Hayat rehberimiz olan Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim'in indirildiği mübarek ramazan ayını idrak etmekteyiz. Ramazan bizler için sadece yemek içmek gibi maddi ihtiyaçlarımızın kısıtlanması anlamını içermemektedir. Her şeyden önce ramazan ve oruç bir muhasebe, bir iç arınma, terbiye, tüm insani zaaflarımızdan hicret ve aynı zamanda zulme, haksızlıklara ve her türlü şirke/tuğyana karşı tavır alma ve bu amaçlar doğrultusunda gelecek için "talim" yapmanın diğer bir adıdır. Ve Ramazan Müslümanların birlikteliğinin daha çok gün yüzüne çıktığı aydır.

Bir dayanışma ayı olan bu günlerde ne yazı ki Suriye'den Arakan'a, Afrika'dan Doğu Türkistan'a kadar tüm İslam coğrafyasında Müslüman kanı akıtılmakta, mazlum halkların feryatları, çığlıkları daha bir hissedilir olmaktadır. 17 ayı aşkın bir süredir Suriye'de zalim Baas Rejimi, ordusu ve Şebbiha çeteleriyle çoluk-çocuk, kadın-erkek demeden insanlığı katletmeye, şehirleri bombalamaya, bölgenin geleceğini harap etmeye devam ediyor. İHA muhabirinin bildirdiğine göre Diktatör Esad Yönetimi 14 bin asker, 150 tank, uçak ve helikopterlerle ülkenin ikinci büyük kenti ve ekonomi merkezi olan Halep'i tahrip ediyor, halkı ölüm ve açlıkla korkutmaya çalışıyor.

Ancak yarım asra yakın zalim bir ailenin iktidarının zulmüne maruz kalan Suriye'nin Müslüman halkı, Esad ve Baas ordusuna ve çetelerine karşı "Ya Allah mene ğayrek ya Allah" sloganlarıyla Allah'tan başka yardımcılarının olmadığını haykıran Suriyeli direnişçiler tüm imkansızlıklara rağmen mücadeleye devam ediyorlar. Ve kararlılıklarını en son Şam ve Helep'de ki direnişleriyle de tüm dünyaya göstermiş oldular. Direnişçiler Halep'e saldıran tankları birer birer ele geçirdikten sonra "Esad, senin tanklarınla sarayına yürüyeceğiz. Bizi Bekle!" sloganlarıyla adeta Şebbihalar'a ve Baas Ordusu'na korku salıyorlar.

Özgürlük arayışlarını kitleleştiren Suriye halkının yaşadıkları karşısında ne yazık ki dünya halkaları adeta üç maymunu oynamakta ve zulme seyirce kalmaktadır. Bu bağlamda Suriye İhvanı'nın 'Savaşın Anası' başlığıyla yaptığı basın açıklaması önem arz etmektedir. Suriye İhvan'ının bu açıklamasında 1,5 yıldan beri uluslararası toplumun Suriye'de yaşananlara sessiz kaldığına ve ölümlere ortak olduğuna dikkat çekildi. Halkın kanını akıtanlara ve yataklık yapanlara karşı adalet gününün yakın olduğuna belirten İhvan, Kızılhaç gibi insani yardım örgütlerinin Suriye'ye karşı tutumlarını da kınayarak, dünya halklarını bir kez daha adaletten ve haktan yana tutum almaya davet etti.

Suriye'de yaşanan katliamlar günden güne artarken diğer bir zulüm ve kıyım haberi de Myanmar'ın batısındaki Arakandan geldi. Arakanlı Müslümanlar yılardır sistematik bir şekilde fanatik Budistlerin zulmüne, vahşetine maruz kalıyor. Bölgede meydana gelen son olaylar neticesinde en az 1.000 Müslüman hayatını kaybederken 90.000'den fazla Müslüman'ın evsiz kaldığı belirtiliyor. Son iki ay içinde 1.000'den fazla insanın katledilmesiyle Arakan'da yaşanan zulümden kaçan Müslümanlar; Bangladeş'te bulunan kamplara sığınmaya çalışıyor. Bölgede çalışma yürüten İHH ekiplerinin Arakan'da yaşananlarla ilgili hazırladıkları rapor vahşetin boyutlarını gözler önüne seriyor.

Rapora göre: Hapishanelerde tutulan ve çeşitli işkenceler gören çok sayıda Müslüman var. Budistler bölgede yakılmadık köy, yıkılmadık camii ve mescit bırakmamışlar. Cuma günü camileri yakan caniler teravih namazı kılan 7 imamı da işkenceye tabi tutarak ayaklarından asıp nehirde boğmuşlar. Arakan'da Müslümanların seyahat özgürlüğü yok. Eğer bir Müslüman, köyünden başka bir köye gitmek istiyorsa devletten izin almak ve vergi vermek zorunda. Ayrıca Müslümanlar en fazla liseye kadar eğitim alabiliyorlar. Hastalandıkları zaman devlete ait bir hastaneye gidemiyor, sabit veya cep telefonu kullanamıyor, bir suç işledikleri zaman kendilerini savunma hakkı verilmeyerek hemen hapse atılıyorlar. Kadınların ve çocukların boğularak ya da canlı canlı yakılarak katledildiği Arakan'da Müslüman kadınlara tecavüz edilip namusları kirletilerek, kadınlıklarından utanır hale getiriliyor. Gencecik körpe kızların ve kadınların maruz kaldığı bu acı durum hepimizin acısı, hepimizin yarası ve hepimizin utancı haline geliyor.

Aslında İslami değerleri ve başörtüsünü yasaklayan Türkiye'deki 28 Şubat sürecinin de yerel bir tutum olmadığı açığa çıkıyor. Bu zulüm mantığı Doğu Türkistan'da da yaşıyor. Müslüman kadınların kamusal alanda başörtüleri ile gezmeleri yazılı ve imzalı taahhütleri alınarak yasaklanması bu İslam düşmanı tutuma sadece bir örnek.

Arakan'da dayatılan yasaklar, katliamlar ve gayri insani tutumlar Müslümanların sayısının artmasını engellemek için yapılıyor. Bu nedenle de dünya Müslümanlar'ı Arakanlı Müslümanların uğradığı haksızlığa, zulme karşı sessizliklerini bozmalı ve Allah yolanda mücadele eden Suriyeli, Arakanlı, Afrikalı, Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin acılarını acıları bilerek özellikle hayat kitabımız ve rehberimiz olan Kur'an'ın inzal olduğu bu mübarek ramazan ayının bilincine vararak sözlü ve fiili dayanışma sorumluluklarını yerine getirmelidirler.

Çünkü ramazan Kur'an ayıdır. Ramazan insanlığı karanlıktan, zulümden, delaletten arındırmak ve Allah için tüm güçlüklere ve zorluklara karşı birlikte göğüs germek için talim yahılan aydır. Müslümanları tehdit eden, baskılara, işkencelere, azgınlara, zalimlere karşı birlik olup, Uhud'un aslanları gibi birbirine omuz vermenin adıdır. Ümitsizliğe düşmemenin, gevşememenin adıdır ramazan. Ve bir inkılab'tır ramazan, bir inşirahtır. Yani her güçlükle beraber bir kolaylığa ulaşılacağı şiarıyla, sıkıntı, zorluk ve imtihanlara karşı birlikte sabretmenin adıdır. Çünkü Ramazan Suriye'den yükselen "Ya Allah mene ğayrek ya Allah" sözlerinin, Arakan'da, Somali'de, Gazze'de, Doğu Türkistan'da, Türkiye'de de yankı bulmasıdır…

Ve biliyoruz ki; "zalimler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır".

.

Muhabir: Yazar Silinmiş