Yahu, ne güzel memleketimiz var, her köşede bir deli, her sokakta bir mehdi! Şimdi de tutmuşlar, Mustafa Kemal Atatürk’ü mehdi ilan etmişler.
Evet, bildiğiniz Anafartalar’ın komutanı, Çankaya’nın rakı-leblebi üstadı, birdenbire Mehdi olmuş. Bir dostum anlattı, sosyal medyada uçuşuyor bu muhabbet: Paşa’nın ruhu, başka bedende aramızda dolaşıyormuş. Hadi oradan! Bastım kahkahayı, dedim, “Bu Dürzilik mi, Nusayrilik mi, yoksa yeni nesil bir saçmalık mı?” Neymiş, Mustafa Kemal mehdiymiş, ruhu bedenden bedene zıplıyormuş, arada bir husye kebabı yapıp keyfine bakıyormuş.
Bu memlekette mehdi bolluğu var. Eskiden her mahallenin bir delisi olurdu, şimdi her sokağın bir mehdisi var. Polis kayıtlarına göre, büyükşehirlerde mahalle başına en az bir mehdi düşüyormuş. Enflasyon, mehdi piyasasını da vurmuş anlaşılan.
Nusayriler, Hz. Ali'nin ruhunun bedenden bedene geçtiğine inanır da, bizim "aydınlanmış" kesim Atatürk'ün ruhunun göçebe olduğuna inanmaz mı? İnanır tabii! Hem de göğsünü gere gere...
E, naber? Deliler mehdiliğe soyunmuş, meydan da serserilere kalmış. Yakında her apartmana bir mesih, her asansöre bir peygamber düşer, benden söylemesi.
Zamanında bir tencereci vardı, hatırlarsınız. Balerin sapığı, manyağın önde gideni! O bile bu kadar uçmamıştı. Atatürk’ü 7’sinde hafız, 9’unda Abuzittin, 11’inde dünyayı kurtaran adam ilan etmişti. Biz de onunla epey dalga geçip husye kebabı yapmıştık. Ama mehdilik? Bu başka bir seviye! Tencereci nalları dikmeseydi, bu yarışta o da Atatürk’ü ilah ilan ederdi, hafazanallah!
Atalarımız boşuna dememiş, “Gelen gideni aratır.” O kadın düşkünü sapık manyağı çekemezken, şimdi bir de Mehdici Atatürkçüler türedi. Hayır, madem bu kadar kutsal, niye her sokağın başında salladığımız tespihe bir mehdi değiyor? Hani nerede bu ruhu dolaşan paşa?
Bakın, bu mehdilik muhabbeti tam bir facia. Ailesiz Alevilik, peygambersiz Müslümanlık derken, bir de başımıza “Atatürk mehdidir” çıktı. Zavallı Atatürk'ü her kalıba soktular. Kimi "bizimki solcuydu" dedi, kimi "liberal demokrattı" diye tutturdu. CHP'liler "rakı-leblebi sofrasının piri" ilan etti, muhafazakârlar "aslında namaz kılardı" diye diretiyor. Şimdi de mehdilik çıktı başımıza!
Ama gelin görün ki, ilk dönem Kemalistler, yani tabiinler, daha bir uçuktu. “Ka’be Arabın olsun, Çankaya bize yeter!” diye nara atar, “Sen tanrısın Mustafa Kemal!” şiirleri düzerlerdi. Keyifli adamlardı, ne yalan söyleyeyim. Uçuk kaçık laflar, mizahın dibine vururdu. Şimdi ne olmuş? Mustafa Kemal’i al, Yahudilik-Mecusilik karışımı bir mehdilik zırvasına sok! Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Jakoben, seküler, ateist, deist, hatunist arkadaşlar, siz ne ara bu kadar uçtunuz? Adamı kırk kalıba soktunuz, yetmedi, bir de mehdi yaptınız. Ayıp değil mi?
Bu gidişle yakında "Atatürk'ün gökte asılı ayakkabısı" diye bir kutsal emanet çıkarsa şaşırmayın. Her devrin meczubu, her dönemin istismarcısı, her kesimin fırsatçısı bir yerlerinden bir şey uyduruyor.
Bir Gardrop Atatürkçüsü koşuversin mozoleye, “Kral, ruhun aramızda geziyormuş, haberin olsun!” desin. Bakalım Paşa ne der? Muhtemelen bir kadeh rakı kaldırıp, “Yahu, bu memleketin delisi bitmez!” diye kahkaha atar. E, haklı. Malzeme bol, mizah, etle tırnak. İyisi mi, biz de John Benjamin Toshack’ımıza bakalım, iki gülümseyelim. Mehdiler, mesihler, serseriler… Hepsi bir arada, tam Türkiye klasiği!