Geçen hafta İstanbul’un lüks semtlerinden birinde, yüksek motor hacimli lüks bir otomobil satan bayiye yolum düştü. Köşede, takım elbiseli, belli ki üst düzey yönetici olan beyefendi, yüksek fiyata sahip aracının evraklarını imzalıyordu. Satış temsilcisi gülümseyerek, ‘Ödemenin %80'i nakit geldi’ diye fısıldadı yanındakine. Aracı alan kişi, ceketini giyerken, ‘ÖTV falan umurumda değil, sadece bir an önce teslim alayım’ diyordu.
Aynı anda kapıdan, bir taksici girdi. Yüzü asıktı. ‘Abi,’ dedi; “1 milyon 400 bin liralık, 1.4 motora sahip bir araba bakıyorum. Bankalar kredi vermiyor, verseler de faizden çıkamıyoruz. Bir araba alıp ekmeğimizi büyütmek istiyoruz, o da hayal oldu.”
Hikaye bitti.
Şimdi gazetecilik, sadece rakamları alt alta yazmak değildir. Rakamların bize ne anlattığını, o soğuk tabloların ardındaki sosyal gerçeği görmektir.
Otomotiv Distribütörleri ve Mobilite Derneği’nin açıkladığı son satış rakamları ise, bu ülkede toplumsal yarılmanın ne kadar derinleştiğini gün yüzüne çıkardı.
Eylül ayında 110 bin 302 adet gibi rekor bir satış gerçekleşti. Toplamda yılın ilk dokuz ayında da 927 bin 647 adete ulaştı.
Ne var bunda diyebilirsiniz.
Motor hacmine göre satış oranlarına baktığımızda gerçeği göreceğiz;
- Özel Tüketim Vergisi’nin (ÖTV) en yüksek dilimine giren, 2000 cc ve üzeri motor hacimli lüks otomobillerin satışı geçen seneye göre tam %24.3 oranında artış gösterdi. Yüksek vergi, parası olana adeta teğet geçmiş.
- Vatandaşın zar zor krediye ulaşıp almayı hayal ettiği, düşük hacimli 1600 cc altındaki otomobillerin satışları ise %18’i aşan oranlarda azaldı.
Piyasa hareketli olabilir, ancak bu hareketlilik zenginlikten besleniyor. Satışların %80’inin nakit yapıldığı bir ortamda, bu parayı nereden bulup, vergisini de umursamadan lüks araca yatıran zümre kimdir?
Bu tabloda net bir mesaj var: Devletin lüksü vergilendirme politikası, zenginlerin iştahını kesmeye yetmedi. Aksine, yüksek motorlu, yüksek ÖTV’li aracı almak, o gücü ve refahı sergilemenin bir nişanesi haline geldi.
Birileri vergi, faiz, kur dinlemezken, diğerleri de market fiyatı ile otomobil hayali arasında sıkışıp kaldı.
Ne derseniz, toplumsal yarılma derinleşecek mi? Yoksa kapanıp adalet yerini bulacak mı?