Arayıp soranlar oldu. Bir müddet zeytin hasadı için Milas’taydım. Bu sene zeytin yılı ancak yağ oranları düşük seyrediyor. Fiyatlar da istenilen seviyede olmayınca çiftçilerimiz biraz üzgün.
Bu sürede köylülerimizle sohbet etme imkânımım da oldu. Malum Anadolu insanı geçim derdinde. Emekli amcalarımız köyde bile bu paranın yetmediğini söylüyor. Zira market fiyatları yükselince hayat pahalılaşıyor.
Ben oradayken ilçe tarımdan yetkililer geldi. Ellerinde kâğıt kalem ve ölçüm cihazlarıyla bahçeleri ve seraları kontrol ettiler. Sebzelerde kalıcı ilaçların olup olmadığına baktılar.
Bazı yerlerde maalesef kalıcı ilaçlar tespit edildi ve onlara ciddi oranda cezalar kesildi. Bu tür ahlaksızlıkların köylere kadar düşmesi gerçekten üzüntü verici.
Toplum olarak ciddi bir çürümenin eşiğindeyiz dostlar. Bolu’daki yangın faciasından sonra yangın söndürme cihazlarının iki katına çıkması, İzmir depreminden sonra kira fiyatlarının artması, lodostan sonra çatı malzeme fiyatlarının tavan yapması gibi sayabileceğim birçok örnek var.
Özünde “insan ve değerleri olan” bir medeniyetin çocukları böyle olmamalıydı. Türkiye, maalesef tüm totaliter siyasi rejimlerin ve otorite hasreti çeken her anlayış sahibinin rüyasını süsleyen bir eğitim düzeneği inşa etmekle yetindi.
Oysa karakter eğitimini önceleyen, önce ahlaklı ve erdemli nesiller yetiştirmeyi hedef yapan bir sistemi yürürlüğe sokmuş olsaydı, böyle bir çürüme ve yozlaşma ile karşı karşıya kalmayabilirdik.
Bugün meşrebi, mesleği, görüşü inancı, makamı, konumu ne olursa olsun insanların ahlak bakımından yükselmemesinin hazin sonuçlarını yaşıyoruz.
“Çağımızda bir ferdin Müslümanım diyebilmesi için İslâm’ı kavraması değil, anlaması gerekiyor” diyor İsmet Özel.
Çünkü “Kavramakla anlamak arasında fark var. Kavrayış tıpkı bir teoride olduğu gibi kavranılacak şeyin nesneleşmesini öngörür. Anlamak için ise neyi anlayacak isek onunla bütünleşmemiz şarttır.”
İşte o zaman gerçek bir Müslüman yaşadığı yeri “Medine-i Münevvere” haline getirebilir. Bakınız 19. yüzyılın pozitivist aydınlanmasından ve aydınlarından bahsetmiyorum.
Öyle ki hakikat duygusunu yitiren, düşünceyi, fikri ve ilmi gelişimi gerileten, kirleten, çürüten bir anlayışın ve zümrenin hegemonyası altında yıllarımız heba oldu.
Buna küresel oligarşinin bir network üzerinden ağlar aracılığıyla ve algoritmalarla zihinleri iğdiş etmesi eklenince ortaya güdülerinin esiri haline getirilmiş, ruhsuz, merhametsiz, vicdansız ve ahlaksız bir kitle çıktı.
Medeniyetten nasibini almamış bu kitlenin varlığı her geçen gün artıyor. Çürüme ve yozlaşma dediğimiz şey de tam olarak budur.
Size daha da beterini söyleyeyim; zayıf bünyeli, akıl yürütme yetisinden yoksun, katı disiplin yönetmelikleriyle itaate alıştırılmış uysal karakterli kişiliklerin imal edildiği bir ortamda küresel sistem her türlü tuzağını rahatlıkla kurup işletiyor.
Hatırlayınız, Gezi olaylarını, 15 Temmuz darbe teşebbüsünü ve daha nice operasyonları…
Kendi ülkesinin kadim değerlerini aşağılamakla kendilerinin ne kadar da aydın ve elit bir zümre olduklarını ispat etmeye çalışan aydınların var olduğu bir ülkede şayet eğitim sisteminizi bu zihin üzerine inşa ederseniz bu çürümeyi ve yozlaşmayı derinleştirmekten başka bir şey yapmış olmazsınız.
Tekrar hatırlatmak isterim, bizler ahlakı tamamlamak için gönderilen bir peygamberin ümmeti isek sistemimizi, kurumlarımızı, mekteplerimizi her şeyimizi ona göre yeniden inşa etmeliyiz. Ve elbette kendimizden başlamak suretiyle. Yoksa yazık olacak bu ülkeye.