0

Tunus'tan Suriye'ye kadar devam uyanış süreci ABD,İngiltere ve İsrail'in yoğun manipülasyonu ile sekteye uğramıştı. Arap Baharı'ndan sonra Suriye'de başlayan ve 4 yıldır devam eden karışıklıklar DEAŞ ve YPG'nin bölgede alan kazanmasıyla bölgede Akdeniz'e koridor oluşturulacak bir devlet yapısı belirdi.

ABD,İngiltere ve İsrail'inkuzey Suriye'nin tamamı için planı her ne ise, buradaki müttefiki, önce DEAŞ/İŞİD, sonrasında PKK/PYD olduğu aşikardır. Zira CIA ve NSA eski çalışanı Snowden, "Irak ve Suriye'de kaosa neden olan DEAŞ'ın arkasında aslında ABD, İngiltere ve İsrail istihbaratı var" açıklamasıyla, Türkiye kamuoyundan uzun zamandır var olan kanıyı açıklamıştı.

Suriye'de yaşanan değişim sancıları içerisinde gelişen olaylar, bize ABD'nin izlediği pragmatizmi net gösteriyor. ABD açısından, DEAŞ'ın bir taşeron aktör olarak ortaya çıkması,sonrasında koalisyon içersinde yer alması bu pragmatizmi ortaya net koyuyor.

Tel Abyad'da Araplar ile Türkmenlerin hedef alındığı, demografik değişiminde 15 bin Arap ve Türkmen, Türkiye'ye geçti. Yerine ise seküler PYD ve PKK yerleştiriliyor. Kürt koridorunun temelleri, Duhok'ta yapılan Kürt partileri toplantısında atılsa da Muhafazakar Barzani ile seküler Kürt grupları arasında bir antlaşma çıkmamıştı. Özellikle ABD'nin baskılarıyla, seküler PYD, Muhafazakar Barzani'den para ve silahları aldıktan sonra anlaşmayı tek taraflı bozdu. IŞİD'in Şam veya Bağdat yerine Halep ve Kürdistan'a saldırması, aslında PYD'yi kahramanlaştırmak istemesi ve bölgedeki muhafazakar Kürtlerin, seküler PYD'yi desteklenmek istenilmesinden ileri gelmektedir.

Bölgenin bu kadar içinde olup, dışındaymış gibi görünen ülkesi İngiltere, İsrail veABD'nin öncülüğünü yaptığı eksen, Türkiye'yi bölgede saf dışı bırakmaya çalışıyor.Türkiye'nin, başından beri direttiği güvenli bölge oluşturma fikrinden kaçmalarının sebebi de buydu.Türkiye'nin masaya dahil olmadığı ve İran'ın merkeze alındığı bir denklem kabul edilemez.Esed rejimi Suriye'nin Kuzeyini Kürtlere bırakmış olmasındaki sebeplerden biri de İran'a Akdeniz uzanacak bir koridor oluşturmak ve Irak ile Suriye'deki yer altı kaynakları için, Türkiye'nin içinde olmadığı enerji hattı oluşturmaktı.

Afrin ve Kobani kantonları demografik yapısı oldukça karışık. Yer yer güm içersinde Rejim-ÖSO-PYDve DAEŞarasında yer değiştiriyor. Türkiye'nin yoğunlaştığı konu, Afrin ile Kobani kantonları arasındaki Cerablus bölgesinin, tümüyle YPG veya DAEŞ'in kontrolüne geçmesi durumunda İdlib ve Halep'ten gelebilecek binlerce göçmenin Türkiye için tehdit oluşturmasıdır.


Sonuç olarak, Suriye'ye müdahale etmeliyiz. Uzun zamandır, Suriye'ye müdahil olma konusunda bir çekinceye sahiptim. Ekonomik ve askeri kazanımların heba olmaması için lakin, konjonktür artık bu riski almamızı gerektiriyor. Zira bölgede demografik yapının değişimi kolay kolay yerine tesis edilemeyecek zorluktadır. Bu bağlamda Uluslararası arenada bir süredir Türkiye'nin aleyhine devam eden, IŞİD destekçisi veya terör destekçisi atağının son bulması ve bölgede kazanımlarım devam etmesi için müdahale artık bir zarurettir. Askeri konulardan anlamam ama Lübnan ve Libya müdahaleleri gibi bağımsız uygulamalar veya bölge içi ve bölge dışı ülkelerle işbirliği, uluslararası hukuk açısından iyi irdelenmeli.

Suriye'nin kuzeyinde 'defacto' devlet inşasına girişimleri, bölgeyi 600 yıl boyunca domine etmiş olan Türkiye'nin kabul edeceği ve sessiz kalabileceği bir şey değildir. Bu konuda karar alıcılar ve sorumlu üst yöneticiler, cesur kararlar almaktan imtina etmemeli. Zira, Türkiye, bölgede bütün hakların umudu.

Hüsamettin Aslan

@HusamettinAslan

[email protected]