İmanın bize faydaları ve hayatımıza katkıları saymakla bitmez. Geçen hafta; imanın hayatımızdaki yansımalarından; imanın, kişiyi güçlü bir şahsiyet sahibi yaptığı” hakikatini incelemiştik. Bu hafta ise; “imanın, insana cesaret verdiği ve korkusuz yaptığı” gerçeğini anlamaya çalışacağız inşaallah:

4- İman, insana şecaat ve cesaret verir: Arkasında kuvvetli bir dayanak ve büyük bir güç hisseden kişi, elbette atılgan ve cesaretli olur. Allahü Teâlâya iman ve tevekkül ise, en kuvvetli dayanak ve en büyük güçtür. Evet insan, Allahü Teâlâya iman ve bağlılık derecesine göre güçlü, cesaretli ve korkusuz olur. Yani iman, cesaretle doğru orantılıdır.

Allahü Teâlâ’nın emri olmadan ağaçtan bir yaprak düşmez. O’nun izni olmadan bir taş yerinden kıpırdamaz. O’nun haberi olmadan bir karınca hareket etmez. Böyle bir inanca sahip olan mümin şöyle düşünür; ben hakkı haykıracağım! Başıma gelebileceklerden Rabbim elbet haberdârdır ve dilerse beni korur. Dolayısıyla O, dilemedikçe kimse bana zerre kadar zarar veremez…

Müminin bu asil cesareti, belirli şartlara bağlı da değildir. O; her yerde ve her ortamda Allahü Teâlâya inanıp güvenmenin verdiği büyük bir cesareti sergiler. Çünkü iman, öyle bir şeydir ki, girdiği yüreğe güç verir. Dolayısıyla kâinatın yaratıcısına gönül vermiş bir mümin, bütün dünyaya meydan okuyabilir. Böyle bir cesaret, maddeyle ve akılla açıklanamaz, o ancak yaşanarak anlaşılabilir…

Kendisinin her an Allahü Teâlânın gözetiminde olduğuna inanan ve düşmanının işlerinin dahi O’nun elinde olduğunu bilen bir mümin, tam bir tevekküle ulaşır. İşte böyle bir tevekkül, kişiyi son derece cesaretli ve korkusuz yapar. Bunun için onun her davranışı son derece içten, samimi ve korkusuzca olur.

Böyle bir mümin, yardıma muhtaç birilerini gördüğünde, kimin ne diyeceğine ve bu iyiliğin neye malolacağına bakmadan elinden gelen yardımı yapar. Çünkü o biliyor ki; bu yardıma muhtaç olan insanları yaratan ve onun karşısına çıkaran Allahü Teâlâdır. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:

“Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Mâide 54)

“Onlar öyle seçkin kimselerdir ki, Allah’ın buyruklarını tebliğ ederler, Allah’tan korkarlar, Allah’tan başka hiç kimseden korkmazlar. Hesap gören olarak da Allah yeter.” (Ahzap 39

Bir seferde Efendimiz aleyhisselam uyurken müşriklerden biri gelir, kılıcını alır ve; şimdi “Seni benim elimden kim kurtaracak,” der. Bunun üzerine sevgili Peygamberimiz, hiç korkmadan ve telaşa kapılmadan; “Allah” cevabını verir. Bu cevap karşısında hayrete düşen ve korkuya kapılan müşrik, kılıcı elinden düşürür. Hazret-i Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem de hemen kılıcı alır ve aynı soruyu ona sorar. Bu sefer müşrik eman diler, Efendimiz aleyhisselam de onu affeder. Müşrik de, bu âlicenaplık karşısında müslüman olur.

Mümin, herşeyi yaratan ve kontrol edenin Allahü Teâlâ olduğunu bilir. Allahü Teâlâ da, kendisine teslim olanları korur. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:

“Hayır, iş öyle değil! Kim hâlis olarak kendisini Allah’a teslim edip güzel davranışlarda bulunursa, Rabbinin nezdinde onun mükâfatı olacaktır. Onlar ne korkacak ve ne de üzüntü duyacaklardır.” (Bekara 112)

“Ey Âdem’in evlatları! Size her ne zaman içinizden Benim âyetlerimi beyan edip açıklayan resuller gelir de, kim onlara karşı çıkmaktan sakınır, nefsini ıslah ederse, artık onlara hiçbir korku yoktur, onlar asla üzülmezler de.” (Araf 35)

Bir de şu var ki, gerçek mümin devamlı olarak; ölümü ve hesap gününü düşünür. Âhirette, dünyada yaptıklarının hesabını vereceğine inanır. Dolayısıyla cehennemliklerden olmamak için; gevşeklik ve korkaklık göstermeden Allahü Teâlânın yolunda cesaretle ilerlemeye devam eder…

(Devamı haftaya…)