Bugün elimizde bir hikâye var ki, sinema perdesinde bile gözyaşlarını tutamazsınız. İshak Yapuyev Dabayeviç… Çeçen cihadının destanlarında geçen, Şamil Basayev’in yanında savaşmış, Rusya’nın kâbusu olmuş bu adam, şimdi İzmir’in gri Geri Gönderme Merkezi’nde, yatağa zincirlenmiş bir halde bekliyor. Kalbi üç ay önce ameliyat masasında titrerken, bizler ise onu Kadirov’un cellatlarına teslim etmenin eşiğinde duruyoruz.
İshak Yapuyev Dabayeviç, bir mücahidin kırık Hayatı hikayesinin adıdır aynı zamanda. İshak, Çeçenistan’ın dumanlı dağlarından kaçıp Türkiye’ye sığınmış bir ruh. Şamil Basayev’in yanında cihadın ateşinde yoğrulmuş, Rusya’nın tanklarına karşı göğsünü siper etmiş. Ama ne yazık ki, kahramanlık masalları hep böyle biter: Kahraman, bir gün yorgun düşer ve kapıyı çaldığı yer, onu kurtaracağına inandığı bir liman olur.
7 aydır İzmir’de, bir geri gönderme merkezinde tutuluyor. Kalp rahatsızlığı onu yatağa mahkûm etmiş, ağrılar ciğerini yakarken, bizler hâlâ “Ne yapalım, iade edelim mi?” diye düşünmekteyiz. Adamın hali yürek yakıyor, ama bizler hâlâ bürokratik bir tiyatro sahnesinde rolümüzü oynuyoruz. İshak’ın hikayesi, sadece bir mültecinin dramı değil; Müslüman dayanışmasının da bir sınavı. Kur’an’da, “Zulümden kaçana kucak açın,” diye buyurulmuyor mu? Peki, bizler bu emri nerede unuttuk?
İshak, Türkiye’ye sığındığında, burayı bir güvenli liman görmüştü. Şimdi ise o liman, onu Kadirov’un kanlı ellerine teslim etmek üzere. Kadirov, “işkence” ve “cinayet” ile anılan bir tiran. Putin’in en sadık köpeği. Binlerce yıllık Çeçen Tarihi’nin en yüzkarası aşağılık muhluku.
İnsan Hakları ve Müslüman Dayanışması denen şey resmiyette kelimenin tam anlamı ile unutulan Bir Masal
İshak gibi bir Müslüman kardeşimizi Kadirov’un eline bırakmak, o dayanışma ruhuna bir hançer saplamak değil mi? Kur’an’da, “Müminler birbirinin kardeşidir,” ayeti varken, bizler bu kardeşliği nerede unuttuk? İshak’ın iadesine karşı çıkmak, sadece bir insan hakları meselesi değil, aynı zamanda inancımızın bir gereğidir; bir iman meselesidir.
Ramzan Kadirov, Çeçenistan’da bir kâbus. İşkence, infaz, keyfi tutuklamalar… İshak, eğer iade edilirse, Kadirov’un ellerinde can çekişecek. Belki bir bodrumda, belki bir sorgu odasında, işkencenin en acımasız haliyle veda edecek hayata. Bu, bir insanlık suçu değil de nedir?
İshak’ın kaderi, Boraltan Köprüsü’nde katledilen Azerbaycanlı kardeşlerimizin hikayesine ne kadar benziyor. O gün, kaltaban İsmet İnönü’nün kararıyla 200’den fazla Azerbaycan Türkü kardeşimiz Sovyetlere teslim edildi ve kurşuna dizildi. Bugün, İshak’ın iadesi, o utancın bir kopyası olacak. İshak’ı Kadirov’a gönderip işkenceyle öldürmektense, bari burada, mülteci kampında bir kurşunla bitirelim hayatını. En azından acısı kısa sürer, diyesiniz geliyor.
İshak Yapuyev Dabayeviç, sadece bir isim değil; insanlık onurunun, Müslüman dayanışmasının bir sembolü. Onu iade etmek, hem uluslararası hukukun hem de vicdanımızın ayaklar altına alınması demek. Boraltan Köprüsü’nün gölgesi hâlâ üzerimizdeyken, bir kez daha aynı hatayı yapmayalım. İshak’a sığınma hakkı verelim, sağlık durumuna destek olalım. Kadirov’un kanlı ellerine teslim etmek yerine, bu topraklarda ona bir şifa eli uzatalım. Belki o zaman, tarih bizi utançla değil, merhametle anar.
Ey devlet büyükleri! İçişleri ve Dışişleri Bakanlarımız! Ey bu milletin vicdanlı sesleri! İshak’ın hikayesi, bir dönüm noktası olabilir. Onu kurtararak, hem insan haklarına hem de Müslüman kardeşliğimize sahip çıkalım. Yoksa, bir gün torunlarımız bize soracak: “Dedem, o gün İshak’ı neden kurtarmadınız?” Ve biz, başımızı önüne eğip, utanç verici hüzünlü bir gülümsemeyle susacağız. Perde kapansın, ama bu trajedi burada bitmesin; bir umutla devam etsin!
