Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.86
Gram Altın
2279.24
BIST 100
8987.78
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Aralık 2020

Orhan Pamuk, Nurettin Topçu ve başka mesele

Ortaokul ve liseyi Türkiye’nin önde gelen eğitim kurumlarından Robert Kolej’de okuyan Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’un "Bir ezberdir gidiyor. Altı yıl lisede edebiyat okudum. Diyelim dünya çapında bir yazarıyım Türkiye’nin. Okulda öğrendiklerim neye yaradı? Sıfır, sıfır..." dediği video kaydı, edebiyat eğitiminin yeterliliğiyle ilgili tartışmaları alevlendirdi. Yazar Orhan Pamuk’un “Lise edebiyat derslerinin yazarlığıma katkısı sıfır” sözleri üzerine başka yazarlara da mikrofon uzatıldı. Tartışmaya Selim İleri, Ahmet Ümit, Doğan Hızlan, Canan Tan, İnci Aral, Buket Uzuner gibi yazarlar dâhil oldu.

Tartışmaya dâhil olan yazarlar Pamuk’un sözleri üzerine kendi okul yıllarındaki edebiyat dersleri ve edebiyat öğretmenleri ile ilgili yorumlarda bulunmuşlar. Ancak burada bence önemli olan husus şu: Bu sözler Orhan Pamuk’un şahsi tecrübesini mi yansıtıyor, yoksa eğitim sistemi üzerine bir tartışma yapmamız için bir davet mi içeriyor?

Eğer Pamuk’un sözlerini salt şahsi tecrübenin aktarımı olarak görürsek yanılırız. Pamuk’un sözlerini, “A sizin dersler öyle miydi? Bak bizde nasıldı, dur anlatayım.”, türünden hatıra paylaşımı fırsatı olarak da görürsek yanılırız. Bu sözler Pamuk’un şahsi tecrübesi olarak kendisinin dışındakiler için çok fazla kıymet atfetmeyebilir. Ne var ki Orhan Pamuk burada; kitlesel, zorunlu, tek tip eğitim-öğretim düzeneğimizin temel bir yanına temas ediyor. Bence sözlerini anlamlı kılan da tastamam budur.

1957’de verdiği bir konferansta merhum Nurettin Topçu şöyle diyordu: “On beş sene mekteplerde okuduktan sonra, kendiliğinden bir hayat değeri ortaya koyamayan, bir ekonomik davanın veya bir tarihi şahsın tenkidini yapmaktan korkan, şahsi bir sanat ve din anlayışına sahip olmayan kafasının işleyişi bakımından “mektebe girdiği gibi çıkan” gençleri hayat sahasında bulduk.”, demişti. Aynı konuşmayı Topçu; “Mektebe ilim ve fikir dışı çalışmalar dolduruyoruz. Ders kâbus haline gelmiştir; neşve ile doldurucu bir ziyafet ve şenlik değil; diploma arzusu ve istikbal endişesiyle çekilmesi mukadder bir dert, taşınacak bir yük, dolacak bir çile…” sözleriyle sürdürüyordu.

Hem öğrencinin hem öğretmenin zorunlu eğitim sürecinin okul isimli istasyonunda aynı anda kıstırılmışlıklarından çıkan dersin bir şey vermekten uzak oluşu Topçu’nun çarpıcı ifadelerin de böyle resmedilir. Dolayısıyla Orhan Pamuk’un sözlerini doğru bir biçimde yorumlayabilmemiz evvela doğru bir biçimde anlamayı gerektirir. Orhan Pamuk Robert Kolej mezunu. Robert Kolej Türkiye’nin en iyileri arasında sayılan bir eğitim kurumu. Mesele kurumun ne kadar iyi olması ile ilgili değil. Mesele salt öğretmen ile ilgili de değil. Evet bir taraftan tüm bunları da içeriyor; ne var ki mesele tüm bir kitlesel, zorunlu eğitim pratiğinin temel niteliği ile ilgili.

Özetle mesele; başka yerde!

Nurettin Topçu ile Orhan Pamuk’un sözleri arasında ne fark var?

Görmek isterseniz hiçbir fark yok!

İşte tam burası; Türkiye’nin eğitim meselesinin can damarıdır.

Görmek isterseniz, dedim. Bizim aktüel sancılarımızdan birisi işte budur. Bizim kimsenin görmediğini görmek istemek gibi bir derdimiz yok. Herkesin her gün önünden geçtiği bir şeye alıcı gözle bir daha dönüp bakmasını talep ediyoruz sadece.

Herkese ve her şeye cömertçe sunulan bakış; sıra eğitim meselemize gelince özenle esirgeniyor.

Eğitimcilerin çoğu Marx’ın işçinin emeğine yabancılaşması türünden bir sendromun içinde. Nurettin Topçu 60 sene önce öğretmenin mektep kırtasiyeciliği ile nasıl büro müstahdemi haline getirildiğini de anlatmıştı. Büro müstahdemine indirgeyen bir ilişki biçimini reddedemeyen bir öğretmen, derslerine zamanında girip çıkmayı yılın öğretmeni olmakla karıştıracaktır. Amirlerinin gözde memurudur; ne var ki eğitim için büyük bir zayiat olacaktır.

Kültür-sanat ile meşgul olan zevat içinde, belki böyle bir duyarlılık vardır diye çok ümit etmiştim. Bilhassa kitle iletişim araçları ile müthiş bir medya imkânı doğmuştu. Dünün çeperde duran idealist gençleri bugünün ekran yüzleri haline gelmişlerdi. İçlerinde kafası çalışan, ağzı laf yapan, eli kalem tutanlar vardı. Güzel şeyler de yazıyorlardı, zaman zaman bam teline de dokunuyorlardı. Dergi çıkartıyorlar, TV’de boy gösteriyorlardı. Belli ki finans desteği de esirgenmiyordu onlardan.

Onlar da iki anekdot anlatıp meddahlıkta karar kıldılar. Belediyelerin Kültür A.Ş’lerinin vazgeçilmezleri oldular. Ha! Kitlenin keyfi yerinde, yine maşallah!

Akademide çalışkan 1-2 ismi tenzih edersek orada da manzara nahoş.

Orhan Pamuk’tan, Nurettin Topçu’dan nerelere geldik.

Devam edelim buradan…

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan