Ey sevgili, ey çok sevgili, ey “halk için” diye diye halkın anasını ağlatan siyasi…
Kahveni koy, sigaranı yak, koltuğuna gömül ve yavaş oku. Çünkü bu yazıyı hızlı okursan, bu kadar yüzsüzlüğü sindiremezsin. Geçen hafta bir kargo geldi. Gönderen: Kleftis İmamopulos. Açtım ki ne göreyim? Sarı bir sel, betonun üstünde post-it ormanı. El yazısı titrek, mürekkep şaraplı, koku “ah nerede o eski İstanbul”lu. Buyurun, birlikte okuyalım; arada kahkaha atacaksınız, arada “yuh artık” diyeceksiniz, arada da “bu adam hâlâ utanmıyor mu ulan?” diye kendi kendinize söveceksiniz. Beton soğuk, beton dürüst, beton yalan söylemez. İnsanlar söyler, post-it’ler söyler, Kleftis en çok söyler.
PAZARTESİ, BİRİNCİ ZARF (BİRİNCİ ZARF BİLE BİTMİYOR, ÇÜNKÜ BÜYÜK ADAM KÜÇÜK KÂĞIDA SIĞMAZ)“
Bir kupa daha içtim. Kafam iyice güzelleşti. Kendimi Saraçhane’deki fakirhanemde, pardon altın kaplama makam koltuğumda gördüm. Binalar da benimdir, devletin değil, malum. Yanımda iki voleybolcu kız; biri solumda servis atıyor, biri sağımda blok yapıyor. Tam ‘dünyanın en büyük belediye başkanı benim ulan!’ diye bağıracağım, gardiyan omzuma vurdu: ‘Kalk kopil, sayım var!’
Sayım dediği şey şu: 34 mahkûm, 14 yatak, 1 tuvalet, 0 umut. Matematik bu. Ben matematik profesörü değilim ama bu denklemi çözdüm: 34 – 0 = beton. Beton kazanır, her zaman kazanır. İnsanlar yalan söyler, ‘çıkacaksın’ derler; beton susar, doğruyu söyler. Çıkmıyorum. Çıkmayacağım belki de. Çıkmasam da olur. Çünkü büyük adamlar hücrede bile büyük kalır.
BEN İÇERİDE EFSANE OLACAĞIM
Küçük kalanlar dışarıda kalanlardır. Dışarıdakiler unutulur, hücredekiler efsane olur. Ben efsane olmak istiyorum. Biraz daha beton lazım, biraz daha şarap lazım, biraz daha gözyaşı lazım. Gözyaşı tuzlu, şarap tatlı, beton soğuk. Üçü birleşince ortaya ‘halk için’ diye bir şey çıkıyor.
Halk için şarap mayaladım. Halk için gözyaşı döktüm. Halk için betonla tanıştım. Halk hâlâ uyuyor. Uyusun, rüya gören benim. Rüyada yine büyük adamım. Uyanınca yine küçük hücredeyim. Ama olsun. Küçük hücrede büyük adam olmak da bir marifet. Marifet sahibi olmak da bir marifet. Ben marifet sahibiyim. Çünkü buraya gelmeyi başardım. Buradan çıkmayı da başaracağım. Belki. Belki de çıkmayacağım. Çıkmasam da olur. Çünkü burası artık evim. Evimde namaz kılıyorum. Evimde şarap içiyorum. Evimde ağlıyorum. Evimde gülüyorum. Evimde büyük adamım. Dışarıda küçük adam olmaktansa, burada kral olayım daha iyi.
Tercih benim. Tercih her zaman bizimdir. Biz tercih ederiz, sonra tercih bizi eder. Beni beton etti. Beni şarap etti. Beni gözyaşı etti. Beni hayal etti. Ben de onları ettim. Güzel ettik. Güzel ettik de niye bu kadar acı çekiyoruz? Çünkü acı güzeldir okur. Acı güzelleştirir. Acı büyütür. Acı adam eder. Beni adam etti. Beni büyük adam etti. Büyük adam etti de niye bu kadar küçük hücredeyim? Çünkü büyük adamlar küçük hücrelere sığar. Küçük adamlar büyük koltuklara sığmaz. Koltuk onları yutar. Beni koltuk yutamadı. Beton yuttu. Beton yutar ve içinde saklar. Saklar ve büyütür. Büyütür ve efsane yapar. Ben efsane oluyorum
SALI, İKİNCİ ZARF (DÖNGÜ DÖNÜYOR, ŞARAP DÖNÜYOR, HAYAL DÖNÜYOR, YÜZSÜZLÜK HİÇ DURMUYOR)
Koğuşta eski belediye başkan yardımcısı var. ‘Sayın Tekfurum, siz niye buradasınız?’ dedi. ‘Halk için’ dedim. Adam kahkaha attı: ‘Ben de halk için girdim, 18 sene önce.’ İkimiz güldük, sonra ikimiz ağladık. Çünkü halk için girmek kolay, halk için çıkmak zor. Halk için şarap mayalamak kolay, halk için şarap içmek güzel, halk için gözyaşı dökmek acı, halk için betonla tanışmak kaçınılmaz. Kaçınılmaz olanı kabul etmek de bir erdem.
Ben erdemli adamım. Erdemli adamlar hücrede hayal kurar. Erdemli adamlar hücrede büyük adam olur. Ben büyük adamım. Büyük adam olmak güzel. Güzel ama yalnız. Yalnız ama büyük. Büyük ama yalnız. Yalnız ama büyük. Döngü bu. Güzel döngü.
Dönmek güzel. Durmak kötü. Durursan düşersin. Düşersin ve kalkamazsın. Ben durmuyorum. Dönüyorum. Dönerek kalkıyorum. Kalkarak dönüyorum. Dönerek hayal kuruyorum. Hayal kurarak dönüyorum. Dönüyorum okur, dönüyorum. Dönüyorum ve gülüyorum. Gülüyorum ve ağlıyorum. Ağlıyorum ve gülüyorum. Gülüyorum çünkü hüzünlü. Ağlıyorum çünkü mizahlı. Mizah hüzünlü. Hüzün mizahlı. Mizahlı hüzün. Hüzünlü mizah. Mizah güldürür. Hüzün ağlatır. Gülerken ağlamak. Ağlarken gülmek. Büyük adamlar öyle yapar. Küçük adamlar yapamaz.
Küçük adamlar gülerken güler, ağlarken ağlar. Ben büyük adam. Ben varım. Varım ben.

ÇARŞAMBA, ÜÇÜNCÜ ZARF (156 TUR, 156 İHALE, 156 KEZ “HALK İÇİN” DEDİ, 156 KEZ CEBİNİ DOLDURDU)
Bugün volta atarken 156 tur attım. Her turda bir ihale hatırladım. Hatırladıkça içim sızladı. Çünkü o ihalelerin hepsi ‘halk için’di. Halk için 42 milyar, halk için 87 milyar, halk için 128 milyar… Halk için o kadar çok para harcadım ki, sonunda halk beni buraya harcadı.
İnsan bir kere ‘halk için’ demeye başlayınca duramıyor. Duramayınca da betonla tanışıyor. Şarap artık şarap oldu. Üç kupa içtim. Kendimi hem cumhurbaşkanı hem belediye başkanı, hem biraz padişah gördüm. Üçü bir arada. Granül kahve gibi. Sonra uyandım. Üçü de gitmiş, bir tek beton kalmış. Beton soğuk. Ama alıştım. Alışmak ne kelime, sevmeye başladım. Çünkü beton yalan söylemiyor. İnsanlar söylüyor. İnsanlar ‘halk için’ diyor. Ben de dedim. Sonra betonla tanıştım. Şimdi betonla dost oldum. Betonla konuşuyorum. Beton susuyor. Susması bile güzel. Çünkü susarken yalan söylemiyor. İnsanlar konuşurken yalan söylüyor. ‘Seni çıkaracağız’ diyorlar. Çıkarmıyorlar. Çıkarmayacaklar belki de. Çıkarmasınlar.
Ben burada iyiyim. Burada namaz kılıyorum. Burada şarap içiyorum. Burada hayal kuruyorum. Çünkü büyük adamlar öyle yapar. Büyük adamlar sessiz ağlar. Yüksek sesle ağlayanlar küçük adamlardır. Ben küçük değilim. Küçük olsam burada olmazdım. Küçük olsam dışarıda olurdum. Dışarıda olmak küçük olmaktır. Burada olmak büyük olmaktır. Büyük olmak yalnız olmaktır. Yalnız olmak ağlamaktır. Ağlamak iyileştirmektir. İyileşiyorum. Yavaş yavaş. Betonla birlikte. Şarapla birlikte. Gözyaşıyla birlikte.
Gözyaşı tuzlu. Tuz hayatın tadı. Tadsız hayat olmaz. Hayatsız tuz olmaz. Tuzsuz şarap olmaz. Şarapsız hayal olmaz. Hayalsiz ben olmazım. Ben varsam, her şey var. Her şey varsa, beton var. Beton varsa, ben varım. Döngü bu. Döngü sonsuz. Sonsuz güzellik. Sonsuz hüzün. Hüzün güzel. Güzel hüzün. Hüzünlü güzellik. Güzellikli hüzün. Hüzünlü mizah. Mizahlı hüzün. Mizah güldürür. Hüzün ağlatır. Gülerken ağlamak. Ağlarken gülmek. Büyük adamlar öyle yapar. Ben büyük adamım. Büyük adam olmak güzel. Güzel ama pahalı. Pahalı ama güzel. Güzel ama acı. Acı ama güzel. Güzel acı. Acı güzel. Güzel beton. Beton güzel. Güzel hayal. Hayal güzel.
Güzel döngü. Ben dönüyorum.
PERŞEMBE, CUMA, CUMARTESİ, PAZAR…
Hepsi aynı döngüde, aynı betonun içinde, aynı hayal denizinde yüzüyor. Duvar artık tamamen sarı. Sarı zarflar birbiriyle konuşuyor. Biri “halk için” diyor, öteki “halk için” diye cevap veriyor.Sevgilim, Kent Uzlaşısı tabiriyle “Dilom”, bebeğim… Bu günlüklerimi aha bu şeriatçı yazar Erdal Şimşek sana getirecek. Bunlar seninle olan günlüklerim. Seni Euronun tüm renkleri, 100 doların üzerindeki amcanın bakışları ile kucaklıyorum. Beni merak etme. Burada formumu korumaya çalışıyorum. Her gün voleybol oynuyorum, duvarla tabii. Silivri’de karma koğuş yok. Ama yakında bir tane kuracağım… Her şey güzel olacak Diloşum…Ve şimdi “halkıma” ait post-it’lerime geçiyorum. Duvarın en göze çarpan yerine yapıştırılmış, şarap lekeli, morarmış, titrek ama mağrur:
PAZARTESİ
Sabah 05:17 – Süleymancı Lacivert takkemi taktım, seccademi serdim, kıbleye döndüm. Namazımı huşu içinde kıldım. Allah kabul etsin, amin.
05:45 – Kantinden aldığım 3 kilo üzüm, 2 kilo elma, 1 şişe şekeri tuvaletin lavabosunda ezdim. Mayalandırma başladı. Şişeyi battaniyenin altına sakladım.
06:30 – Gardiyan “Kleftis İmamopulos, sayım!” diye bağırdı. Ben de “Sayım değil, halkın sevgisi!” diye karşılık verdim. Adam şaşırdı, gitti.
Öğlen – Koğuşu taht odası ilan ettim. Ranzanın üst katı kürsü, alt kat divan. Koğuşun 28 sakini artık “vezir-i azam” kategorisinde.
14:00 – Kitaplığımın ilk rafını kurdum. İlk kitaplar: “Bernie Madoff – Yatırımcının En İyi Dostu”, “Victor Lustig – Eyfel Kulesi’ni İki Kez Satan Adam”, “Robert Maxwell – Gazeteci mi, Hırsız mı? İkisi de!”
Akşam – Şarap ilk köpürmesini yaptı. Bir kupa içtim. Kafam güzel. Kendimi önce Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni Cumhurbaşkanı, sonra İstanbul’un ebedi Büyükşehir Belediye Başkanı olarak hayal ettim. İkisini aynı anda yaparım, niye olmasın?
Gece 23:00 – Hayal defterime yazdım: Saraçhane’deki yeni binanın 17. katı “özel kabul salonu” olacak. Her ihale yüzde 17 komisyon, pazarlık yok. Voleybol federasyonundan “sporcu kızlar” için özel kadro açtıracağım. İlk 11’i bizzat ben seçeceğim.
Diloma mesaj: “Salim’e babasının ne kadar büyük adam olduğunu anlat.” Baba’ya mesaj: “Baba, senin oğlun içerden bile devleti yönetiyor.” Uyumadan önce bir kupa daha şarap.
SALI
Post-it biraz şarap kokuyor, kenarları morarmış.
05:15 – Yine lacivert takke, yine huşuyla namaz. Allah affetsin, rükûda biraz sallandım, şarap daha yeni vuruyor.
06:00 – Mayalanma hızlandı. Şişeyi havalandırdım, kokusu koğuşu sardı. Vezirlerim “Reis bu ne?” dedi. “Kutsal içecek” dedim, sustular.
09:00 – Yeni kitaplar geldi: “Jordan Belfort – Wall Street’in Kurdu”, “Allen Stanford – Ponzi’nin Şovalyesi”, “Sergei Mavrodi – MMM’in Babası”. Raf doluyor.
11:30 – Koğuş kütüphanesinin açılışını yaptım. Kurdele yerine tuvalet kâğıdı kestim. Vezirlerim alkışladı.
Öğlen – Hayal seansı: Çıkınca ilk iş, Marmaray projesi diye bir proje için 42 milyar euroluk ihale. Yüzde 22 komisyon. Parayı İsviçre’ye, sonra Dubai’ye, oradan voleybolcu kızların hesabına…
15:00 – Diloş telefonla aradı, “Kleftis dua et, dışarıda herkes seni konuşuyor” dedi. Ben de “İçeride de herkes beni konuşuyor, merak etme” dedim. Kapattım.
Akşam – Şarap ikinci demine girdi. Bir kupa daha. Kendimi Çankaya Köşkü’nde görüyorum. Evet Çankaya. Ben Atatürkçüyüm. Öyle Külliye mülliye adım atmam içeri. Resmi arabaya biniyorum, plaka “KLEFTİS1”. Arkada voleybol takımının tamamı, forma yerine bikiniyle.
Gece 01:40 – Defterime yeni not: “Belediye şirketlerine 350 tane yeni müdür atayacağım. Hepsi akraba olacak. Haso Baba’nın yeğeni bile daire başkanı.”
Yattım.
ÇARŞAMBA
Post-it’in üstüne biraz şarap dökülmüş, yazı hafif akmış.
05:10 – Takkemi bulamadım. Dün gece şaraptan sızmışım, takke yastığın altında ezilmiş. Yine de namazımı kıldım, Allah büyüktür.
07:00 – Şişe patlamak üzere. Birazını pet şişelere aktardım. Vezirlerime ikram ettim, “Bu kutsal şıra” dedim. Hepsi içti, hepsi mutlu.
10:00 – Yeni kitaplar: “Frank Abagnale – Sahte Pilot, Sahte Doktor, Sahte Milyoner”, “Charles Ponzi – Adımı Verdiler”, “Nick Leeson – Tek Başına Banka Batıran Adam”. Raf tamamlandı.
Öğlen – Koğuşu “Yolsuzluk Çalıştayı”na çevirdim. Vezirlerime ders verdim: “İhalede yüzde 10 az görün, geri kalanını offshore’da bölüşürüz.”
14:30 – Hayal seansı 2: Çıkınca Kanal İstanbul’u yeniden başlatacağım. Ama bu sefer kanal değil, özel yacht limanı
Akşam – Şarap zirve yaptı. Üç kupa içtim. Kendimi hem Cumhurbaşkanı hem de İstanbul’un ebedi kralı olarak görüyorum. Saraçhane’ye altın kaplama asansör koyacağım, her kata bir voleybolcu kız.
23:55 – Deftere not: “Salim’e şirket kurduracağım, adı ‘Salim İnşaat’. İlk işi 17 milyarlık metrobüs ihalesi. Büyük Baba da yönetim kurulunda.” Dördüncü kupa. Dünya dönüyor.
PERŞEMBE
Post-it artık tamamen mor, yazı kalın keçeyle yazılmış.
05:05 – Namaz kılacaktım, takke yok, seccade şarap olmuş. Yine de niyet ettim, iki “raket” kaza kıldım.
06:30 – Şişelerden biri patladı. Koğuş şarap kokuyor. Gardiyan geldi, “Bu koku ne?” dedi. “Kolonya” dedim, inandı.
09:00 – Kütüphaneye yeni raf: “En Başarılı Dolandırıcılar” bölümü. Kitaplar: “Enron Skandalı – CEO’ların El Kitabı”, “WorldCom – Muhasebe Nasıl Çökertilir”, “Theranos – Yalanla Milyar Dolar Kazanmak”.
11:00 – Vezirlerime seminer: “Rüşveti nasıl temiz gösterirsiniz?” Konu: Nakit yerine kripto, kripto yerine voleybolcu kız hesabı.
Öğlen – Hayal seansı 3: Çıkınca İstanbul’un bütün otobüs duraklarını özel şirketime vereceğim. Her durakta reklamım olacak: “Kleftis İmamopulos – Dünyanın En Büyük Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı ve hatta Kralı”.
Akşam – Şarap bitti. Yeni parti başlattım. Bu sefer 5 kilo üzüm, 3 kilo incir.
22:00 – Deftere not: “Diloş’a yeni ev alacağım, Boğaz’da, 42 milyon dolara. Parayı nereden bulacağız? İhale komisyonlarından.” Bir kupa daha. Sarhoşum ama mutluyum.
CUMA
Post-it’in üstünde şarap lekesi kalp şeklinde.
05:00 – Cuma namazı için takkemi buldum, başımda. Huşuyla kıldım, secdeye giderken biraz devrildim.
10:00 – Kütüphanenin resmi açılışı. Tabela astım: “Kleftis Papadapulos Yolsuzluk ve Hırsızlık Kütüphanesi – Giriş serbest, çıkış zengin”.
Öğlen – Hayal seansı 4: Çıkınca Atatürk Havalimanı’nı “Kleftis City” yapacağım. İçinde 7 tane 70 katlı rezidans. Hepsi benim şirketime.
15:00 – Vezirlerime talimat: “Dışarıdakilere söyleyin, benim için miting yapsınlar. Ama para toplasınlar, hesaba yatırsınlar.”
Akşam – Kendimi hem Cumhurbaşkanı hem de padişah olarak görüyorum. Haremde voleybol takımı.
23:30 – Deftere not: “Salim’e talimat: Bütün akrabalarımızı belediyeye alsın. Maaşları yüksek tutsun.” Dördüncü kupa. Artık konuşamıyorum.
CUMARTESİ
Post-it kıvrılmış, yere düşmüş, biri üstüne basmış.
05:30 – Namazı kıldım mı kılmadım mı hatırlamıyorum. Takkem yine yok.
08:00 – Şarap stoğu bitti. Kantine yeni malzeme sipariş ettim. Gardiyan “Yeter artık” dedi. “Sen karışma, halk için çalışıyorum” dedim.
10:00 – Kütüphaneye son kitaplar: “Pablo Escobar – Nakit Kral”, “El Chapo – Tünel Mühendisliği”, “Lucky Luciano – Organize Suçun Babası”.
Öğlen – Hayal seansı 5: Çıkınca bütün belediye ihalelerini tek kalemde vereceğim. Adı “Kleftis Holding”. Yüzde 30 komisyon standart.
Akşam – Koğuşta slogan atıyoruz: “Kleftis gelecek, ihaleler düzelecek!”
23:59 – Deftere son not: “Diloş’a yeni araba, Salim’e villa, Baba’ya yat. Parayı nereden bulacağız? Halkın cebinden tabii ki.” Sızdım.
PAZAR
Post-it duvarda tek başına, yazı titrek.
06:00 – Namaz kıldım. Takkemi şarap şişesinin üstünde buldum.
08:00 – Koğuşta herkes ayılmış. Ben hâlâ sarhoşum.
10:00 – Kütüphanenin önünde poz verdim. Vezirlerim alkışladı.
Öğlen – Son hayal seansı: Çıkınca Türkiye’nin tamamını belediye yapacağım. Bütün ihaleler bende. Bütün paralar bende. Bütün voleybolcu kızlar bende.
Akşam – Şarap yine bitti. Yeni parti başlatıyorum. Bu sefer 10 kilo üzüm.
22:00 – Defterin son sayfasına büyük harflerle yazdım:
“BEN BU ÜLKEYİ YÖNETMEK İÇİN DOĞMUŞUM.
NAMAZIMI KILIYORUM, ŞARABIMI İÇİYORUM, İHALEYİ KAPATIRIM, KIZI YATAĞA ATARIM.
DİLOŞ’A, SALİM’E, HASO’YA HÜSSO’YA SELAM.
DIŞARIDAKİLER UYUMASIN, BEN BURDAYIM, HER ŞEYİ YÖNETİYORUM.”
Bir kupa daha. Duvar titriyor, ben titriyorum, dünya dönüyor.
Halk için çalışıyorum. Halkın parasını da kendim için çalıştırıyorum.
Yarın yeni bir hafta, yeni ihaleler, yeni voleybolcu kızlar…Silivri’den en içten yalanlarla,
Dünyanın En Büyük Belediye Başkanı
(ve gelecekteki Cumhurbaşkanı, padişahı, kralı, her şeyi)
Kleftis İmamopulos.
(Post-it’in altına küçük not: “Bu duvarı okuyan gardiyan, ses çıkarma, komisyonun var. %17, pazarlık yok.”)
Ey okur, kahven buz tuttu, sigaran kül oldu, benim de sabrım tükendi.
Bu adam hücrede bile “halk için” çalışıyor; halkın parasını cebinde, kendini halkın tepesinde çalıştırıyor. Beton yalan söylemez. Şarap da söylemiyor artık, bitmiş. Ben hâlâ “Diloş”u arıyorum. Bulursam haber veririm. Hususi hafiye masrafı sizden, “halk için” tabii…