0
15 Temmuz gecesi gövdesini kurşuna siper edenler "meçhul kahramanlar" olarak kalmamalı. Onlar "malum (bilinen) kahraman" hatta "meşhur kahramanlar" olmalıdır.
Bunun için Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ifade ettiği gibi "isimleri okullara verilerek," yaşatılmalıdır.
Tarihte en saygıya değer mücadelelerden biridir halkın iradesine yapılan saldırıyı durdurmak ona karşı durmak.
Öyle olmasaydı Allah Peygamberine "Emr'de (yönetim) onlara danış" buyurmazdı. Halkın iradesine vurgu vardır burada. Ve bu yönetim işlerinde halkın iradesine başvurmayı işaret eden açık bir emirdir.
Onun için halkın iradesini bombalayan onları zorla teslim almaya çalışan cuntacıların tankını gövdesiyle durdurmuş kahramanlar bu direnişin sembolleri olarak öne çıkartılmalıdır.
Demokrasinin kutsal mücadelesi bu şekilde ölümsüzleştirilebilir.
Sanatçıların, siyasal figürlerin ve yazarların duruşları elbette önemlidir. Ama simgesel temsil ve onurlandırmalar bu isimler üzerinden yapılmalıdır.
Çünkü bu isimlerin bir hikayesi vardır.
**
Demokrasi mücadelesinin gerçek kahramanlarına gereken önem verilmez ise kaçınılmaz olarak bu kutsal mücadele durumdan vazife çıkaran kimi uyanıkların şov malzemesi olmaya mecbur kalır.
Sanatçıların ve siyasilerin şov malzemesi olduğu anda bu mücadelenin kutsallığı da tartışma zeminine çekilmiş olur.
**
Son zamanlarda Laiklerin TV ekranlarındaki şovları ve gördükleri siyasal itibarı çok da hak etmedikleri ortada.
Çünkü şu anda en büyük darbe karşıtıymış gibi görünen bu kesimin darbenin hemen öncesinde "Erdoğan ne pahasına olursa olsun gitmeli" sosyolojisini inşa ediyorlardı.
Daha önce de ifade ettim. FETÖ eğer bu % 50 muhalefet olmasaydı darbe girişimine cesaret etmezdi. Bu "kategorik Erdoğan karşıtlığı" cuntacılara cesaret verdi.
Buna rağmen darbe girişimi haftasını sığınaklarda geçiren kimi laik çevrelerin TV ekranlarında "Darbe solcularla laikler ve HDP'liler sayesinde önlendi" gibi söylemi bir şark kurnazlığından başka bir şey değildir.
Durumdan vazife çıkarma denilen bu uyanıklık "Meşhur Kahramanların" hikayelerini gölgede bırakmamalıdır.
**
FETÖ örgütünün sanki Ak Parti hükumetleri zamanında büyümüş gibi gösterme uyanıklığı da bir kurnazlıktır.
"Solcular ve laikler bir kez daha haklı çıktı" söylemiyle sanki FETÖ'yü destekleyen Erdoğan'dı uyanıklığı ile itibar kazanmaya çalışan sol çevreler de ciddiye alınmamalıdır.
Emniyet Genel Müdürlüğüne sunulan raporda 1999'da Fethullah Gülen'e bağlı yapının % 85 olduğu belirtiliyor.
Onu bırakın 17-25 Aralık sonrası sol ve laik çevreler Erdoğan'ın gitmesi konusunda adeta bu cuntacı zihniyet ile koalisyon kurmamış mıydı?
Bütün bunlara rağmen sanki darbeyi laikler ve solcular önlemiş gibi bir itibarı hiç hak etmemektedirler.
Aksine geçmiş darbe girişimlerinin çoğu laik çevrelerin desteğiyle ve "irtica" gerekçe gösterilerek yapılmıştır, unutmayalım.
Solun mücadelesi, tek tek bireyler hariç, emek mücadelesini bırakın genelde dine ve dindara karşı ve Anadolu'nun manevi değerlerine karşı mücadele olmuştur.
28 Şubat post modern darbe döneminde "Emek Sendikacıları"başını kapatan namaz kılan insanları jurnallemeyi iş edinmişlerdi.
Sol/laik çevreler bu kirli geçmişlerini tanklara karşı gövdesini darbe yapan kahramanlarla temize çıkaramaz.