Kurulduğu tarihten bu yana yeryüzünde hep kaos çıkaran ABD, Gazze’de İsrail’in emrinde zulme ve suça ortak olmaya devam ediyor.

Dünyada geniş çaplı bir anket yapılsa, zannediyorum şu anda bütün insanların en çok nefret ettiği ülke ABD çıkar. Zira kurulduğu tarihten bu yana dünyanın başına bela olan, pek çok ülkedeki darbenin hamisi, kışkırtıcısı ve ortağı olan bu emperyalist ülke, Afganistan, Irak ve Suriye’den kovulduğu hâlde burnunu Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarından çekmiyor. Dünyaya ‘barış’ getireceği iddiası ile ABD’de başkanlık koltuğuna çöken Trump, daha şimdiden, ayağının tozuyla sağa sola tehditler yağdırmaya, başta Kanada olmak üzere komşu ülkeleri işgal edeceğini duyurarak tepki çekmeye başladı. Şüphesiz ‘şaka’ gibi görülen bu ucube başkanın son sözleri, bardağı taşıran son damla oldu. Adam 1,5 yıldır desteklediği İsrail terör örgütünün yaptığı soykırıma karşı çıkacağına aksine bu konuda katil Netanyahu’yu daha fazla katliam yapması için âdeta teşvik ediyor, açıkçası kışkırtıyor.

Emlakçı Trump’un Ahlaksızlığı

Artık adı bir devlet adamı olarak değil bir ‘emlakçı’ ve ‘turizmci’ olarak anılmaya başlanan bu sözde başkan, son olarak akıllara ziyan bir açıklama yaptı ve “Gazze’yi istiyorum” zırvasında bulundu. Neymiş, ABD olarak orayı imar edip turizme açacaklarmış. Ahlaksız adam, babasının mülküymüş veya dedesinden kalmış bir tarlaymış gibi görüyor Gazze’yi… Asırlardan beri Haçlılara direnen, Yahudilerle mücadele eden, 1948 yılından beri İsrail terör örgütü devletçiğini tanımayan şanlı Filistinlilerin vatanını yok farz ediyor ve şu anda Gazzeli Müslüman Filistinlileri Mısır ve Ürdün’e göndereceğini terbiyesizliğinde bulunuyor. Bu adama koca bir ülke nasıl teslim edilmiş anlamak mümkün değil? ABD’liler aklı başında birini bulamadılar da bu sersemi mi o koltuğa oturttular? Anlamak mümkün değil.  Şüphesiz bu hâl, çılgınlığın ötesinde ahlaksız bir tavır, çirkin bir duruş ve şımarık bir Batılı tipini andırıyor. Gerçi bu herzeler, ABD’nin içinde ve Avrupa’da da rahatsızlık uyandırmaya başladı ama en büyük tepkiyi başta Türkiye olmak üzere İslam âleminden gördü. İlk eleştiriyi TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş yapmıştı. Son kınamada ise, Asya gezisini tamamlayan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan bulundu.

ABD Dünyaya Savaş Açıyor

Peki ABD bu gücü nereden buluyor? Bütün dünyayı karşısına almayı göze alırken hangi emellerin peşinde? Son yıllarda daha önce kazandığı mevzileri tek tek kaybeden bu gözü dönmüş emperyalist ülke, şimdi can havliyle İsrail’e sarılmış durumda. Siyonizmin uşaklığını üstlenen ABD, hem hür dünyada hem de İslam âleminde büyük bir nefret kazanmaya devam ediyor. Peki bu böyle devam edecek mi? Kendi ülkesindeki yangınları haftalarca söndüremeyen bu şişirilmiş balon ülke, İsrail’i Gazzelilerin başına musallat etmeye devam edecek mi? Ederse 2 milyar nüfuslu 57 İslam ülkesi buna tavır koymayacak mı? ABD’ye karşı çıkmayacaklar mı? Hadi bazı İslam ülkelerinin tepesindeki isimleri, ‘ekonomik yardım’ vaadiyle kandırdı diyelim. Peki ya halklar? Ya Müslümanlar! İsrail’in ürünlerini boykot ettiği gibi ABD mallarını da boykot ve protesto etmeyecekler mi?

Bütün Ülkeler ABD’ye Karşı Birleşin!

Şüphesiz ABD’nin dışında başka emperyalist devlet var. Bunları biliyoruz. Ama zulmünü, işgalini, hunharlığını göz göre göre kimseden çekinmeden yapmaya gayret gösteren tek küstah ülke ABD! Gözünü bugün Gazze’ye diken hainler, Ürdün’ü, Arabistan’ı, Lübnan’ı, Mısır’ı rahat bırakır mı? Bu öyle kirli bir iştah ki dünyayı yutsa doymuyor. Kendisi milyonlarca Kızılderili ve Zencinin katili iken ve henüz bunun hesabını vermemişken Japonya’da iki şehre atom bombası atmanın kirli utancını yaşıyor mu? Dünyanın en büyük cinayetlerinin aşikâr faili olan ABD, henüz sanık sandalyesine oturtulmadı. Günün birinde bu cinayetlerinden dolayı sorgulanacağını bildiği için uluslararası mahkemeleri tanımamaya yelteniyor. Çünkü herkes biliyor ki, İsrail soykırımının en büyük suç ortağı ABD’dir. Aslında uluslararası mahkemeler, ABD ve İsrail’i birlikte yargılamalıdır. Günün birinde de olacağı budur. Bir ara Türkiye’de ABD karşıtlığının yüzde 90’lara vardığını görmüştük. Şimdi yeni bir anket yapılsa bunun yüzde 100’lere çıktığını göreceğiz. Hür dünyadaki ülkelerde ve İslam âleminde de bu böyledir, değişmez.

Hakanlıktan Başkanlığa

Değerli gazeteci yazar Nuh Albayrak çok kıymetli eserlere imza atıyor. Yeni kitabı Profil Kitap’tan çıktı. Adı, Hakanlıktan Başkanlığa Türk Yönetim Sistemi. Bir solukta okuduğumuz ve birçok mühim bilgiyi öğrendiğimiz kitabın önsözünde yazar, “Türkiye, halkın iradesi doğrultusunda gerçekleştirdiği son hamleyle, Batı’nın iki asırdır sürdürdüğü ‘Sistem Savaşı’nı noktalamışsa da eski Türkiye’ye dönme çabalarının devam edeceği anlaşılmaktadır” diyor. “Türk Devlet Geleneği”nin çok geniş bir çerçevede ele alındığı ve yorumlandığı kitabın başındaki şu satırlar, oldukça düşündürücüdür: “19. Yüzyıl başından itibaren sömürgeci devletler güçlendikçe Osmanlı Devleti’nin zayıflaması tesadüf değildir Batı savaşarak yıkamadığı Osmanlı’nın devlet yönetimini yozlaştırmış ve oluşan zaafları ustaca kullanmıştır.” Batılıların Osmanlı’daki azınlıkları tahrik ederek onları isyanlara teşvik ettiği ve 624 yıllık devletin parçalatılmasından sonra yaklaşık 40 devlet çıkartıldığı malum. Bu devletçiklerin çoğu masa başında cetvelle çizilmiş uyduruk projeler. Ki bugün bazılarının ne kadar güçsüz, Batı’ya göbeğinden bağlı olduklarını görüyoruz. Yöneticileri de küresel emperyalistlerin âdeta bekçiliğini yapıyor.

Emir/Başkan Seçimi

Nuh Albayrak, İslamiyet’le şereflenen Türklerin kendilerine uygun bir devlet modeli oluşturduklarını, bunun da inandıkları yeni dine uygun olduğunu belirtirken şu görüşlere yer veriyor: “610 yılında dünyayı teşrif eden İslamiyet, istişareye çok önem vermekle birlikte son sözü liderin söylemesini ve bunun da kayıtsız şartsız uygulanmasını emretmektedir. ‘Üç kişi yolculuğa çıkınca aralarında birini emir/başkan seçsin.’ Hadisi şerifi, belirsizliği ve çok başlılığı bertaraf etmenin önemini göstermektedir. Bu prensip, devlet yönetiminde daha da önem kazanmaktadır. Bu sebepledir ki Türklerin ‘güçlü lidere tam tabi olma’ geleneği, İslamiyet ile daha sağlam temel bulmuş ve güçlenmiştir.  Müslüman Türk devletlerinin uzun ömürlü olmasının sırrı budur. İslamiyet sayesinde daha adil, daha bilge ve daha yenilmez olan Türk liderler, yüzyıllarca silinmeyen izler bırakmıştır.”

16 Türk Devleti

Türkiye Cumhurbaşkanlığı Forsu’nda yer alan 16 Türk Devletini hatırlatarak ilerleyen yazar, bu devletlerin özlü tarihçelerini okuyuculara gösterirken şu tarihî gerçekliğe de işaret ediyor: “Coğrafi hareketliliği yönetim modeline de yansıtan Türkler, hızlı karar vermeyi ve o kararı hemen uygulamayı sağlayan güçlü ve dinamik devlet yapısını tercih etmiştir. Türk devletlerindeki diğer önemli ortak payda ise ‘güçlü lider’dir. Türkler tarih boyunca güvendikleri liderin etrafında kenetlenmiştir. ‘Kağan, Hakan, Sultan’ gibi ünvanlar taşıyan bu güçlü yöneticiler ise halkın huzur ve güvenini sağlamayı birinci vazife bilmişlerdir.” Kitaptaki bir başlık dikkat çekici: “Türklerin Özeti: Osmanlı Devleti” Önceki devletlerin tecrübeleriyle kurulan bu devletin “ustalık eseri” olduğunu belirten Albayrak, Osmanlıların “Son İslam Devleti”ni kurduğunu kaydettikten sonra şöyle devam ediyor: “Türk devletlerinin siyasi, idari ve askerî mirasını devralan Osmanlılar, 13. Asrın ikinci yarısına dağılan İlhanlılara ve bayrağı, kendilerine devreden Selçuklulara ait teşkilat yapısından ve kanunlardan azami derecede istifade etmişti. Burada en büyük pay, Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra Osmanlı hizmetine girerek bilgi ve tecrübesini aktaran devlet adamlarına aitti.”

Osmanlı’dan sonra kurulan Cumhuriyet’te yaşananları belgeler ışığında ve son derece çarpıcı ifadelerle tespit eden yazarımız millî iradeye ve kökü kurutulan vesayetlere geniş yer ayırdığı kitapta şu başlığı atar: “Ayasofya’yı Millet mi Kapattı?” Birkaç satırı okuyalım: “Nihayet Ayasofya’nın 86 yıllık esareti, Danıştay 10. Dairesi’nin ‘Vakıf senedinde tahsis edildiği cami vasfı dışında kullanımının hukuken mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır’ gerekçesiyle, 2 Temmuz 2020 tarihinde oybirliğiyle aldığı karar sayesinde sona ermişti. Ezan yasağının ilan edildiği mekân olan Ayasofya Camii, 16 Haziran 1950 günü ezana kavuşma şerefine nail olamamıştı ama 24 Temmuz 2020 Cuma günkü muhteşem açılış sırasına, dört müezzinin dört minareden okuduğu dönüşümlü ezan ile rövanş almıştı.”

Güçlü ve ‘Tam bağımsız’ bir Türkiye

Nuh Albayrak Hakanlıktan Başkanlığa Türk yönetim Sistemi ile günümüzdeki tartışmalara hatırı sayılır mühim katkılarda bulunuyor. 312 sayfalık kitabın her bölümü, titiz araştırmaların ve dikkatli bakışların sonucu olarak okuyucunun önüne çıkıyor. Bir bakıma sözün özü diyebileceğimiz son sayfadaki şu satırlar ise, kitabın zengin muhtevasını aksettiriyor: “Netice itibarıyla Başkanlık Sisteminin, bizim devlet geleneğimize Batı’dan aldığımız yönetim biçimine göre çok daha uygun olduğu görülmektedir. Türk toplumlarının aslına dönmesi gibi bir etki oluşturmaktadır. Ayrıca ‘önce enine boyuna istişare, sonra kararlı ve hızlı icraat’ esasına dayalı bu yöntem, İslamiyet’e de uygundur. Yani Türk milletinin iki önemli gücü olan inanç değerlerimiz ve devlet geleneğimiz açısından bakıldığında ‘Başkanlık Sistemi’ parlak geleceğimizdir. Bu mütevazı çalışma, devletin yönetim sisteminin de en az savunma sanayii kadar yerli ve millî olması gerektiğini göstermektedir. Asrın dönüşümü sağlanmıştır. Türkiye, yerli ve güçlü yönetim sistemine kavuşmuştur. Güçlü ve ‘Tam bağımsız’ bir Türkiye için yapılması gereken tek şey, ‘millî ve güçlü liderler’ yetiştirmektir.”

Profil’in Diğer Kitapları

Tecrübeli yayıncı Münir Üstün’ün Yayın Koordinatörü olduğu Profil Kitap’tan çıkan diğer kitaplar üzerinde de durulmalı. Ancak şimdilik sadece isimleri ve yazarlarıyla yetinelim: Bir Mucizedir İnsan (Neslihan Arıcı Özcan), Mevsimsel Duygudurum Bozukluğunu Yenmek (Norman Rosetthal Çeviren: Elif Kayurtar), 9.5 Hafta (İpek Kocaman), Düşün ve Zengin Ol (Napoleon Hıll Çeviren: Serkan Göktaş), Lucca’nın İki Yarım Küresi (Barbara Anderson Çeviren: Emre Aksoy), Salyangoz ve Tornavida (Veysel Karani Tur), Kozmos Buradan Geçer (İbrahim Ercan).