— Siyasetten pek anlamam efendim.

— O zaman niye konuşmak istiyorsun!

— Bir kerecik konuşmama müsaade eder misiniz?

— Zaten herkes siyaset konuşuyor ve yazıyor. Sen kültür, sanat ve edebiyat konuşup yazsana.

— Lakin yukarı mahalledekiler saf duruyorlar. Bir halt karıştırıyorlar gibi.

— Karıştırsınlar sana ne? Sen mahalle bekçisi veya muhtarı mısın? Ya da ihtiyar heyetinde misin?

— Hayır değilim efendim. Lakin bazen de mahalle havadisleri yazarım.

— Yazacak başka havadis yok mu mahallede?

— Var, var da! Ama bu havadis çok tatlı bir şey. Bir nevi bal gibi. Hem de zehirli olanından.

— Hasbünallah! Şu delinin zoruna bak.

— N'olursunuz! Bir kerecik yazmama müsaade edin. Söylediklerimi içimdeki acıya verin. Deli saçmasıdır deyin ve geçin.

— Bir kere hem de son kere!

— Teşekkür ederim. Efendim yenilik ve alternatif olma durumu her zaman hayra delil değildir. Bazen ümitleri kırıp şerre kapı açan hal oluverir. İnsan ihtiraslarının veya incinen duygularının esiri olduğunda aklını ve tefekkürünü hislerin peşine takıp bu fecaatin neticesini göremeyebilir. Çıktığı yumurtanın kabuğunu beğenmeyen civciv gibi olur. Eskinin bütün hukukunu kulak ardı eder. Yeninin heyecanıyla meçhule yelken açar.

— Ne demek istiyorsun. Yok alternatif, yok yeni oluşum, yok eskinin yok sayılması, yok eskinin kadirbilmez vefasızlığı!

— Demek istiyorum ki. İslami bir ruhla Anadolu'yu halk kurtardı fakat iktidara tek parti yerleşti. Hem de İttihat ve Terakki'nin en deforme haliyle.

İlk işleri varlık mücadelesi oldu. Varlıklarının devamı için muhalif olanları nasıl ekarte edeceklerini aşikare konuştular.

İktidarın mutlaka paylaşılacağını biliyorlardı. İktidarla kendilerini özdeştirip sürekli var olmanın hazzını ve zevkini yaşamak ve bunu sürekli hale getirmek için de ilk işleri kurumsallaşmak namına ülkenin ve iktidarın tek sahibin kendileri olduklarını rejimle özdeşleşip bir liderin arkasına sığınıp her şeyi meşru kılmakta gördüler. Halkın savaş ve sefaletle, cehalet ve direnmekle verdiği mücadeleyi kendilerine mal ettiler. Bu aymaz hale karşı çıkan kısık muhalif sesleri kıstılar. Sürekli iktidarda olmanın şımarıklığı ve uygulamaların keyfiliğiyle halkın mazisine dair ne varsa yok ettiler. Yenilik adına kendilerini koruyacak varlıklarının devamını meşru kılacak adımları cesurca attılar. Muhaliflerin kızgınlığına karşın sakin bir pişkinlikle ülkede taban tutmaya çalıştılar. Liderden güç devşirerek varlıklarını devam ettirmek için lideri kutsallaştırdılar. Bunu ülkenin temel prensipleri haline getirdiler. Rakiplerini daima rejim elden gidiyor, cumhuriyet elden gidiyor, devlet elden gidiyor, irtica geliyor sloganlarıyla ekarte ettiler.

Bu faşizan hal 24 yıl diktatoryal bir yönetim sergiledi. Halk tek tipleştirici ve ötekileştirici bu çileye ve eziyete dayandı. Bu kan emiciler yıllarca örselenerek idare edilen halkın içinden gelen sesin engellenemeyeceğini bildikleri için muhalefeti kendi iktidarlarının içinden çıkardılar. Bu hareketle bir taşla iki kuş vurdular. Evvela başarısızlıklarını perdelediler. İçlerinden çıkanların başarısıyla bütün başarısızlıklarının asıl nedeninin kendileri olduğunu unutturdular. İkincisi sürekli iktidarda kalmanın ve var olmanın yolunu açtılar. Bazen içe dönük eleştiri yaparak, lakin daima dışa dönük saldırılarda rejim koruyucusu, sistem kurucusu hatta cumhuriyetin koruyucusu gibi kendilerini konumlandırıpvelev daima muhalefette de olsalarvar olmanın mücadelesini verdiler. Bu kurnazlıklarıyla varlıklarını iktidarı ele geçirenlerin bir müddet sonra yıpranma ve iktidardan silinmesiyle sürdürdüler. Başarılarını iktidardakilerin başarısızlığı üzerine konumladılar. Bağnazlıklarının ve gelişmemişliklerinin çarelerini aramadılar az olsun benim olsun diyerek bugüne kadar geldi.

— Sadede gel efendi sadede. Bana ne bundan. Herkes biliyor onların ne mal olduklarını.

— Efendim bunların varlık sebebi olan yanlışlarının yaşama sebebi de olduğu görülemiyor. Bu ülkeye giydirdikleri deli gömleği olan Kemalizm kirli gömleğinin değiştirilemiyor. Trajik olansa, sürekli yeni veya alternatif oluşum adına ortaya çıkanların iktidar mücadelesi verirken varlık sebeplerini unutmaları ve ömürlerinin kısa olmasıdır. Yaşayan onlar, yaşayamayan onca trajik oluşumlardır.

Yanlış anlamayın efendim tabii ki onlar da yaşamalı. Lakin demokrasi, hak ve hürriyetin, emniyet ve huzurun bütün mahalelere gelmesini istiyorsak başkalarının da uzun ömürlü yaşaması şarttır.

— Buna onlar mı engel oluyor? Ne alaka!

Tabii ki. Eskilerin yaşaması için yenilik ve alternatiflik hep var olmalı. Ta ki ontolojik olarak yenilerin ömründen arta kalan eskilere ömür olsun.

— Nasıl?!

Bakınız! Onlar varlık sebeplerini tamamlayıp beli bir yaşta sabitlenir gibi oldular. Uzun bir zamandır sadece çoğunluğu kaybetmediler aynı zamanda azınlıkta kaldılar. Ne kadar yaşarlar bilmiyorum. Bir şeyi çok iyi yapıklarını görüyorum. Konumlarını korumak için yenilik ve alternatifliğin cazibesini iktidar ve iktidardakilerin ateşini sürekli harlayarak kışkırtmaya çalışıyorlar.

Halbuki efendim her yeni, aile gibi vefa gösterilmesi gereken ahdi atikvari bir oluşumdur. Ailedeki nazlanmalar veya vazife değişimleri hemen yeniliğe bir arayış kapısı aratmamalıdır. Boşanma hadisesi yerine eleştirel yaklaşımla boşalma gerçekleşmelidir. Bu eleştirel düşünme ile o aile asırlık çınar gibi yaşamalıdır. Tabii ki öncekilere benzememeli ama yeniler gibi de on veya yirmi yılda ömrünü tamamlamamalıdır.

Hasılıkelam efendim neredeyse 100 yıldır bizi yönetmeye talip olanlar ya varlık mücadelesi veriyorlar ya da iktidar. Bu memlekette artık hem varlık hem de iktidar mücadelesini verenler yaşasın diyoruz.

Neyse efendim yenilik karşısında bir eski duruş sergiledik belki. Bunu içimizin acımasına verin. Bilmeyen birisinin konuşması olarak algılayın.

— Bence de! Bence de!