Dolar (USD)
32.55
Euro (EUR)
34.86
Gram Altın
2436.01
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

02 Aralık 2020

Distopik kurgular ve yaşanan gerçekler

Muhteşem bir manzaranın içine kondurulmuş, doğa ile baş başa bir okul düşünün!

İçinde sadece yetimlerin eğitim gördüğü ve tüm derslerin sanatla (şiir, resim, müzik) iç içe geçtiği bu okulda spor faaliyetlerine, çocukların beslenme ve sağlık kontrollerine önem veriliyor, gözetmenler eşliğinde çocuklar steril bir eğitimden geçiriliyor. İlk etapta "İşte hayalimdeki okul" diyeceğiniz bir ortam tasvir ediliyor, ta ki verilen eğitimin kan donduran amaçlarını anlayana kadar. Roman, belli bir yaşa geldiklerinde organlarını gerçek insanlara bağışlamak amacıyla klonlanan çocukların yatılı okul Hailsham’daki maceralarını Kathy vasıtasıyla aktarıyor. Romanda son derece normal bireylerin yatılı bir okuldaki günlük yaşamlarını aktarıyormuş gibi bir dil kullanıldığı için eğitim sisteminin dehşet verici amaçlarını uzunca bir süre kavrayamıyoruz.

2017 yılında Nobel edebiyat ödülü alan Kazuo Ishiguro’a ait olan ve Türkçe'ye "Beni Asla Bırakma" olarak çevrilen eserden bahsediyorum. Yayımlandığı yıl Time dergisi tarafından "İngilizce yazılmış en iyi 100 roman" listesine alınan distopik romanında Ishiguro, çok yönlü mesajlarıyla karmaşık duygular yaşatırken eğitim sistemine dair sorgulamalar da yaptırmayı başarıyor.

Romanın kahramanı Kathy 31 yaşında, organ bağışçısı olması için klonlanmış insanlara bakıcılık yapan (kendisi de klon olan) bir kadındır. 8 ay daha çalıştığı takdirde bu işte 12 yılı dolacaktır. Önceleri bakıcılık yapacağı hastaları seçme hakkı yokken son yıllarda hastalarını kendisi seçmeye başlamış olan Kathy, Hailsham’da beraber okuduğu arkadaşları Ruth ve Tommy’ye de farklı zamanlarda bakıcı olma görevini üstlenmiştir.

Roman bir taraftan organ bağışçısı olması için özel olarak klonlanmış bireylerin çocukluk ve gençlik yıllarından çeşitli kesitler aktarırken, diğer taraftan da satır aralarında verdiği bazı detaylarla bizim çağrışım dünyamızı harekete geçiriyor. Mesela sisteme dair rahatsızlığını dile getiren açıklamalarından dolayı gözetmenlikten alınan Lucy’nin şu sözleri her ne kadar Hailsham çocuklarına hitap ediyor olsa da benzer bir endoktriner eğitim sisteminden geçmiş kişiler olarak bizi de sorgulatıyor:

“Hayatlarınız sizin için önceden kararlaştırıldı. Yetişkin olacaksınız ve sizler yaşlanmadan, hatta orta yaşa bile gelmeden, hayati organlarınızı bağışlamaya başlayacaksınız. Her biriniz bu nedenle yaratıldınız. Filmlerini seyrettiğiniz aktörler gibi değilsiniz, benim gibi bile değilsiniz. Bu dünyaya belli bir amaçla getirildiniz ve geleceğiniz, hepinizin geleceği önceden belirlendi. Yakında Hailsham’dan ayrılacaksınız, çok zaman geçmeden organlarınızı bağışlamaya başlayacaksınız. Bunu unutmayın. Doğru düzgün yaşayacaksanız kim olduğunuzu ve sizi nelerin beklediğini bilmeniz gerekir.”

Bu çocukların gerçekleri öğrenmelerine rağmen onlar için kararlaştırılmış hayatı olduğu gibi kabul etmeleri, kurtulmaya yönelik hiç bir çaba sarf etmiyor olmaları çok rahatsız ediyor. Fakat tezgâhından geçirildikleri eğitimin amacının da bunu sağlamak olduğunu ıskalamamak gerekiyor. Yazarın, kurbanlarının başkaldırmasına izin vermeyerek okuyucuyu rahatsız etmeye, sorgulatmaya çalıştığını düşünebiliriz. Yani içinden geçtiğimiz ve sorgulamayı aklımızdan dahi geçirmediğimiz eğitim sitemine gönderme yaparak yaşadığımız hayata dair farkındalık oluşturmayı amaçlıyor gibi algılayabiliriz.

Hailsham'da gözetmenler çocuklara gelecekleriyle ilgili temel gerçekleri açıklamadan eğitim veriyor. Enjekte edilen bilgi, anlaşılmayacak kadar küçükken verilip bilince yerleştiriliyor. Çünkü biliyorlar ki, erken yaşta şekillendirilmiş zihinlerin sonradan değişmesi çok zordur. Belli değer yargılarını benimseyen çocuk dış dünyayı o pencereden anlamlandırır. Bugün yaşadığımız gerçeklik de bu değil mi? Okulda gizli ve açık müfredatla, gündelik hayatta da algı operasyonlarıyla zihinlerimize yerleştirilenleri hiç sorgulamadan yaşayıp gitmiyor muyuz? Okulda verilen sübjektif değer yargılarıyla hayata belli bir perspektiften bakmaya şartlanmadık mı? Düşünerek, sorgulayarak bulduğumuz doğrulardan ziyade telkin edilmiş iyi ve kötü yargıları ekseninde düşünmüyor muyuz?

Bu yönleriyle Kathy ve arkadaşlarının hikâyesinde kendi yaşantımızdan benzerlikler bulmak da temelden sarsan bir etki yapıyor. Sistemin bizden aldıklarını çocuklardan alınan organlar gibi düşünebiliriz. Önce becerilerimiz öldürüldü. Sonra egemen ideolojiyi etimizde kemiğimizde hissetmemiz, mevcudu benimsememiz sağlandı. Tek bir merkezden senkronize bir şekilde standartlaştırıldık, aynılaştırıldık. Bireysel farklılıklarımız, toplumsal çeşitliliğimiz minimize edildi. Belli kurgulara inandırıldık, siyah-beyaz kesinliğinde yargılar edindirildik. Yani bir çeşit toplum mühendisliğinin nesnesi olduk. Bu açılardan sorgulamaya tabi tuttuğumuzda bizim okullarımızın Hailsham'dan, bizim de bu klonlardan pek farkımız olmadığını görmemiz mümkün olacağı gibi Hailsham'daki çocukların neden kaderlerine razı bir şekilde sisteme hizmet ettiklerini anlamak da mümkün hale gelecektir.