Bölünmüş Ruhlar
Öldürmeyen acı bireyi güçlendirir mi? Bu acı fiziksel yanımızı mı yoksa psikolojik yanımızı mı güçlendiriyor? Kötü hiçbir etkisi ve eseri insanda kalmıyor mu? Nietzsche'nin "beni öldürmeyen şey beni güçlendirir." Sözü her türlü yaşantı ve deneyim için geçerli midir? Acaba kendini öldürmeyen acılar yüzünden mi delirdi? Nietzsche fiziksel olarak ölmedi (çokta yaşamadı ya 56 yıl tüm ömrü) ancak daha 40 yaşlarında psikolojik (bilişsel-zihinsel) bir ölüydü. Yaşadığı şoklar onu psikolojik sarsıntıya götürdü ve insanın ikili doğasını ayıran ve birleştiren iyi ve kötü. Dinin kökeninde yatan ve sıkıntının zengin pınarlarından biri olan yaşamın o zor kanununu "Tanrı öldü" postilasından sonra acıyı derinden hissederek ve tiryakisi olarak yaşamak ve yansıtmaya sürüklenmek.
Acılar her zaman güçlendirmez hatta yaşayan ölülere çevirebilir. İnsanoğlunun hikayesi daha ilk başta ayrılığın (Âdem-Havva), şiddetin (Kabil-Habil), intiharın (Yeni Kurnei), zulmün (Firavun-Musa), doğal felaketlerin (Pompei-Hz.Lut) ve savaşın (Sümer-Akad) yol açtığı dayanılmaz acıların hikayesidir. Bugünün dünyasında yaşayan bir insan, ömründe birden fazla travmatik olay yaşaması muhtemeldir. Bunlar hafif kaygılarla atlatılan yaşantılar olabileceği gibi, ağır psikolojik sarsıntı doğuran ve kişiyi yaşamda kilitleyen şoklar şeklinde de tezahür edebilir.
Psikolojide "şok", insanın kendini savunmak amacıyla var olan kendi duygusunun, direnme yeteneğinin ortadan kalmasıdır. Ayrıca insanın kendini korumasını güvence altına alan organlar şok yüzünden terk edilir ya da işlevlerini son derece az indirger. Bu ani ve travmatik yaşam olayları bireylerin hayatını darmadağın edebilir. Böylesi olaylar bireylerin kendileriyle, diğer insanlarla ve içinde bulundukları dünyayla ilgili hislerinde güçlü bir etkiye sahip olabilir. Bireylerin kafası allak bullak olabilir ve ani bir travmanın arkasından yaşadıkları duyguları ve davranışlarıyla ilgili dehşete kapılabilirler.
Büyük psikolojik sarsıntılar, her zaman hazırlıksız olarak ansızın çıkagelir. Büyük sarsıntıdan önce insanın kendine ve kendini çevreleyen dünyaya oldukça büyük güven duygusunun olması gerekir; sarsıcı olaylardan sonra birey kendini düş kırıklığına uğramış sanır; bu duygu çok az kalır ya da hiç kalmaz. Çünkü insan kendi gücünü aşırı değerlendirmiştir; böyle bir şey benim başıma gelmez çılgınlığının yanılsaması içinde yaşar; "Hayır, bu benim başıma gelmez, gelemez ve ben böyle bir şey yaşamadım" sanrısındadır. Çoğu insan bu korkuları ya da bu korkulara benzer tepkiler verir.
Bireylerin travmaya karşı verdikleri tepkiler çoğu zaman o kadar güçlü ve yoğundur ki; bu bireyler "çıldırdıklarına" ya da "yaşamlarının kontrolünü kaybettiklerine" inanmaya başlayabilirler. Bu kişiler, benzer duyguları yaşayan, "çıldırmış" olduğu düşünülen tek kişinin kendileri olmadığını, travmaya maruz kalan birçok insanın bu tür yaygın tepkiler verdiklerini öğrendiklerinde çoğu kez şaşırıyorlar ve rahatlama yaşıyorlar ve bu iyileşme için büyük bir adım olabiliyor
Psikolojik travma güçsüzlerin felaketidir. Travma anında kurban ezici bir kuvvet tarafından çaresiz bir hale getirilir. Kuvvet doğanınki olduğunda, afetten söz ederiz. Kuvvet başka bir insanınki olduğunda, vahşetten söz ederiz. Travmatik olaylar insanlara kontrol, bağ kurma ve anlam duygusu veren olağan davranış sistemlerini altüst eder.
Travmatik olaylar olağandışıdır; nadir olduklarından değil, tersine insanın hayata olağan uyumunu altüst ettiği için. Sıradan talihsizliklerin tersine, travmatik olaylar genellikle hayata ya da beden bütünlüğüne yönelik tehditlerle ya da şiddet ve ölümle yakinen bir kişisel karşılaşmayı gerektirir. İnsanları terör ve çaresizliğin son haddiyle karşı karşıya bırakır ve felaket karşısındaki tepkilere neden olur. Psikolojik travmanın ortak paydası; yoğun korku, çaresizlik, kontrol kaybı ve yok olma tehdidini hissetmektir.
Travmatik olayların şiddeti tek bir boyutta ölçülemez; travmayı nitelemeye yönelik basit çabalar en nihayetinde dehşetin anlamsız kıyaslamalarına varır. Bununla birlikte belirli tanınabilir deneyimler zarar olasılığını artırır. Bunlar gafil avlanma, tuzağa düşme ya da tükenme noktasına gelmeyi kapsar. Zarar olasılığı, travmatik olaylar fiziksel ihlali ya da yaralanmayı, aşırı şiddete maruz kalmayı ya da alışılmamış ölüme tanık olmayı kapsadığında da artar. Travmatik olayın bariz karakteristiği, çaresizlik ve terör uyandırma gücüdür.
Travmanın normalde entegre bir tarzda işlev gören karmaşık öz-savunma sistemini parçalaması sonucunda bu tür bir parçalara ayrılma, travma sonrası stres bozukluğu üzerine tarihi çalışmalarda merkezi yer tutar. Travmatik reaksiyonlar eylem beyhude olduğunda meydana gelir. Ne direnme ne de kaçma mümkün olmadığında, insani öz-savunma sistemi altüst olur ve düzensizleşir. Tehlikeye olağan yanıtın yararlılığını kaybetmiş her bir bileşeni, fiili tehlike geçtikten uzun süre sonra bile, değişmiş ve abartılmış bir durumda kalma eğilimindedir.
Travmatik olaylar psikolojik uyarılma, duygu, bilinç ve hafızda derin ve kalıcı değişiklikler yaratır. Dahası travmatik olaylar normal olarak entegre olmuş bu fonksiyonları birbirinden ayırabilir. Travmatize insan yoğun duygular yaşayabilir, ama olayın net hafızası olmadan; her şeyi ayrıntısıyla hatırlayabilir, ama duygu olmadan. Nedenini bilmeden kendisini sürekli tetikte olma ve asabilik durumunda bulabilir. Travmatik semptomların, kaynaklarından kopma ve kendi hayatını yaşama eğilimi vardır.
Takip eden yazımızda "Dilemma Düşünceden Dilemma Ruhlara" Diyeceğiz…
Sefa İle…