0

'' Şair, her şeyden önce yaşadığı toplumun sorunlarına, giderek tüm dünyaya karşı sorumludur.'' Pablo Neruda

Şiir rasyonalite ve teknolojik üstünlükle üstümüze gelen, yumuşak ama etkin bir direniştir. Dayatılan kirli ve nobran yaşamdan kaçışmış gibi görünür belki şiire sığınmak. Ama şiir bir protestodur aslında. Kurala, yasaya, gramere, kalıba ve sair bütün zorbalıklara isyandır. Ama nasıl bir isyan bu? Kişiyi arayışa sürükleyen, kendi düzenini, düzensizlikte bulduran, olgunlaştıran ve dinlendiren. İsyanın, sustuğu yer olsa gerek şiir.

Şiir öğretilene ve dayatılana sessiz kalmayı bir onur sorunu olarak görür denir bazen. Bu tür zorlama güdüsü içinde kimliği kaybedişi de umursamaz kimileri. Oysa aranılan şeyin ne olduğunu anlamadan, arama yolculuğuna çıkmak müthiş bir hazdır. Kendini öğrenmek için ruhun, ruha deyişine tanık olmaktır şiir… Kendi sorumluluğuna açılmak için, gözlemi çoğaltmak ve ruhun inişlerinde, çıkışlarında kaybolmak bir üst duyguyu sindirmek o kadar da kolay değildir. Şairin kendini arama, tamamlama ve adlandırma çabası bitmeden topluma yönlenmesi ve yara ile bağ oluşturması şiirin

Şiiri kimyası ile ilgilidir biraz da.

'' Şair, her şeyden önce yaşadığı toplumun sorunlarına, giderek tüm dünyaya karşı sorumludur.'' Diyen neruda şiiri olması gereken yere işaretlemiştir.

Ve iç isyanda olgunlaşırken insan, kendi dilini oluşturur. Derdini sahipleniş, şiir kimliğini giymektir. Kendinden yola çıkarak, yol açmaktır tıkanan, çıkmazda olan ruhlara.

Belki de kaçıştır şiir. Yön istemeyen bir kaçış. Dinlenmektir, dinlemektir. Savrulmaktır biraz da. Toparlanmayı hesaba katmadan ayakların yere değişidir. Yaratılıştan gelen evrenin, tamamlanmasıdır ya da. Açık bir yarada konaklamaktır. Fırtına, daimi bir yağmur ve serpiliş. Şiir içimizdeki şeylerin ritmi. Şiir sorunların farklı dille gün yüzüne çıkışı, üstesinden gelinmeyen birçok şeyin sesli söylemi, kırgınlığın, tahammülsüzlüğün dizginlenişi ya da seyri şair, dönemine kendi sesi ile dokunuş yapmanın hazzını yaşar.

Evet, kural koyan, kuralı bozan, kurala isteyerek uyan bir temsildi yerde. Kural'ın yerdeki gölgesiydi insan. Verili kalıpları aşmak için seçmesi gerekirdi. Çünkü biliyordu ki kendisi de bir seçimdi bizzat. Olmaya da bilirdi, oldu. Doğmak değil olmaktı hayatı anlamlı kılan. Olmak için kuralı da kralı da aşması gerekirdi. Bunun yolu şiirdi. Yasanın sesini yasası belli olan kurallar dile getirirken. Yüreğin sesini şiirle aştı insan. Dile gelenler değil asıl önemli olan, dile gelmeyendi çünkü. İnsan şiire başvurdu çünkü şaşıran bir varlıktı, şiire başvurdu çünkü merhamet yolundaydı; şiire başvurdu çünkü mutluluk peşindeydi. Şiir insanın acziyet ve mecburiyet karşısında söze başvurmasıdır. Aslında hali anlaşılsa şiire gerek kalmazdı insanın. Kendini anlatmak için şiire başvurur. Asıl olandan, asli olandan uzaklaşmaya ve yabancılaşmaya karşı isyandır şiir. Bir tür olgunlaşmadır bunun yanında işte tam da bu noktada başlıyor şiir dli. Sıkışmışlığa tutunma yerine nefesi tercih edişin ara eylemidir şiir.

Evet, insanın yuvası Heidegger'in dediği gibi dil değil, şiirdir. Ne de şiir sadece bir ruh halinin ifşasi olduğu için değil, anlamı aradığı için değerlidir. Varlığı yeniden yaratmak değil yaratılanı anlama girişimidir şiiri değerli kılan. Şiir acziyet hali değil ağaçtaki yasaklı elmaya yeniden uzanma girişimidir. Tarihin çarkı içine sıkışan insanın çıkış arayışıdır. İnsan dili yaratan değildir, dil verilmiştir. Ama dili geliştirmesi istenmiştir. Şiirdir dile kapı açan anlama nefes aldıran. Kendisine öğretilenle yetinmesi istenen insan dışındaki her yaratıktır. Moderniteye karşı isyan ancak şiirle mümkündür. Parçalanmışlığın, çelişkilerin, çoklukta birliğin, her şeyin ama her şeyin birlikte varoluş evidir şiir. Şiir insandır. İnsanın varoluşudur.