Dünya tarihi aslında bir savaşlar tarihidir. Yok olan insanların yanı sıra şehirler de yıkıma uğramış hatta uygarlıklar bile hiçbir iz bırakmadan tarihe karışmıştır.
Dünya tarihi aslında bir savaşlar tarihidir. Yok olan
insanların yanı sıra şehirler de yıkıma uğramış hatta uygarlıklar bile hiçbir
iz bırakmadan tarihe karışmıştır. Romalılar, Moğollar, Haçlılar başta olmak
üzere birçok medeniyet kendi varlıklarına güç kazandırmak için diğer
medeniyetleri yok etmekten imtina etmemiş, gittikleri geçtikleri yerleri talan
etmişlerdir. Yakın tarihe baktığımıza ise I. Ve II. Dünya savaşları sonucu,
yüzyıllar boyunca yaşanılan tüm birikimleri, kültürleri, şehirleri yok ederek
daha öncekinden çok daha büyük tahribatlara yol açmışlardır.
Yüzyıllardır karmaşanın, kaosun, savaşların hiç
bitmediği Ortadoğu’da bulunan devletler, Afganistan, Lübnan, Mısır’da söz
konusu durumlar çokça yaşanmıştır. Ama yanı başımızda bulunan Suriye’de
yaşanılan olaylar savaş boyutundan çıkmış olup tarihe büyük insan kıyımlarının
yaşandığı kanlı olaylar olarak hafızalarda yer edecektir.
2011 yılında iç savaşa dönüşen Suriye’deki olaylar aslında barışçıl bir eylemle başlamıştı. Ama daha sonra ABD, Rusya ve İran’ın müdahil olması ile büyük katliamlar ve çatışmalar gerçekleşti.Bugüne kadar 500 bin insanın katledildiği bu çatışmalar sonucu hem insanlar hem de şehirler büyük bir yıkıma uğramıştır. Adeta insanlığın yok olduğu şehirlerin bir bir yıkıldığı bu yerler viraneye dönmüştür. İçinde bulunduğumuz hafta boyunca yani 8 Aralık 2024 günü ise 60 yıllık kanlı diktatörlük çöktü.
Suriye, Braudel’in de belirttiği gibi, insanoğlunun
tarımsal hayata başladığı yerlerden biridir.
Günümüz Suriye toprakları üzerinde tarih boyunca Kenanlılar, İbraniler,
Aramiler, Hititler, Asurlular, Persler, Yunanlılar, Romalılar, Bizans, Emevi,
Abbasiler, Eyyubiler, Selçuklular, Haçlılar, Memluklular ve Osmanlılar olmak
üzere pek çok topluluk/devlet yer almıştır. Bununla birlikte Yahudilik,
Hıristiyanlık ve Müslümanlık gibi üç büyük dinin tarihi de yine
Suriye’de yer almıştır. Pek çok uygarlık katmanlarına sahip olan Suriye
toprakları savaş
öncesinde Dünya Miras Listesi’ne (WHL)dahil olan 6 alana sahip idi. Bu yerler
ve Dünya Miras Alanı’na dahil edilme tarihleri sıra ile; Busra Tarihi Kenti
(1980), Palmyra Antik Yerleşimi (1980), Halep Tarihi Kenti (1986),
CracdesChevaliers Şatosu ve Selahaddin Kalesi (2006), Kuzey Suriye’nin Antik Köyleri
(2011)dir.
Yaşanılan iç savaş sonucu 13 milyon insan yerlerinden
olmuş ülkelerini terk edip başka ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır. Yaklaşık
4 milyon Suriyeli ise Türkiye’ye göç etmiştir. Dünya üzerinde yönetilemez bir
krize dönüşen bu göçler sonucu çok büyük gayriinsani olaylara sebep olmuştur.
Savaşın ardından ise yıkılan şehirler ya bir daha oturulamaz ölçüde hasar
görmüş ya da tamamen yıkılmıştır. “Söz konusu yıkımlar; ateşli silahlarla
verilen zararlar, bombardıman, yağmalama, savaş nedeni ile izinsiz yerleşmeler,
izinsiz ve bilinçsiz kazılar, tarihi eser kaçakçılığı, şehir merkezlerinde
askeri amaçlarla kullanılan tarihi yapıların tahribi, çok ağır tonajlı askeri
araçların geçtiği yerlerdeki eserlere verdikleri zararlardır”. Tarihi özellikleri
hayli fazla olan ve kültürel mirasa sahip olan bu şehirler geri dönülmez hasar
alarak önümüzde durmaktadır. Çok
kültürlü ve çok katmanlı topraklara sahip olan Suriye adeta talan edilmiştir. “Humus Müzesi, Hama Müzesi, RakkaMüzesi,
Deyrüzzor Müzesi ve Halep Müzesi savaştan zarar görmüş ve müzelerdeki çok
önemli objeler kaçırılmıştır. Ülke genelinde
savaş nedeniyle mimari miras niteliği gösteren bütün dinlere ait ibadethaneler,
kamusal yapılar, kaleler, saraylar ve son derece önemli yaşama kültürlerini
içerisinde barındıran sivil mimarlık ürünü yapılar ortadan kalkmaktadır”.
Suriye’de can yakan iç savaşın
kayıplarının en çok ortaya çıktığı kentlerden birisi de Halep şehridir. MÖ
3000’li yıllara kadar uzanan tarihiyle çok önemli bir yerleşim bölgesi olan
Halep tarih boyunca ticaret ve üretim
merkezlerinden birisi olmuştur. Halep ticaret yolları üzerinde olması sebebi
ile çok gelişmiş üretim merkezi olması ile ün salmış bir şehir idi. Mimari
açıdan çok zengin bir yapıya sahip idi. Ama günümüz itibari Halep tüm tarihi
yapıları ile büyük zarar görmüştür. Halep Çarşısı’nın savaştan önce ve sonra
çekilen fotoğraflar durumun vahametini gözler önüne sermektedir. Ayrıca
yaklaşık bin yıl önce inşa edilmiş Emeviye Cami’si harap olmuş minaresi
yıkılmıştır.
“Kuzey Suriye’de yer alan Erken Hristiyan dönemine ait pek çok yapının yer aldığı, hala Hazreti İsa’nın dili olan
Aramice’yi konuşan kimselerin yaşadığı Malula (Maloula) köyü yakınlarındaki
kilise de tahrip olmuştur”. Farklı
uygarlıklara ev sahipliği yapmış Suriye’de ortaya çıkan yıkımın büyüklüğünü
yalnızca fotoğraflarla açıklamak mümkün değildir. Yıkımıngerçek boyutu, elbette
savaşın bittiği bugünden itibaren daha çok ortaya çıkacaktır
Suriye’nin yer aldığı Ortadoğu bölgesi, daha önce
1250-1260 yıllarında Moğol saldırılarıyla yaşadığı büyük yıkımın ardından
yüzyıllar içinde yenilenmişti; şimdi ise ne yazık ki, yeniden benzer bir yıkım
yaşamaktadır. Savaş, iç karışıklık ve göç halleri o coğrafyada uzun zaman
içindegelişmiş olan somut ve soyut tüm mirasın yitirilmesine yol açmıştır. “Yazının
genelinde mimari eserler üzerinden söz edilmekle birlikte, yitirilen yalnızca
mimari eserler değil; onlarla birlikte yaşayanların ürettiği soyut değerlerdir
de. Burada başta Suriyeliler olmak üzere bütün insanlığın ortak mirasının /
belleğinin kaybı sözkonusudur”.
8 Aralık 2024 itibari ile biten iç
savaş ardında kocaman bir yeniden yapılanma, yaraları sarma, sükûneti sağlama,
göçen insanların geri dönmesi sonucu yerleşimlerini oluşturma, mevcut kişilerin
evlerini onarma veya sahiplendirme vs gibi pek çok konu ile muhatap bir toplum
bırakmıştır. Peki, şimdi ne olacak sorusu gündeme gelmeye başlamıştır.
Gidenlerin ardından tutulan yaslar, virane olan şehirler, yaşanılan travmalar
sonucu oluşan psikoloji ile nasıl baş edilecek?
II. Dünya savaşı sonucu yerle bir olan Almanya ve atom bombasının atıldığı Japonya bu konuda tarihte kendini ispat etmiş başarılı ülkelerdir. Almanya ve Japonya’ nın çok kültürlü bir yapıya sahip olmaması, yekvücut olup ülkeleri için canını dişine takan insanlardan oluşması bu duruma büyük katkı sağlamıştır. Almanya yıllarca patates yiyerek yıkılan şehirlerini onarmış, kırılan onurunu bir kenara bırakarak yıllarca kendini işe adamış, fabrikalar kurmuş, dışarıdan göçmenler alarak iş gücünü arttırmış ve bugünkü dünya çapında en zengin ülkeler arasında yerini almıştır. Hatta yıkılan tarihi binaların bile daha sonra rekonstrüksiyonunu yani aynısını yeniden yapma eylemini gerçekleştirerek tarihi özelliklerini ve kültürel mirasını geri getirmeye çalışmıştır. Almanya ve Japonya’nın bu başarı hikâyelerinin altında neler yatmaktadır bunları ayrıca incelemek lazımdır.
Kaynak: Prof.Dr. Alidost Ertuğrul