Ankara Üniversitesi Deniz Hukuku Ulusal Araştırma Merkezi (DEHUKAM) Müdürü Dr. Mustafa Başkara  ile yaptığımız röportajda, Türkiye’nin Mavi Vatan’daki hak ve menfaatlerini koruma stratejisi ile bu stratejiyi ekonomi ve hukuk zemininde nasıl hayata geçirdiğimizi konuştuk.

AMAÇ, DENİZLERDEN MAKSİMUM FAYDA SAĞLAMAK

DEHUKAM (Ankara Üniversitesi Deniz Hukuku Ulusal Araştırma Merkezi) tarafından hazırlanan Türkiye’nin “Deniz Mekansal Planlaması” (DMP) haritası neyi amaçlamaktadır?

Türkiye Deniz Mekânsal Planlaması (DMP) haritası ile Türkiye’yi çevreleyen denizlerimizden maksimum düzeyde mavi ekonomi sektörlerinin sürdürülebilir bir şekilde faydalanılması amaçlanmaktadır. Bu bakımdan Türkiye'nin yalnızca karasularıyla sınırlı olan bir harita çalışması değil, aynı zamanda Karadeniz'de münhasır ekonomik bölge dış sınırlarımız, Akdeniz'de kıta sahanlığı dış sınırlarımız, Ege Denizi’nde ise Yunanistan ile Türkiye ana karaları arası ortay hattı baz almak suretiyle tüm bu deniz alanları dahilindeki yapılabilecek sektörel faaliyetlerin tamamını çevresel sürdürülebilirlik ve ekosistem temelli yaklaşım prensipleriyle çalışan bir haritadır. Ve bu harita denizlerimizden maksimum faydanın sürdürülebilirlik temel ilkesi çerçevesinde elde edilmesini amaçlamaktadır. Harita, Türkiye'nin Mavi Vatan kapsamındaki hak ve menfaatlerini koruma yönündeki temel hedeflerini ve bu doğrultuda yürütülen çalışmaları yansıtması bakımından önem taşımaktadır. Aynı zamanda Türkiye'nin Mavi Vatan’a sahip çıkma iradesinin somut bir örneğini teşkil etmektedir.

MAVİ VATAN’DAKİ FAALİYETLER BİLİMSEL TEMELİ İNŞASI

DMP ile Mavi Vatan kapsamındaki hangi hak ve menfaatlerin korunması hedefleniyor?

Türkiye bu haritayla beraber Mavi Vatan’da yapılabilecek çalışmalar ve özellikle yürütülebilecek sektörel faaliyetler noktasında ciddi yeni atılımlar gerçekleştirecektir. Bunun yanı sıra deniz ticareti, ki dünya ticaretinin yüzde sekseninden fazlasının yürütüldüğü bir ortamda Türkiye, Çanakkale ve İstanbul boğazlarını kapsayan Türk boğazları vesilesiyle önemli bir bağlantı noktasıdır. Bunun daha güvenli bir şekilde artırılarak maksimum faydanın elde edilmesini amaçlayacaktır. Balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği gibi kritik mavi ekonomi alanlarından daha fazla faydanın elde edilmesi sağlanacaktır. Yine bu haritanın Mavi Vatan’daki varlık gösteren her türlü potansiyel ekonomik faaliyetlerin ekosistem temelli yaklaşım, biyoçeşitliliğin korunması prensibi ve sürdürülebilirlik temel ilkesi üzerine inşa edilmesine vesile olacaktır. Bu bakımdan harita önem arz etmektedir.

YUNANİSTAN’IN HARİTASI BİLİMSEL VE HUKUKİ TEMELDEN YOKSUN

Yunanistan’ın Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin haklarını sınırlamaya yönelik girişimleri biliniyor. Türkiye’nin DMP haritası bu bağlamda hangi yönleriyle farklılaşıyor?

Yunanistan’ın ilan etmiş olduğu sözde deniz mekânsal planlaması haritasına baktığımızda Türkiye’ye hareket alanı bırakmayan, hukuki temelden yoksun, gayri hukuki Sevilla Haritası’nı baz alan bir yaklaşım görmekteyiz. Yunanistan’ın haritası bilimsel temelden de deniz mekânsal planlamanın gerektirdiği en önemli özellikler olan sektörel faaliyet alanlarından da yoksun bir harita. Yalnızca denizin dört alana bölünmüş olması ve bu alanlar noktasında genel bir yaklaşımı ortaya koyması aslında haritanın bir mekânsal plan çalışmasından ziyade farklı siyasi politik amaçlar içeren yönünü öne çıkarmış oluyor. Türkiye deniz mekânsal planlama haritasına bakıldığında ise bilimsel temelli bir harita görüyoruz. Ayrıca DEHUKAM’ın yayınlamış olduğu deniz mekânsal planlaması haritası Türkiye’nin Ege Denizi’nde ortay hat noktasındaki savunmakta olduğu hukuki yaklaşımın ilk defa bir haritaya dökülmesi anlamında da önem arz etmektedir. Bu bakımdan bu haritanın Ege Denizi'nde Türkiye ve Türkiye’deki tüm sektörler lehine önemli fırsatlar doğuracak bir sürecin başlangıcı anlamına geldiğini ifade edebiliriz.

EGE DENİZİ'NDE TEK SORUN KITA SAHANLIĞININ SINIRLANDIRILMASI DEĞİL

Ege Denizi’nde deniz alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin süreçlerin bilimsel ve hukuki zeminlerde ele alınması açısından DEHUKAM'ın yaklaşımı nedir?

Karşılıklı kıyıya sahip iki deniz ülkesinin sınırının belirlenmesinde uluslararası hukukun temel kuralı, ana karalar arasında en yakın noktalar arasında bir eşit uzaklık çizgisinin çizilmesidir. Biz buna ortay hat diyoruz. Bu ortay hattan sonra ortay hattın ters tarafında kalan diğer ülke adalarına sınırlı yetki verilmesi ya da hiç yetki verilmemesi prensibi tüm dünyada geçerlidir. Uluslararası mahkeme kararları da bunu desteklemektedir ve Türkiye de bu yaklaşımı savunmaktadır. Ve bugün deniz mekânsal planlaması haritasındaki ortay hat da aslında bunun bir yansımasıdır.

Ama buna karşılık Yunanistan’ın “tek sorun politikası” dediğimiz bir politikası var. Ege Denizi'nde sadece kıta sahanlığını tek bir sorun olarak görüp Türkiye ile bu sorun odağında bir çözüm arayışına girmek gibi bir amaçlarının olduğunu ifade ediyorlar. Ancak Ege Denizi'nde kıta sahanlığının sınırlandırılmasının dışında; gayri askeri statüdeki adalar meselesi, egemenliği antlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiş ada, adacık, kayalıklar meselesi, Ege Denizi'nde uçuş bölgesi sorunu (zira Yunanistan dünyada eşi benzeri olmayan bir şekilde karasuları sınırından daha geniş bir uçuş bölgesi uygulamasına sahip), yine adaların karasuları meselesi, arama kurtarma bölgeleri konusu gibi aslında bir sorunlar paketi var. Ve bu sorunlar paketinin tümünü Türkiye her defasında iş birliği temelinde müzakere etmeye hazır olduğunu ifade ediyor. Yunanistan tarafı ise bu sorunları görmezden gelme yönünde bir çaba içerisinde. DEHUKAM’ın konuya yaklaşımı Ege Denizindeki tüm sorunların yalnızca tarafların katılımıyla çözümünün mümkün olabileceği yönündedir. 

TÜRKİYE’NİN DENİZLERDEKİ HAKLARININ KORUMASI

Türkiye’nin DMP haritası, bölgesel iş birliği, çevresel sürdürülebilirlik ve deniz kaynaklarının yönetimi açısından nasıl bir çerçeve sunmaktadır? Bu bağlamda, bölgedeki diğer aktörlerle uyum potansiyeli nedir?

Türkiye’nin deniz mekânsal planlaması aslında deniz mekânsal planlamasının doğası gereği iş birliğini gerek sektörler arasında gerekse bölgesel anlamda teşvik eden bir çalışmadır. Deniz mekânsal planlamasının temelinde ekosistem temelli yaklaşım, deniz biyoçeşitliliğinin korunması, deniz kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı gibi ilkeler yattığından ve denizdeki kaynaklar hareket halinde olduğu için ister istemez kıyıları karşılıklı veya yan yana olan devletlerin bir iş birliği sürecine girmesi, denizlerin korunması bakımından önem arz etmektedir. Ayrıca deniz kirliliği de sınır tanımamaktadır. Deniz kirliliği bir yerde meydana geldiğinde A ülkesinde olan şey, B ülkesiyle alakalı doğrudan etki edebilmektedir. Denizdeki canlılarda istilacı bir yabancı tür varsa, bu istilacı yabancı tür komşu ülkelerin denizlerinde diğer canlı kaynaklara zarar verebilmektedir. Ve bütün bunlarla mücadele edebilmek için de bölgesel iş birliği önem arz etmektedir.

İzmir’de çöpler dağ oldu! ‘Kapak da olsa oy veririm’ diyenler sessiz İzmir’de çöpler dağ oldu! ‘Kapak da olsa oy veririm’ diyenler sessiz

Bizim Dışişleri Bakanlığımız açıklamalarında aslında iş birliğini teşvik eden kayıtlar düşmektedir. Geriye dönüp baktığımızda Türkiye'nin 16 Nisan 2025 tarihinde Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, 7 Aralık 2023 tarihli Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Hakkında Atina Bildirgesi vurgusu dikkat çekmektedir. Uluslararası hukuk, hakkaniyet ve iyi komşuluk temelli çözümün Türkiye tarafından öncelendiği vurgulanmaktadır. Yine Türkiye’nin genel politikalarında da bu iş birliği anlayışı sürdürülmektedir. Bu iş birliği anlayışı Ege Denizi ile de sınırlı değildir. Karadeniz'de münhasır ekonomik bölge alanlarımız bellidir ama buradaki komşu ülkelerle de iş birliği gerçekleştirilebilmektedir. Yine Akdeniz'de de bu iş birliği noktaları söz konusudur. Önemli olan husus denizlerin korunmasının ve sürdürülebilir kullanımının teşvikidir.

TÜRKİYE’NİN TÜM DENİZLERİNDEKİ ÇALIŞMALARI

DEHUKAM tarafından geliştirilen DMP haritası Türkiye’nin denizcilik ve denizalanı yönetimi politikalarında nasıl bir yön tayin edebilir? Uzun vadede bu çalışmanın katkı sağlaması beklenen alanlar nelerdir?

Deniz mekansal planlaması, denizcilik ve mavi ekonomi sektörlerinin Türkiye’nin tüm denizlerinde uyum ve ahenk içinde çalışmasını hedeflemektedir. Bu çerçevede, denizlerin potansiyeli belirlenmeli ve bu potansiyele uygun sektörel faaliyetler en uygun alanlarda, optimum düzeyde yürütülmelidir. Türkiye’nin deniz alanları yönetiminde, bu planlama aktif ve yaşayan bir harita olarak önemli bir araç olacaktır. Harita, sektörlerin önceliklerine ve teknolojideki gelişmelere bağlı olarak yeni fırsatlara göre güncellenebilir ve değiştirilebilir bir yapıdadır. Bu sürecin yönetimi için Cumhurbaşkanlığı nezdinde kurulacak bir Türkiye Deniz Mekansal Planlaması Koordinasyon Kurulu da rehberlik sağlayacaktır. Aynı deniz alanında farklı kurum, kuruluş ve sektörlerin uyum içinde çalışması veya belirli alanlarda belirli sektörlere öncelik verilmesi bu kurulun kararlarıyla şekillenebilecektir. Ayrıca bu planlama, Türkiye'nin denizlerini bilimsel önceliklerle daha etkin şekilde çalışmasına da olanak tanıyacaktır. Örneğin, haritada İzmir açıklarındaki “depremsellik bölgesi” gibi önemli bilimsel araştırma alanları yer almakta; denizaltı kültürel mirasın korunması gibi kritik unsurlar hem tarihsel mirasın korunması hem de turizme kazandırılması açısından planlamaya dahil edilmiştir.

Kaynak: Rümeysa Güven Büyük