ın verdiği bunca nimete karşılık istediği 'Beş Vakitçik' ibadeti yerine getirmemenin ne büyük bir nankörlük olacağını belirtme.
Aile büyüklerinin namaz hususundaki ısrarlarında, biraz da, kendilerinin çocuklarından sorumlu olduklarını düşünmeleri etkili oluyor. Namaz kılmayarak Allah'a pervasızca isyan eden çocuk, onları ürkütüyor; bu durumu kendilerinin çeşitli günahlarının bedeli olarak görmek, canlarını sıkıyor. Çocuklarına belki de bilmeyerek haram lokma yedirmiş olduklarından kuşkulanıyorlar.
Dış etkenlerden; okuldan, sokaktan, yayın organlarından, toplumun genel işleyişinden yayılan etkilerin, çocuklarını namaza yöneltmek yerine ondan uzaklaştırıcı bir mahiyet taşıdığını esefle izliyorlar. Namazı geciktirmenin ya da kılmamanın bahanesi olarak öne sürülen şu veya bu işten hayır gelmeyeceğini, namaz sayesinde işlerinin daha bir düzen ve verim kazanacağını söyleyen büyüklere rastladım.
Ama şahsen, Bediüzzaman hazretlerinin, evvelen kendi nefsine ama dolaylı olarak bizlere de gerekli olan şu cevaplarını o kadar tatminkar gördüm ki, siz değerli okuyucularımla (ilkyazımızda) kaldığımız yerden bu cevaplarla devam etmeyi uygun gördüm.
Eğer desen: "Beni namazdan ve ibadetten alıkoyan ve fütur veren öyle lüzumsuz şeyler değil, belki derd-i maişetin zaruri işleridir." Öyle ise, ben de sana derim ki: Eğer yüz kuruş bir gündelik ile çalışsan, sonra biri gelse dese ki, "Gel on dakika kadar şurayı kaz. Yüz lira kıymetinde bir pırlanta ve bir zümrüt bulacaksın." Sen ona, "Yok, gelmem. Çünkü on kuruş gündeliğimden kesilecek. Nafakam azalacak." desen, ne kadar divanece bir bahane olduğunu elbette bilirsin. Aynen onun gibi, sen şu bağında nafakan için işliyorsun. Eğer farz namazı terk etsen, bütün sa'yin semeresi yalnız dünyevî ve ehemmiyetsiz ve bereketsiz bir nafakaya münhasır kalır. Eğer sen, istirahat ve teneffüs vaktini ruhun rahatına, kalbin teneffüsüne medar olan namaza sarf etsen, o vakit bereketli nafaka-i dünyeviye ile beraber, senin nafaka-i uhreviyene ve zad-ı ahretine ehemmiyetli bir menba olan iki maden-i manevi bulursun.
Elhasıl:Ey nefs! Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı; yarın ise, senin elinde senet yok ki, ona maliksin. Öyle ise, hakiki ömrünü bulunduğun gün bil. Laakal günün bir saatini ihtiyat akçesi gibi, hakiki istikbal için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya bir seccadeye at. Hem bil ki, her yeni gün sana, hem herkese bir yeni alemin kapısıdır. Eğer namaz kılmazsan, senin o günkü alemin zulümatlı ve perişan bir halde gider. Senin aleyhinde alem-i misalde şehadet eder. Zira herkesin, her günde, şu alemden, bir mahsus alemi var. Hem o alemin keyfiyeti o adamın kalbine ve ameline tabidir. Nasıl ki ayinende görünen muhteşem bir saray, ayinenin rengine bakar. Siyah ise, siyah görünür; kırmızı ise, kırmızı görünür. Hem onun keyfiyetine bakar; o ayine şişesi düzgün ise sarayı güzel gösterir, düzgün değil ise çirkin gösterir. En nazik şeyleri kaba gösterdiği misillü sen, kalbinle, aklınla, amelinle, gönlünle kendi aleminin şeklini değiştirirsin; ya aleyhinde, ya lehinde şehadet ettirebilirsin. Eğer namazı kılsan, o namazın ile o alemin sani-i zülcelaline müteveccih olsan, birden sana bakan alemin tenevvür eder. Âdeta namazın, bir elektrik lambası ve namaza niyetin, onun düğmesine dokunması gibi o alemin zulümatını dağıtır. Ve o herc ü merc-i dünyeviyedeki karmakarışık perişaniyet içindeki tebeddülat ve harekat, hikmetli bir intizam ve manidar bir kitabet-i kudret olduğunu gösterir, "Allah yerin ve göğün nurudur 24/35" ayet-i pürenvarından bir nuru senin kalbine serper. Senin o günkü alemini, o nurun in'ikasıyla ışıklandırır. Senin lehinde nuraniyetle şehadet ettirir. Sakın deme, "Benim namazım nerede, şu hakikat-i namaz nerede!" Zira bir hurma çekirdeği, bir hurma ağacı gibi, kendi ağacını tavsif eder. Fark yalnız icmal ve tafsil ile olduğu gibi; senin ve benim gibi bir aminin -velev hissetmezse- namazı, büyük bir velinin namazı gibi, şu nurdan bir hissesi var, şu hakikatten bir sırrı vardır, velev şuurun taalluk etmezse. Fakat derecata göre inkişaf ve tenevvürü ayrı ayrıdır. Nasıl bir hurma çekirdeğinden ta mükemmel bir hurma ağacına kadar ne kadar meratib bulunur; öyle de, namazın derecatında da, daha fazla meratib bulunabilir. Fakat bütün o meratibde, o hakikat-i nuraniyenin esası bulunur.
Unutmayın "Namaz dinin direğidir (Tirmizî)"
Bu ramazan münasebetiyle bu günden itibaren "Namaz"lı bir istikbale başlamak dileğiyle...
MENKIBE
BEN ALLAH'IN CİLALADIĞI BİR AYNA GİBİYİM
Ebu Cehil bir gün Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) huzuruna gelerek:
- Beni Haşim'de senden daha çirkin yüzlü biri yoktur, dedi.
Peygamber Efendimiz (s.a.v):
- Haddini aşmana rağmen yine de doğru söyledin, dedi
Biraz sonra Ebu Bekir (r.a) Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) yanına geldi:
- Ey güneş yüzlü Resul senden daha güzel ve daha parlak yüzlü birisini görmedim, dedi.
Efendimiz (s.a.v) bunun üzerine:
- Ey aziz dost, ey değersiz dünya süslerinden kurtulan doğru söyledin, dedi.
Orada bulunanlar bu durum karşısında şaşırıp:
- Ey Hak Peygamber! Ebu Cehil ve Ebu Bekir yanına gelerek birbirlerine zıt şeyler söylediler; fakat sen her ikisine de "doğru söyledin" dedin bunun nedeni nedir? Diye sordular.
Peygamber Efendimiz (s.a.v):
- Ben Allah'ın (c.c) cilalayıp parlattığı bir ayna gibiyim. Bana bakan kendini görür, buyurdu.
KAVRAM TERİM KÖŞESİ
FİDYE/Kefaret
"Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. 2/184"
Oruç fidyesi nedir?
Fidye, bazı ibadetlerin yapılamaması ve birtakım kusurların işlenmesi halinde ödenen dini-mali yükümlülüktür. İbadetlerle ilgili fidye, oruç ve hacda söz konusudur. İhtiyarlık ve şifa ümidi olmayan bir hastalık sebebiyle oruç tutamayan ve daha sonra da kaza etmesi mümkün olmayan kimse, oruç tutamadığı her güne karşılık bir fidye öder. Kur'an-ı Kerim'de, "Oruç tutmaya güç yetiremeyenler, bir fakir doyumu kadar fidye öder. Bir fidye miktarı, bir sadaka-i fıtır miktarıdır. Sadaka-i fıtır ise bir kişiyi bir gün için doyuracak yiyecek veya bunun para olarak karşılığıdır. Fidye vermek durumunda olan fakat buna maddi imkanı el vermeyen kimse Allah'tan af diler. Günler uzun olduğu için oruç tutamayan hasta ya da yaşlılar, kısa günlerde oruç tutabilirlerse tutamadıkları orucu kısa günlerde kaza etmeleri gerekir. Bu durumda olan kimselerin vermiş oldukları fidyeler sadaka sayılır. Oruç fidyeleri, Ramazan ayının sonunda toptan verilebileceği gibi, Ramazan ayı içinde günlük olarak veya Ramazan ayı başında da verilebilir.
BİR AYET BİR HADİS
Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: "Adalete hükmediniz, Allah adilleri sever." Hucurat 49/9
Abdullah b. Amr b. El-Âs (r.a)'dan: Resul-i Ekrem (s.a.v): "Ehl-ü ıyaline ve idaresi altında olanlara adaletle hükmeden adil kimseler, Allah nezdinde nurdan minberler üzerinde otururlar, yüksek mevkilere çıkarlar." Müslim Riyazüs-Salihin c:2 s: 78-79
GÜNÜN SÖZÜ
Aynı mabuda inanmasalar da insanların bir arada ve huzur içinde yaşamayı başarabilecek kapasitede yaratıldıklarına inanıyorum. (M. Burhan HEDBİ)





