Tefekkür kelime anlamı olarak düşünmek demektir. Peki Tefekkür ederken nelere dikkat edilir? Unutmamalıyız ki Yüce Rabbimiz, bizden ısrarla hem kendimizi hem tabiatı tefekkür etmemizi ister. İşte tefekkür ederken dikkat edilmesi gerekenler...

Cenab-ı Hak, ilahî isim ve sıfatlarının üç büyük tecellî mekanı olan Kur'an, insan ve kainatın derinliklerinden nasip alarak oradan hayatını aydınlatacak hakîkat incilerini çıkarabilme kabiliyetini, mahlukat içinde kamil bir sûrette yalnızca insanlara, kısmen de cinlere bahşetmiştir. Ki bunun yegane vasıtası da tefekkür ve tahassüstür.

Tefekkür ve tahassüs, hakîkate ulaşmanın ve kalbî hayata seviye kazandırmanın, vazgeçilmez bir şartıdır. Eşsiz bir hidayet ve saadet rehberi olan Kur'an-ı Kerîm de, ilk ayetinden son ayetine kadar, her vesîleyle bizleri tefekküre davet etmektedir. İnsanın yaratılışındaki hikmetleri, kainattaki Harikulade nizamı ve Allah'ın ayetlerini, yani ilahî kudret nakışlarını, azamet tecellîlerini ve Allah'ın kainatta mutlak olan hükümranlığını tefekkür etmemizi emretmektedir.

Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerîm'de her vesîleyle:

"Hiç tefekkür etmez misiniz? Akletmezler mi? İdrak etmezler mi? Akıl erdirmiyor musunuz?" buyurarak mü'minleri îkaz buyurur.

Nitekim bu cümleden olmak üzere;

"Onlar deveye bakmazlar mı?" (Gaşiye, 17) buyurarak mahlûkata dikkat çekerken;

"Buluta, yağmura, dağlara, yeşil bitkilerin kışın ölüp baharda dirilmesine bakmazlar mı?.." buyurarak coğrafî hadiselere;

"Geçmiş kavimlerin akıbetlerine bakmazlar mı?" buyurarak da tarihe dikkat çeker.

Böylece biz kullarını her vesîleyle tefekküre davet edip kainata hakim olan ilahî kanunları ve bu kanunların tecellî şartları demek olan "adetullah"ı kavramamızı ister.

BOŞ BAKMA, HİKMETİ İDRAK ET

Yine Rabbimiz, insanın kainatı boş ve kavrayışsızbir nazarla değil; hikmeti idrak edecek bir dirayet ve basîretle mûşahade etmesi lazım geldiğini ifade eder. Kur'an-ı Kerîm'de ilahî nîmetler, zikrettikten sonra, defalarca; "Ey bakış, görüş (idrak) sahipleri!.." diye hitab eder.

Yüce Rabbimiz, bizden ısrarla hem kendimizi hem tabiatı tefekkür etmemizi ister. Kur'an-ı Kerîm'in yaklaşık 150 yerinde ilahî azamet ve kudret nakışlarını düşünmemizi emreder. Bunun için taakkul, tedebbür, tezekkür, tefekkür, gibi mefhumları kullanır. Bu mefhumların zirve seviyede hayata tatbik edilip manevî bir terbiye metodu haline geldiği saha ise "Tasavvuf"tur. Tasavvuf; ferdin manevî istîdadı ve buna ilaveten Allah'ın lûtfu nisbetinde hakîkat zirvelerine ulaşmayı hedefleyen bir tekamül/olgunlaşma yolunun adıdır. Bundan dolayıdır ki; "Kendini bilen Rabbini bilir." sözüyle ifade edilen hikmet, tasavvuf ehlinin manevî tekamül yolunda en esaslı düsturlarından birini teşkil eder.

Kainatta, diri bir kalbe sahip insana Halık'ını ve O'nun sanatkarane kudretini tanıtmayan hiçbir zerre yoktur. Mikro alemden makro aleme kadar kainattaki her şey, ilahî azametin şahididir. Bütün mahlûkatın "Lisan-ı hal" denilen bir ifade şekli vardır ki, her şey onunla açık ve net bir beyan halindedir. Bu beyanları layıkıyla idrak edebilen mü'minler için, nasıl ki bedenin kıblesi Kabe ise gönlün kıblesi de Cenab-ı Hak olur.

EN GÜZEL İMAN ANAHTARI

Âyet-i kerîmede buyrulur:

"Onlar ayakta dururken, otururken, yanları üzerindeyken (daima) Allah'ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin tefekkür ederler (ve şöyle derler): «Rabbimiz! Sen bu (alemi) boşuna yaratmadın, Sen'i tesbîh ederiz, bizi cehennem azabından koru!»" (Âl-i İmran, 191)

Kainattaki ilahî kudret ve azamet tecellîlerini layıkıyla tefekkür edebilen bir insan, öncelikle aczini idrak eder, sonra ise tam bir teslîmiyet ve itaat ile her nefes Rabbini zikir halinde olur. Böylece kalbi takva nûruyla dolar. Tefekkür de, takva ile en makbul kıvamına ulaşır.

Hak katında insan; bedenî şekli, dış görünüşü ve dünyevî imkanlarıyla değil; kalbî olgunluğu, mana derinliği, rûhanî vasıf ve kabiliyetleriyle bir kıymet ifade eder. Bunun içindir ki Kur'an-ı Kerîm, mü'minin tefekkürünü îmanî bir duygu derinliğiyle takviye ederek, onu madde ve nefsaniyetin dar hudutlarına hapsolmaktan kurtarır; rûhaniyet iklîminin ebedî ve sınırsız ufuklarına kavuşturur. Kainattaki ilahî vitrinleri ibret nazarıyla seyredebilen bir mü'minin tefekkürü, rûhanî bir vasıf kazanır. Kalbî tahassüsle zirveleşen böylesine derin ve ihatalı bir tefekkür de, en güzel îman anahtarıdır.

Muhabir: Yazar Silinmiş