0
Bir ülkenin devlet yöneticileri ve entelijansiya ülkeyi hayati derecede ilgilendiren konularda derin değerlendirmeler yapmak zorunda. Bu derinliğiniz aynı zamanda köklü devlet olup olmamanızla da ilgili. Türkiye köklerinden koparılmış, dili yasaklanmış bir ülke olarak, başkalaştırma operasyonuna maruz bırakıldığı için bu derinlikten nasibini almamış bir devlet.
Türkiye'nin güneyinde yıllardır faliyet gösteren DAEŞ isimli bir terör örgütü faaliyet göstermekte. Bu örgüt ilk günden itibaren Ortadoğu'da tarzına alışık olmadığımız bir şiddetti uygulamakta ve şiddette sınır tanımayan bir anlayışa sahip. Önüne gelen herşeyi yakıp yıkıp geçen bu örgütün ne olduğu, nasıl ve kimler tarafından kurulduğu bile hala tam olarak anlaşılabilmiş değil. Oysa yerel olan her örgütün beğenelim yada beğenmeyelim en azından yerleşikler tarafından bilinirliği, tarif edilebilirliği söz konusudur.
Bu köşeden yıllardır DAEŞ adlı terörist organizasyonun bir Gladyo projesi olduğunu, amacının ise bölgeyi kendilerine vadedilmiş topraklar olarak gören siyonist şizofreniklerin kutsal amaçları doğrultusunda mümkün olduğu kadar insansızlaştırmak olduğunu yazıp duruyorum. Oysa son gelişmeleri saymazsak bu örgüte karşı garip bir sessizlik söz konusuydu. "Irak işgalindeki uygulamalara kızan bir grup müslüman" tarifinden tutun "selefi anlayışın kaçınılmaz sonucu" hükümleri çıkaran herşeyi pek bi bilen adamlar ortalıkta dolaşmakta idi. Hala meselenin mezhepsel anlayışlardan kaynaklandığını söyleyen ve isminin başında profesör unvanı taşıyan zevat televizyon televizyon dolaşmakta.
Kafa kesip, klibini çekip bütün dünyaya yayınlamanın mezhebi mi olur arkadaş?
Bunu ruh hastaları yapsa açıklayamazsın.
Bu bir siyonist projesidir, Gladyo projesidir demeye yüreğin yetmiyor mu?
Yoksa başka niyetler peşinde misin?
Tam 4 senedir içte ve dışta sivil hükümetin DAEŞ'e lojistik destek verdiği propagandası yapılıyor sen hala olayı mezhep ile açıklama peşindesin… Adamlar göstere göstere Erdoğan'ı uluslararası mahkemeye çıkarma hevesiyle bu propagandayı yaptılar. Şu son gelişmelere bakıyorumda, 15 Temmuz Gülenist darbe girişiminin ardından devletin nasıl ele geçirildiğine bakıyorumda DAEŞ'in birinci tehdit olarak algılanmasını istemeyen devletin içinde bir grup vardı ve amaçları bu örgüt üzerinden Erdoğan'ı ve sivil hükümeti mahkum etmekti.
Türkiye ordusu DAEŞ ile fiili olarak çarpışırken bile hala "Irak işgalindeki kötü muameleye kızanların oluşturduğu selefi anlayışın kurduğu örgüt tanımlamaları yapan tipler" ortalıkta dolaşmaya devam ediyor. Ya birileri bunları sustursun ve kısa ve net olarak bu örgütün bir Gladyo projesi olduğunu açıklasın yada bu iş başınıza bilmediğiniz çok şeyler açacak haberiniz olsun.
Hırvatistan maçı sonrası
Türkiye ulusal A futbol takımının Hırvatistan ile oynadığı maçın sonrasında, Fatih Terim tarafından yapılan operasyonun ne kadar haklı olduğu bir kez daha kanıtlandı. Pazartesi günü sahada koşan, mücadele eden bir ekip vardı. Bir çok oyuncunun ilk kez A takımda yeralmasına rağmen, yeterince birlikte oynamamalarına rağmen alınan sonuç, hanemize yazılan bir puan başarıdır. Hırvatistan çok iyi oyunculardan oluşan, yıldızların bol olduğu sağlam bir ekip. Takım oyunu oynuyorlar, sisteme dayalı bir tarzları var. Böyle bir takımdan özellikle deplasmanda bir puan koparmak iyi bir sonuç.
Bazı futbolcular yüzünden (bu futbolcuların kim olduğunu hepimiz biliyoruz) Avrupa Şampiyonasındaki en kötü takım haline gelen ekibimiz Fatih Terim'in geçte olsa müdahalesiyle tekrardan rayına oturdu. Fakat forvette sıkıntı devam etmekte. Burak'ın yetersizliğini Cenk'le kapatamadık. Bu forvetsizlik ortamında oyunu ısrarla forvetli oynamak hatalı. Orta sahada olan bir Gökhan Töre ile daha çok gol fırsatı bulabilirdik. Son maçta henüz kendi takımında bile ilk 11 de oynama becerisi gösterememiş Emre Mor'un tavırları yeni bir Arda sendromu yaklaşıyor olarak sezinlenebilir. Emre Mor'a bulunmaz hint kumaşı olmadığı, uygun bir dille anlatılmalı. Sokaklar Emre Mor'larla dolu…
Kürdistanın refahı
Türkiye'nin Kürdistan bölgesi ülkenin batısınının 50 yıl gerisinde. Türkiye Avrupa'nın 50 yıl gerisinde, Kürdistan batı şehirlerinin 50 yıl gerisinde. Yani 100 yıllık bir geri kalmışlık söz konusu Kürdistan için.
Türkiye'nin genelinde bir şehircilik problemi mevcut. İlker Ortaylı'nın son derece isabetli bir tespiti var; "Bu ülkede doğru dürüst mimar yetişmiyor." Bu tespitin doğru olduğunu Mimarlar Odasının işini gücünü bırakıp mimari açıdan birşeye benzeyen, eli ayağı düzgün cumhurbaşkanlığı yeni binası ile uğraşmasından anlayabiliyoruz.
Mimar Sinan'ın gölgesinin üzerinde dolaştığı bu ülkede iyi mimar yetişmiyor, iyi inşaat mühendisi yetişmiyor. Dahada kötüsü iyi belediye başkanı yetişmiyor. Konya gibi uçsuz bucaksız düz araziye sahip bir şehirde belediye iki bina arasında daracık bir alanda yapılmak istenen başka bir binaya ruhsat verebiliyor. Belediyelerimiz "kişinin güneş hakkı" diye bir kavramdan haberdarlar mı? Çocuklar bu binalar arasındaki bir karış alanda beton üstünde oynuyorlar.
Partiler bu belediye başkanlarını neye göre belirliyorlar ben hala anlayabilmiş değilim. Hayatı boyunca kafasında bir projesi olmayan adam neden belediye başkanı olur ki?
Hükümetin kentsel dönüşüm projelerini gerçekleştirmesi Türkiye için bir devrimdir. Adım gibi eminim bu da bizzat Erdoğan'ın projesidir. Çünkü kafasında projeler taşıyan başka bir siyasi kimlik yok ki Türkiye'de... Herkes "nasıl yıkarım" peşinde iken o "nasıl yaparım" derdinde.
Kürdistan'da yaşanılabilir alanlar oluşturmak, şehirlerin tarihi dokularına uygun konutlar üretmek gerekmekte ve bu çokta zor ve maliyetli bir iş değil.
Konut yapımı bir bütün olarak tasarlanmalı. Yeşil alanı, alt yapısı, yolları, sosyal kurumları, spor alanları, alışveriş merkezleri işin en başında tasarlanmalı ve bütün bunlar bitirilmeden teslimat alınmamalı.
Bunlar zor işler değil.
Gönderin bir kaç belediye başkanınızı, mimarınızı, mühendisinizi Kanada'ya, görsünler bu işler nasıl başarılıyor.
Bakın Kürdistan'daki çatışma ortamı birazda yaşanılabilir mekanların azlığından. Bir birinin içine girmiş beton binalar arasında yeşilsiz, spor sahasız büyüyen insanlar üzerinde "dark enerjinin" etkisi büyük.
Bu belediye başkanları (bütün siyasi partiler buna dahil), bu şehirler insanları hasta yapıyor, sinirli yapıyor.
Kent dediğin insana umut vermeli.
Söylenmese eksik kalırdı
"Lawan bavên xwe di aştiyê de, bavan jî lawên xwe di şer de defn dikin."
"Barışta oğullar babalarını, savaşta babalar oğullarını gömerler."
- Croesus -