Bir asra yaklaşan süredir Filistin topraklarının her karışını gasp eden, insanını yerinden eden, köylerini haritadan silen Siyonizm; dünyanın gözü önünde sistematik bir soykırım yürütmektedir. Bu, sıradan bir çatışma değil, tarihin en uzun süreli ve en organize insanlık suçudur. İsrail’in tankları, uçakları, füzeleri ve nükleer şantaj gücü; Washington’dan Brüksel’e kadar uzanan küresel himaye zincirleri ve milyarlarca dolarlık savaş ekonomisi Gazze’nin daracık sokaklarında bir halkın iradesine çarpıp parçalanmaktadır.
İsrail’in karşısında duran güç yalnızca Filistinlilerin direnci değildir; bu, insan onurunun ve özgürlüğün tarih boyunca hiçbir zorbalığa teslim olmamış köklü yasasıdır. Çocuklarını kollarında toprağa veren annelerin, enkazdan çıkan yaralı bedenlerin, yıkılmış camilerin ve kiliselerin küllerinden yükselen ses, İsrail’in her saldırısında daha da gürleşmektedir. İsrail’in bütün hesapları, bedenleri yok etmenin ruhları teslim alacağı üzerine kuruludur. Oysa gerçek tam tersidir: Bombalar, halkın kararlılığını çelikleştirmekte, direnişi nesilden nesile aktaran bir kutsal emanet haline getirmektedir.
Yaklaşan Tarihsel Hesaplaşma
İsrail çaresizdir, çünkü kadın ve çocuk cesetleri üzerinden zafer ilan edemezsiniz. Sivilleri katlederek kazanılabilecek tek şey dünya vicdanında bir mahkûmiyet kararıdır. İsrail çaresizdir, çünkü Filistin’in köklerini kurutmak için yürüttüğü demografik mühendislik, yerleşimci terörü ve etnik temizlik; bilakis bu halkın toprağına daha sıkı sarılmasına yol açmaktadır. İsrail çaresizdir, çünkü işgalin dili olan propaganda artık hakikatin çığlığını bastıramamaktadır. Küresel medya tekelleri ve lobiler, milyar dolarlık manipülasyon kampanyalarına rağmen gerçeğin sızmasını engelleyememektedir.
Bu çaresizlik yalnızca bugünün politik çıkmazı değil, Siyonizm’in kuruluşundan beri taşıdığı yapısal bir açmazdır. 1948 Nakba’sından bu yana İsrail her zaferinin aslında yeni bir yenilginin başlangıcı olduğunu yaşayarak görmüştür. 2006’da Lübnan’da, 2014’te Gazze’de, 2023 sonrası büyük kuşatmada olduğu gibi her saldırı sonrasında askeri hedeflerini gerçekleştirememenin utancıyla geri çekilmiştir. Çünkü tarih işgalcilerin lehine işlememektedir.
İsrail biliyor ki bu durum bir daha tersine dönmeyecek: Bir kez daha yenilecek, bir kez daha “Maccabi günleri” denilen felaket anılarını yaşayacak, bir kez daha tarih onu zorunlu kıldığı o uzun ve karanlık sürgün yoluna çıkaracaktır. Şimdi zaman daralıyor. Uluslararası hukuk, halkların kendi kaderini tayin hakkını tanıyor; ve bu hak, Gazze’nin molozları altında filizlenmiş bir gerçeklik olarak büyüyor.
Siyonizm’in sahip olduğu “soykırım yapma özgürlüğü” bile onu kurtaramayacak. Çünkü özgürlük zulmün bütün biçimlerinden daha dayanıklıdır. Toprağını savunan halklar işgalcilerin sonunu getiren yegâne güçtür. İsrail, ne kadar kaçarsa kaçsın bu hakikatin önünde duramayacaktır. Hesap günü yakındır; zamanınız tükeniyor. Kaçın.
İsrail’in Halkla İlişkiler Ağı Çöktü
İsrail’in çöküşünün bir başka göstergesi yıllardır milyarlarca dolar akıtılan propaganda ve halkla ilişkiler ağlarının kendi ağırlığı altında çürümesidir. Dünyanın dört bir yanında televizyon ekranlarını dolduran aç ve yaralı çocuk görüntülerini sansürlemeye çalışan Siyonist rejim bu görüntüler karşısında kelimenin tam anlamıyla “kapoot” olmuştur. Sydney Limanı Köprüsü’nde sağanak yağmura rağmen yürüyen on binler, BBC’nin ve The Guardian’ın kayıt altına aldığı devasa kalabalıklar İsrail’in imajını onulmaz biçimde yaralamıştır. Artık dünyanın dört bir yanında yalnızca siyasi muhalifler değil, bir zamanlar İsrail’in en sıkı destekçileri arasında sayılan devlet adamları ve askeri yetkililer bile bu savaşın “zafer değil, yalnızca kayıp” getirdiğini dile getirmektedir.
Bu iflas sadece dışarıda değil rejimin kendi içinde de derinleşmektedir. 19 eski İsrail Genelkurmay Başkanı, istihbarat şefi, Şin Bet ve Mossad direktörü ile polis komiserinin ortak bildiri yayınlayarak Gazze’deki savaşın son bulmasını talep etmesi, “oyunun bittiğinin” en sert itirafıdır. Onlara eski başbakanlar ve askeri liderler destek vermekte, Netanyahu’nun faşist koalisyonunun siyasi ömrünü uzatmak uğruna kalıcı ateşkesten kaçındığını açıkça beyan etmektedirler. Bir zamanlar ABD’de İsrail’e koşulsuz destek veren muhafazakâr cephede bile çatlaklar oluşmakta Gazze’deki soykırımın artık savunulamaz bir suç olduğu dillendirilmektedir. İsrail’in yalnızca askeri cephede değil, moral, siyasi ve diplomatik cephede de çöküş sürecine girdiği inkâr edilemez bir gerçektir; ve bu süreç artık geri döndürülemez.