Bu yıl 55.si düzenlenen dünyanın önemli platformlarından Münih Güvenlik Konferansı (MSC 2019) sona erdi. Kısaca 'Güvenlik Politikalarının Davos'u olmayı vaat ediyor. Bu yılda MSC'de önemli konular tartışıldı.

Ancak hiçbir toplantı dönemi bu kadar kaotik, parçalanmış ve hızla parçalanan ve felakete doğru giden bir dünya düzeninin 'hedefsiz ve çözüm odağından uzak' olmamıştır herhalde. Daha enteresan olan ise; toplantıların gidişatı ve açıklamaları dikkatle izlediğinizde 20. yy iki adet dünya savaşına sahne olmuşsa da; -olası- bir 21.yy üçüncü dünya savaşının daha şiddetli ve daha kanlı olacağının çatışma/gerginlik bölgelerindeki artan tansiyon, bir kanıt gözükse de; konferansa katılan devlet adamları ve ilgililer ile uluslararası medyaya açıklama yapanlar bu durumu hiç gizlemediler bile. Özellikle Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması'nın (INF) bozulması, NATO ve AB ittifaklarının geleceği ve ortaklar arasındaki güvensizlik konuları, bu itilafların görünen kanıtları. Yani kartlar açık, pozisyonlar büyük orandan alınmış, neredeyse ilk fitili kimin ateşleyeceği bekleniyor. Egemen devletler artık müttefik değil, rakip ve hatta birbirlerine karşı düşman durumundalar.

Toplantının önemli konuları: Orta menzilli füzelerin yasaklanmasını öngören Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması'nın (INF) bozulması riski nedeniyle dünya, yeni bir nükleer silahlanma yarışının arifesinde bulunması. BREXIT ve AB'nin geleceği, yükselen sağ ve popülizm. Batı, İran konusunda izlenecek ortak bir yolu yeniden bulabilecek mi? Transatlantik ittifakın geleceği toplantının önemli konularıydı. Münih Güvenlik Konferansı 1963'te, soğuk savaş yıllarında NATO üyesi ülkelerin buluşması şeklinde ortaya çıktı. 1990'lı yılların sonlarından bu yana toplantı giderek daha geniş kapsamlı hal aldı; önce Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine, daha sonraları dünyanın her yerinden gelen konuklara açıldı. Yani güvenliğin -geniş anlamda- günümüzde generaller çevre korumacılarla, demokratlar otokratlarla yan yana oturuyor. Bu, bir yandan ateşli tartışmalara yol açarken, öte yandan da kameraların olmadığı bir ortamda iletişim kurma şansı sunuyor.

Ancak, bu yıl ki toplantı, diğer toplantılar kadar sempatik değildi. Dünya çapında benzeri görülmemiş ölçekte ve hızda radikal ve dramatik değişimler yaşıyoruz. Dünya düzeni bu temel değişimler için hazırlıksız. NATO'nun Rusya ile yüzleşmesinin yanı sıra ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı, NATO'nun içindeki çatışmalar, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence tarafından ABD ile Almanya ve diğer Avrupalı ​​güçler arasındaki keskin farklılıkları ortaya koyması. Pence'in doğrudan, İsrail, Polonya ve bir dizi Arap ülkesiyle İran'a karşı savaş açmak için Varşova'da ittifak oluşturması. ABD'nin Caracas ve Tahran'da rejim değişikliğine hazırlanması tartışılan konulardı.

İster beğenin, ister beğenmeyelim, Almanya ve Avrupa, bu rekabet mücadelesinin bir parçası ve tarafsız değil. Merkel'in toplantı da 'çok taraflılık vurgusu' yapması, özellikle İngiltere ve Almanya'nın ekonomik ve jeo-stratejik çıkarlarını acımasızca sürdürme niyetinde oldukları gerçeğini gizleyemez. Büyük güçler arasındaki rekabetin geri dönmesi, yeni güvenlik ortamının en belirgin özelliğidir. Bu bağlamda 55. Münih güvenlik konferansı, maskeli balonun sona erdiğini gösteren önemli bir kırılmadır.

Sadece bir Avrupa ordusu ve 'ortak silah politikası' fikri, Avrupa geleceğinin en kritik meselesidir. Transatlantik ülkeleri, gerilimler yüzünden ABD Başkanı Donald Trump'ı bireysel olarak suçlarken; Trump sonrası dönem de, Trump öncesi döneme geri dönüş olmayacağı aşikar. Çünkü, statüko dün, Avrupa'nın güvenliğinin ABD tarafından güvence altına alınmasını istiyordu. Ancak bugün istemiyor. Birbirlerine karşı iki dünya savaşı yapan ABD ile Almanya arasındaki keskin çatışmalara, Avrupa ülkeleri de eşlik ediyor. Fransa ile İtalya arasındaki gergin ilişkiler, Almanya ile Fransa arasındaki ilişkilere kıyasla oldukça soğuk. Dolayısıyla dünya Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla sona erdiğini iddia eden, 20. yüzyılın bitmemiş sorunları kaldığı yerden devam ederken, 21.yy başında insanlığın karşısına çıkan merkezi ekonomik, sosyal ve politik çelişkiler de, aslen, 20.yy başında karşılaştığı şeylerle aynı.