mür çılgın bir virüs gibi geçerken dünya kırsalından, narkozlu bir hasta gibi farkında değiliz hiçbir şeyin bileu2026 Sanki kısık ateşte ısındırıyorlar mahzunluğumuzu ve nergis kokusunu bile bir bahar sabahında ruhumuzun sokaklarına teneffüs ettirememenin farkındasızlığındayızu2026

Ömür çılgın bir virüs gibi geçerken dünya kırsalından, narkozlu bir hasta gibi farkında değiliz hiçbir şeyin bile… Sanki kısık ateşte ısındırıyorlar mahzunluğumuzu ve nergis kokusunu bile bir bahar sabahında ruhumuzun sokaklarına teneffüs ettirememenin farkındasızlığındayız…

Farkında değiliz kaybettiklerimizin, kaybettiğimizi, ölen aslında duyguların rayihasıdır ve hepimiz yaralı ve sırılsıklam bir kuş gibi olduğumuzu unutmanın acemiliğindeyiz… Hayatı ertelemenin en ilkel zahmetindeyiz… Gönül kırmanın Kabe yıkmak olduğunu bilmemenin zaafındayız…

Kariyer, iş, okul, falan fistan derken şu ömür denen üç günlük dünya faslında anneye doyamamanın azabındayız… Kardeşleri en mübarek sayamamanın bilinçsizliğinde… Ve ayıp değil itiraflar yağdırmak için hayata, ayıp değil, inkar etmektense itiraf etmek asla ayıp değil… Ayıp değil, aşkı bile haykıramamanın ilkelliğindeyiz…

Ah ömür, vah zaman… Ey hakikat… Seni bile gönlümüzün susamışlığına, zemzem yapamamanın cehaletindeyiz… Ah ömür… Ey heyecan… Vah insan… İnsan…

Kaçak hayatlar yaşıyoruz hepimiz, kaçak ve hareketsiz ve hissiz… Muazzam derecede menfi bir olgudur duruşumuzun basiretsizliği… Neden karanlık duygulardan sıyrılamıyor insan… Güvercinlerin kanadı bile aslında sevda diye haykırırken… Ve düşün… Simsiyah dumanlar o eski trenlerin malıdır ve hüzün dağlara yağsın… Dağlar kavrulsun hüzünle… Ve deniz ıslansın gözün yaşıyla… Geçen ömürdür ömür… Ey yorgunluk kutlu bir isyanı hak ediyorsun…

Bir kıyamettir kaybettiğimiz şu kutlu emanet… O mukaddes çiçektir aşk… Ey insan bu çeşmeden ıslanmalısın… O çeşmenin buharıyla yıkanmalısın… Geçen ömürdür ve dönmeyecek o zaman… Ve başındaki aklar karalara galip geldiği o an… O an…

Bir farkındalıktır aslında yaşam… Bilincinde olmaktır aşkın ve ailenin ve duyguların ve havanın ve Üsküdar'ın… O martıların raksı sanadır, senin gönül zevkine bir şiirdir aslında…

Bir farkında olma manifestosudur yaşam… Bunun ölçüsü hemen şimdi sarılmaktır o en güzel sözcüklere, sevdiklerimizin kulaklarından ruhlarına akıttırırcasına… Yoksa her yer taş her yer duvar ve yoksa herkes avcı, her dem azap… Sensin bir güzel sözcük ile ansızın hayatı renklere ve zevklere baştan aşağı boyayacak olan… Sensin…

Anlıyorsun işte anlıyorsun… Ansızın bir haberdir dünyamızı yormaya yetecek olan… Bir trafik kazası, ani bir hastalık, beklenmeyen bir acı, tanımlanmayan bir ıstırap ve işte bu kadar yakın ve her şey bu kadar akın akın, akın akınken baharlarımızı bitirmek için önümüzde kader olarak duran… O halde, o hal, nedir bu sevgisizlik, her an, her lahza sevdiklerimize doğru nasıl ve neden akıtamıyoruz sevgi sarmalını… Yazık… Yazık ki aşkı sıcacık solumayanlar, sevdiklerinin kulaklarına onu fısıldamayanlara

İnsanın vatanı aşktır… Ve her sabah sevdiğine o sevgi emanetini teslim etmektir asıl aslında bizim ülkemiz… Bir ülkedir, aydınlık bir sancaktır o kelebek gülüşler… Savaşılası bir tatmindir gözlere meyletmenin ışığı… Helal bir çift gözle rakstır aslında yaşam… Saçları tarifsiz bir coğrafya… Bir ebediyet hatırasıdır sevgili…

Ölüm heyecanla ve usulca mevzideyken alın o en mümbit güzellikleri ve sarın dünyanızı…

Sorgusuz, sualsiz, hesapsız ve karşılıksız bir bahar yaşamalı her an dört mevsim… Ölüm usulca fırsat mevzisinde… Gidin ve haykırın deli deli…

Huzur sensin… Sensin huzur çeşmesi…