2018 Aralık'tan beri ekmek zamları, özgürlük ve yönetim karşıtlığı protestoları ile başlayan gösteriler, Sudan'da bir süredir devam ediyordu. Hükümet İnternet erişimini ve sosyal medya ağlarını rutin olarak engelledi ve medyayı sansürledi. Gazetelerin basımdan önce makalelerini incelemesi için göndermelerini bile istedi. Al Maidan, Akhbar al-Watan ve Al-Baath gibi bazı gazeteler Ocak ayından bu yana 70 günden fazla bir süredir sokaklarda bulunuyor.

Ana muhalefet Umma Partisi genel başkan yardımcısı Mariam Sadık El Mehdi'nin (ve 1989'da görevdeki Beşir'in görevden aldığı başbakanın kızı) ve Umma'nın Omdurman'daki genel merkezinin önünde gösteri yaparken çok sayıda tutuklama oldu.Bu durum siyasi rahatsızlığı daha da arttırdı. El Beşir, bir yıllık olağanüstü hal durumunu açıkladı ve valilerini ve bakanlar kurulunu askerlerden oluşturan yeni bir kabine kurdu. Bu baskıların dışında İşsizlik, yükselen enflasyon ve yaşam koşullarını dayanılmaz kılan döviz ve nakde erişim konusunda yükselen eleştiriler, her şeyden önce, El Beşir'in yönetimini hedef alıyor. Hepsi anayasa değişikliği talep ediyor ve El Beşir'in gitmesini istiyor. Ancak bu, son 30 yıldaki politikalarına karşın Darfur ve Güney Sudan'da gerçekleşen savaşların siyasi bir yüzleşmesi olabilir. Elbette El Beşir'de gitmek istemiyor. Ciddi bir direnç gösterse de; Sudan'a hiçbir şey vermedi.

El-Beşir'e yönelik dikkat çeken ilginç bir ayrıntı da kadınların protesto gösterilerin ön taraflarında yer almasıydı. Sudan mahkemeleri, 9 kadın protestocuyu kirpik cezasına çarptırdı. El Beşir, Dünya Kadınlar Günü için 150 kadın göstericinin serbest bırakılmasını emretti. Bu kararnameden sonra iki kadın üniversite öğrencisini bir hükümet karşıtı mitingine katılmaktan 6 ay hapis cezasına çarptırdı. Ana muhalefetin kadın genel başkan yardımcısının tutuklanmasını anımsadığımızda; kadınlar bu gösterilerin ön planında yer alıyor.

Hükümet, sorunların ekonomik olduğunu ve 20 yıllık ABD ambargosu ve 2011 yılında petrol zengini Güney Sudan'dan ayrılmasından kaynaklandığını iddia ediyor. Çaresizce Abu Dabi'den alınan krediler, diğer uluslararası yatırımlar, karaborsa döviz işlemlerinin sona ermesi ve Güney Sudan'la petrolün üretimini Sudan yoluyla denizaşırı pazarlara geçişini başlatacak bir anlaşma yapmak istiyor. Sudan nüfusunun en az yüzde 80'i günde 1 ABD Doları'nın altında yaşıyor. Yaklaşık 2.47 milyon çocuk yetersiz beslenmesinden muzdarip. Sudan'da yaşayan tahmini 1,2 milyon mülteci ve sığınmacı var.

Türkiye, Sudan politikası ciddi bir duygusal boşluk yaşıyor.Nitelikli bilgi akışı sağlanmadığı gibi analiz yeteneğinde sınıfta kaldık. Bunun en önemli sorumlusu Sudan'daki Türk Misyonlarıdır. Evet Sudan'la ilgili bilgiye sahibiz ama analiz ve gelecek öngörüsünü iyi yapamadık.-Gerçi halende geç kalmış sayılmayız- Halkın nitelikli tepkilerini Beşir üzerinden okuyarak hata yapıyoruz. Bugüne kadar Türkiye, El-Beşir'i destekledi. Çünkü sisteme sahip, çalışalım dendi. Erdoğan her tülü politik ve uluslararası riskleri omuzladı.Açıkçası doğrusunu da yaptı. Fakat koşullar değişti. El Beşir artık gitmeli. ABD+İsrail desteği olmadan Sudan'ı 30 yıl zaten yönetemezdi. Munih Güvenlik Konferansında, ABD'nin Sudan istihbarat başkanına, yönetim değişikliği için göz kırptığını biliyoruz.

Sudan'da bir enkaz var. Bu yüzden de desteklenmesi veya karşı çıkılmasından ziyade,Türkiye 'müzakareci bir rol alıp, süreci yönetmeli. Özellikle Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın işaret edeceği politik figürü statüko ve muhalefete kabul ettirebilir. Halk nezlinde karşılığı minimize olmuş bir ABD İsrail destekli lideri desteklemek realist ve idealist bir politika değildir.

Elbette Mısır BAE ve Suud'un Türkiye düşmanlığı üzerinden bir dengeleme yapıyoruz ama El-Beşir'e uygulanan ambargo olmasa; Sisi, Selman ve diğerlerinden farklı Erdoğan ve Türkiye'ye davranmayacağını biliyoruz. Dolayısıyla Kritik soru, bağımsız bir politik stratejinin geliştirilmesi mi? Veya bir statükocu liderliğin oluşturulması mı?