0
Son cümlede yazacağımızı baştan söyleyelim, 'Beylerrr, bizde size teslim edecek ne Başkann ne de ülke de var' !!!! Türkiye'de bir süredir medyada yer alan haberlere göre, Türkiye ve Erdoğan'ı hedef alan 'darbe yapılacak' açıklamaları yapılıyor/yapıldı. Erdoğan'ın, son ABD gezisi de birazda bu tehditlerin gölgesinde geçti.
Gazeteci, Rasim Ozan Kütahyalı da bu söylentilerin arka planında yaşanan gelişmeleri bir yazısında vurgulamıştı. Kütahyalı açıklamasında ''Fethullahçı örgütün bu Rus uçağı operasyonu Türkiye'ye ciddi zararlar vererek yalnızlaşmayı artırdı. F-16 pilotlarının bile en az yüzde 50'sinin Fethullahçı olduğuna dair çok sağlam raporlar var.'' şeklinde ifade etmiş, Genelkurmay'da, sert bir açıklamayla tepki göstererek, Kütahyalı hakkında suç duyurusunda bulunmuştu.
Oysa askerler, Türkiye'de yaptıkları askeri darbeler, muhtıralar ve post-modern darbe yaşatmış, minimum Türkiye'yi 20 yıl geri atmışlardı. Geçmişten ders almadıkları yetmiyormuş gibi hala aynı kafada takıldıkları anlaşılıyor. (Zaten, hata sivillerde. Askerlerin 150 yıllık alışkanlıklarının 10 yılda değişeceğini sanıyorlar) Hadi Rasim Ozan'ın yazdıklarını kabul etmiyorsunuz. Anladık. ABD'li Ortadoğu Uzmanı ve Pentagon'da akademisyenlik yapan Michael Rubin'in Türkiye'de 'Askeri darbe olasılığının' yüksek olduğu açıklamasına ne diyeceksiniz? Genelkurmay, darbe söylentilerini bir gazeteciye dava açarak değil, bilakis bu iddiaların peşine düşerek, kurum içinde mücadele etmeli.
Şunu bir kenara koyalım. Askerler, Türkiye'de yönetsel ve siyasi işler için, ne zaman sorumluluk alıyorsa, ülkenin geleceğini yok etmiştir. Örneğin, 1960 ve 1980 darbeleri gibi. 20 yy.'da CIA, dolayısıyla ABD istemediği yönetimleri askeri darbelerle alaşağı ettiler. Tıpkı Şili'de Salvador Allende, İran'da Musaddık...vs. yüzlerce ülkeden örnek sayabiliriz. Daha marazi olan ise, ülkenin güvenliğinden sorumlu olan silahlı kuvvetlerin, kendi ülkesine düzenlenen operasyonlarda en kullanışlı aparat olmasıdır.
Hatt-ı zatında gelişmekte olan ülkelerin bazılarında, askerlerin görünürlüğü yeniden artmaya başladı. Örneğin, Brezilya'nın gelmiş-geçmiş en başarılı Cumhurbaşkanı Lula da Silva ve halen görevde olan Dilma Rouseff ile ilgili isnat edilen yolsuzluk soruşturmasını, Albay Adilson Moreira araştıracak. Benzer durum Venezuela'da da söz konusu. Askerler hükümet ile muhalefet arasında hakem rolünü üstlendi. Zaten, Mısır'da gıcır gıcır bir darbeci görevde. Asya'da, Çin'le yakın işbirliğinde olduğu için benzer bir durum Tayland'da yaşanmıştı.
Gerçi darbe iddialarına Genelkurmay sert tepki göstermiş, Başbakanımız Ahmet Davutoğlu ve Cumhurbaşkanımız R.Tayyip Erdoğan'da bu açıklamaları olumlamıştı.Ancak, 20 yy'da askeri darbeler yerini, 21 yy'da justokratik darbeye bıraktı. Görüldüğü üzere CIA'nın manipülasyonları Brezilya, Türkiye, Arjantin ve Venezuela'da başarısız olunca, eski yöntemler kaçınılmaz hal alıyor.
İnsan hakları, demokrasi, çevre sorunu, kadın hakları, yolsuzluk, asayiş...vs bahanelerin üstüne ekonomik manipülasyonla darbeye meşru ortam hazırlanıyor. CIA, benzer hadiseleri son üç yılda birçok ülkede gerçekleştirdi. Son dönem uygulamalarda hukuk ve sosyal medya, en önemli vurucu güç olurken, halkın menfaatlerini gözeten hükümet/iktidarlar, son olarak askeri darbe veya suikast yöntemlerine maruz kalıyor. Bu bağlamda Türkiye gibi Türk-Kürt, Alevi-Sünni..v.s birçok kırılgan sosyolojiye sahip bir ülke, tamda kaos ortamları için kullanışlı hale gelebiliyor. Bu bağlamda PKK'lıların hendekleri, İŞİD'in saldırıları üzerine birde ekonomik bir kriz yaşanırsa; Oh!. mis gibi darbe ortamı sağlanmış olacak. Yanına bir-iki alevi-sünni gerilimini tırmandıran olay, Kürt meselesi de zaten sıcak.. Gel de şimdi darbe yapma!!!
Kim bilir CIA, darbecilere nasıl bir ekonomik vaat de bulundu??
İmkansız diyenler, 1980-1960 darbeleri, 28 Şubat post-modern ve E-Muhtıra'ya baksınlar
Toparlayacak olursak, darbe dedikodusunun arkasında Fettullahçı, Alevi, Kemalist veya Ergenekoncu kim var, bilmiyorum ama 'Ateş olamayan yerden, duman çıkmaz' sözünden yola çıkarak, askerlerin sesli homurdanmaları söz konusu. Bu bağlamda Uluslararası sistemde yaşananları da göz önüne aldığımızda bir dedikodudan daha fazla anlamlar taşıdığı ortada.
Açıkçası askerlerin homurdanmaları, zıplamaları, zırvalamaları... otursunlar oturduğu yerde. Ülkenin geçtiği hassas dönemi de düşünerek daha fazla eşelemeyeceğim. Darbeyle uğraşacağınıza biraz, O kafanızı siber-terörizm, bio-terörizm, gıda güvenliği...vb post-modern tehditlere kafa yorsanız ülkece, memnun oluruz. Kamuoyunda çıkan yorumlar ve Hüseyin Gülerce'nin yazısını da dikkate aldığımızda Paralel yapıya mensup askerlerin, bu söylentilerin temelini oluşturduğu yönünde. Genelkurmay'ın hala bu kadar meseleden sonra fiilen müdahil ol(a)mamasını anlamıyorum.
Bu köşeden 'darbe sever sersemleri', uyarıyorum.
Bu ülkenin başına bela mısınız?
Aklınızı başınıza alın. CIA'nın uşaklığını yapmayın.!!