İstanbul’u çocukluğundan beri adım adım gezen, kendi deyimi ile ‘şıpıdık terlik’ ile 10 yaşında İstanbul sokaklarını gezmeye başlayan İstanbul Seyyahı Fahri Sarrafoğlu ile “İstanbul ve diplomasi, sefirlik, sefaretler, Osmanlı sefirleri üzerine konuştuk.

DİPLOMASİ BİR MEDENİYET GÖSTERGESİDİR

Osmanlı döneminde İstanbul’da elçilik, sefirlik kültürü nasıldı?

Osmanlı’da ilk dönemlere baktığımızda kurumsallaşmış dışişleri bulunmamaktaydı, bu işler ile görevli ‘’akil kişiler’ ’vardı. Ömer Seyfettin’in ‘’Pembe İncili kaftan’’ hikâyesinde olduğu gibi belli dönemlerde, belirli kişiler durumun önemine göre sefir olarak atanırdı. Bunlar gittikleri ülkede bizzat Sultanı, tahtta oturan kimse onu temsil ederlerdi. Ve bunu da Osmanlı arifaneliği ve feraseti ile gayet güzel yaparlardı. Bu konuda merhum tarihçi Prof. Halil İnalçık Hocamızın eserlerinde bunu görebiliriz.

Peki, yakın dönemlerde de böyle özel elçiler oldu mu?

Elbette, bir örnek verecek olursak Merhum Prof. Nevzat Yalçıntaş hocamız Merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in özel yetkilendirilmiş büyükelçisi olarak Suudi Arabistan Krallığı'na gitmişti. Ve çok başarılı bir görev yapıp, Türk vatandaşlarının idamını önlemişti.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde büyükelçilerin ziyaretleri nasıldı?

Osmanlı İmparatorluğu’nda diplomasi, sadece devletlerarası bir zorunluluk değil, imparatorluğun gücünü, itibarını, medeniyetini göstermek için araçtı. İstanbul’a gelen elçiler “sefir” olarak anılırdı, padişahın huzuruna kabul edilmeden önce uzun hazırlık süreci yaşanırdı. Topkapı Sarayı’ndaki kabul törenleri ihtişamlı olur, elçilerin getirdiği hediyeler büyük bir özenle sergilenirdi. Bu hediyeler bir nezaket jesti olmanın ötesinde, karşı tarafın Osmanlı’ya saygısının göstergesi kabul edilirdi.

Sefirler, genellikle İstanbul’a vardıklarında Galata veya Pera’daki hanlarda ağırlanır, ardından Boğaziçi kıyısındaki konaklara yerleştirilirdi. Onlara mihmandarlar eşlik eder, hem güvenlikleri sağlanır hem de Osmanlı geleneklerine uygun hareket etmeleri temin edilirdi. Diplomasi, Osmanlı’da her zaman bir nezaket, saygı ve tören meselesi olarak görülürdü.

DİPLOMASİ SAHNESİ OLARAK İSTANBUL

Sefirlerinin İstanbul’a geldiklerinde ne gibi karşılama ve törenler olur, hangi gelenekler izlenirdi?

Genellikle elçiler Ulufe döneminde (yeniçerilerin üç ayda bir aldığı maaş dönemi) kabul edilirlerdi ki askerin geçişi ve ihtişam görülsün. İstanbul, başlı başına bir diplomasi sahnesiydi. Elçiler Galata’ya gelir, ardından Haliç üzerinden saraya götürülürdü veya Çemberlitaş'ın karşıda şimdilerde iş merkezi olan ‘’Elçiler han’’da beklerdi. Topkapı Sarayı’nda Arz Odası, diplomatik ilişkilerin merkeziydi. Burada elçi, padişaha takdim edilir, devletin büyüklüğünü hissettiren protokol içinde görüşme yapılırdı. Bu odalara ek olarak “süfera salonlarını” belirtmeden geçmeyelim. Ayrıca, Boğaz kıyısındaki yalılar, elçilik heyetlerinin konaklaması için kullanılırdı. Bu mekânlar sadece konaklama değil, diplomatik ilişkilerin şekillendiği yerlerdi.

ELÇİLERİN MEKÂNLARI, MEKÂNLARIN ELÇİLERİ

Osmanlı döneminde, Cumhuriyet döneminde sefirler ve elçiler ile özdeşleştirilen mekânlar nerelerdi?

3. Mehmet döneminde kurumsallaşma başladığını söyleyebiliriz. Ciddi bir ekol oluşmaya başladı. Fatih’te Gazanfer Ağa Medresesi sadece hariciyeci, 7-8 dil bilen kişiler yetiştiren bir medrese haline geldi. Cumhuriyetin ilanı ile diplomasi kültüründe devamlılık ve değişim yaşandı. Ankara’nın başkent olmasıyla birlikte elçilikler yavaş yavaş Ankara’ya taşındı, fakat İstanbul uzun yıllar diplomatik hayatın cazibe merkezi olmayı sürdürdü. Pera’daki elçilik binaları, Boğaz’daki tarihi yalılar, ikamet, davet mekânı olmaya devam etti. Cumhuriyet döneminde elçiler, Ankara Palas’da ağırlandı. İstanbul’da ise Beyoğlu’nun tiyatroları, kulüpleri ve kültürel mekânları diplomatların şehri tanımaları, aydın çevrelerle kaynaşmaları için önemliydi.

SEYİRCİ DEĞİL SAHNENİN KENDİSİ İSTANBUL

İstanbul diplomasi alanında sadece ev sahipliği değil diplomatik üsluba kendi kimyasından katkı yapıyor diyebilir miyiz?

İstanbul, jeopolitik konumu nedeniyle yüzyıllar boyunca uluslararası diplomasinin en kritik merkezlerinden oldu. Doğu ve Batı’ya açılan kapı olarak Osmanlı’nın gücünü simgeliyordu. Boğaz hâkimiyeti, Osmanlı’nın dünya siyasetinde ağırlığını artırıyordu. Cumhuriyet döneminde İstanbul, birçok uluslararası zirveye, NATO toplantılarına, kültürel foruma ev sahipliği yaparak rolünü sürdürmeye devam ediyor. Bugünkü diplomasimiz bu derin mirastan besleniyor. Protokol ciddiyetinden misafirperverliğe, kültürel etkinliklerden hediyelere kadar birçok unsur hâlâ yaşatılıyor. Türkiye’nin uluslararası toplantılara ev sahipliği yaparken gösterdiği organizasyon kabiliyeti, Osmanlı’dan gelen tecrübeyle birleşiyor. Bu tarihî kimliğimizi koruyarak çağdaş dünyada güçlü aktör kılıyor bizi.

SOSYAL HAYATTA ELÇİLERİN ROLÜ

Elçiler İstanbul’un sosyal hayatında nasıl bir rol oynuyordu?

Osmanlı döneminde elçiler, İstanbul’un sosyal hayatında gözlemciydi. Çarşıları gezer, camileri, sarayları ziyaret eder, gördüklerini rapor ederlerdi. Cumhuriyet döneminde bu daha katılımcı hâle geldi. Diplomatlar Türk aydınlarıyla buluşur, davetler verir, şehirdeki sosyal-kültürel hayata renk katarlardı. Bu, halklar arası ilişkilerin gelişmesine zemin hazırlıyordu.

Tarihimiz boyunca önemli ve sizlere ilham olmuş sefir ve büyükelçilerimizden isimler isteyebilir miyiz sizlerden?

Elbette sefirimiz 28.Mehmed Çelebi ve oğlu Said Efendi’den ilkler olarak bahsedebiliriz. Osmanlı dönemi devlet adamları yetiştirilme tarzı mezun olduklarında her birisi diplomat adayı olarak karşımıza çıkmakta. Cumhuriyet’in ilk dönemlerine Hüsrev Gerede’den bahsetmek ile birlikte yazar olarak bilinen fakat ‘’Zoraki Diplomat’’ ile Yakup Kadri’ye değinmeden geçmeyelim. Afganistan'da annesi, babası çağırmasına rağmen görevi başında kalan ve sonrasında şehit edilen Elçi Abdurrahman Peşaveri, Azerbaycan’ın suikaste uğrayan Türkiye büyükelçisi Behbud Han Cevanşir’in isimleri unutulmamalı.

ULUSLARASI İLİŞKİLER ÖĞRENCİLERİNİN ZİYARET ETMESİ GEREKEN MEKÂNLAR

Son olarak İstanbul’da sefirler ve büyükelçilerle ilgili bizim bizzat ziyaret etmemizi önerdiğiniz yerler var mı? İstanbul’da mutlaka şuraya gidin dediğiniz yerler var mı?

Elbette ki, şöyle sıraya koyabiliriz. 1- Kanuni Sultan Süleyman Elçi Olarak Gönderdi Kellesi Geldi

Kanuni Sultan Süleyman, tahta geçtiğini haber vermek üzere Macaristan Kralı II. Lajos’a gönderdiği Behram Çavuş, kaynaklara göre kral tarafından hakaret gördü, alıkonuldu veya öldürüldü. Sultan Süleyman’ın, Osmanlı tahtına geçtiği günlerde Macaristan, Osmanlı sınır kasabalarını rahatsız ediyordu… Hem buna bir son vermesini istemek, hem de padişah değişikliğini Macaristan’a haber vermek üzere, Behram Çavuş isimli gözünü budaktan, sözünü dudaktan sakınmayan bir elçi gönderildi… Fakat elçi Behram çavuş, Macarların hakaretine uğradı. İşkenceyle öldürüldü… Bunun üzerine Kanuni, derhâl Avrupa'nın kapısı sayılan Belgrad Seferi’ne çıktı. Önceden iki defa kuşatılmış, fethedilememişti… Karadan ve Tuna nehrinden şehri sıkı kuşatmaya alan kanuni, 1521’de fethetti. Camii ve türbesini ziyaret edebilirsiniz.

2. Bizans İmparatorunun Zindana Attırdığı Büyükelçi, İstanbul'da sahabeleri biliriz, İstanbul’un fethine katılmış gazileri, şehitleri biliriz. Ama İstanbul’da bir türbe var ki bu yıllardır sizlerden ziyaret ve Fatiha bekler. İsmi Cafer El Mansur’dur. Halife Harun Reşit’in İstanbul’a gönderdiği büyükelçisidir. Görevi İstanbul’da bulunan Müslümanların akıbetini araştırmak, takip etmek, onların hakkını savunmaktır. O yıllarda Kocamustafapaşa’da da bir Müslüman Mahallesi bulunuyordu. Gel gelelim elçiye zeval olmaz diye bilirken dönemin Bizans İmparatoru elçiyi bu zindana attırdı ve sonra da zehirletti.

3. İstiklal Madalyalı Diplomat, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin çok yönlü şahsiyetlerinden biri, askerliğiyle cephelerde, diplomasisiyle masalarda vatan mücadelesi veren bir kahraman Hüsrev Gerede. Atatürk’ün Samsun’a çıkan kadrosunda yer alan bu cesur subay, Milli Mücadele’nin kalemini kılıcı kadar keskin bir zekâyla kullanan isimlerdendi. Balkanlar’dan Uzakdoğu’ya uzanan diplomatik kariyeriyle Türkiye’nin sınırlarını aşan bir vizyoner, devrimlerin sadık bir neferiydi. İstiklal Madalyalı bu mücadele adamı, sadece savaş meydanlarında değil, kültür ve diplomasi cephesinde de unutulmaz ilklere imza attı. İşte ‘ateş parçası bir Subayın, Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli köşe taşlarında izi olan Hüsrev Bey’dir.

4. Hindistan’dan Gelen Yardım Ateşi, Balkan Savaşları’nda Hindistan’dan Osmanlı Ordusu’na yardım için geldi. Savaştan sonra vatanına dönmeyip Osmanlı Ordusu’nda subay oldu. Anadolu Ajansı’nın ilk personeli, TBMM’nin ilk büyükelçisi oldu. Eve dönmesi için kendisine yalvaran annesine “Anadolu işgal altındayken dönemem!” diyerek izin istedi. Abdurrahman Peşaveri onun da mezarı Maçka Parkının karşısındadır.

5. Ve İstanbul’da Yabancı Ülke Bahçeleri, JAPON BAHCESİ: Baltalimanı Japon Bahçesi, 1972 yılında kardeş şehir anlaşması sağlayan İstanbul ve Shimonoseki’nin işbirliğiyle ‘2003 Japonya’da Türkiye Yılı’nın kutlanması sebebi ile kurulmuştur.

ABD, Türk Gücünün farkında
ABD, Türk Gücünün farkında
İçeriği Görüntüle

Foto (1)-4

6.Fransız Sarayı Bahçesi: Fransız Sarayı, geçmişin Osmanlı İmparatorluğu ve günümüzün Türkiye’si ile aralarında neredeyse 500 yıllık diplomatik ilişkileri temsilin en önemli örneklerden. Fransız mimar Pierre-Leonard Laurécisque’in burjuva mimarisi tarzında tasarladığı sarayın inşası, Kral Louis Philippe’in tahttan inmesinden bir yıl önce 1847’de tamamlanmış. Son Osmanlı Fransız Büyükelçisi’nin eşi Gabrielle Bompard için son halife Abdülmecid tarafından yaptırılan çeşme de bahçeyi güzelleştiren unsurlardan biri olarak göze çarpıyor.

7.Filistin Bahçesi: Eski AB Bakanı ve Baş müzakereci Egemen Bağış ve Filistin Dayanışma Derneği’nin (FİDDER), AK Parti Dış İlişkiler Başkanlığı’nın katkılarıyla Topkapı Kültür Parkı’nda oluşturuldu. Mini de olsa bahçede Filistin’e olan destek ve Mavi Marmara’da şehit olan 9 vatandaşımızın anısı yaşatılıyor.

8.Alman Askeri Mezarlığı Ve Bahçesi: Tarabya sırtlarındaki Alman Askeri Mezarlığı, başta Çanakkale olmak üzere Birinci ve İkinci Dünya savaşlarında ölen 697 Alman askerinin ebedi istirahatgahıdır.

9.Hollanda Sarayı Ve Bahçesi: Hollanda Sarayı 1858 yılında, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilk Hollandalı temsilci Cornelis Haga’nın oturduğu evin bulunduğu yere yapılmıştır. Konsolosluk bahçesi, İstanbul Beyoğlu’nda, İstiklal Caddesi üzerinde bir vaha adeta.

Kaynak: FEVZİ AKARGÜL