Merhum Üstad Sezai Karakoç’un yüksek müsaadeleriyle;

Bana sormayın böyle nereye koşa koşa gidiyorum? Alnından öpmeye gidiyorum, ‘Gayya kuyusu’ diyerek evlerine televizyon sokmayan yobazlarımızı…

Cemil Meriç özetlemişti;

"Yobazlık, Şarkın nefs müdafaasıdır. Yobaz, samimiyet, yobaz kendini nassa hapseden idrak; nassa yani sonsuza... Yobaza düşmanlık, tarihe düşmanlık. Yobaz biziz, en güzel taraflarımızla biz…”

Güzel günlermiş o günler;

İmamın keçi çaldığı yalanının manşetlere taşındığı, borcunu geciktiren dul kadına ‘ödeme kolaylığı’ göstermek üzere mahalle bakkalının, ‘Cumaya gittim’ yazısın asarak kapıyı kilitlediği Yeşilçam filmlerini seyrettiğimiz günler…

Güzel günlermiş…

Zira beterin beteri varmış…

Lakin dikkat ediyor musunuz?

Eski medyamızı övenlerin şimdinin rezil, kepaze, iğrenç hallerine böyle böyle gelindiğini görünmez hale getirmek üzere takındıkları tavırları görüyor musunuz?

Seküler mahfillerin sabıka sicil kayıtları ortadayken yüksek perdeden ahlak dersi vermelerini…

Ahlak derslerinde yasak maddeye ‘Hayır’ derken, çarpık ilişkilerin ‘kim kimle ne yapar ona karışamayız’ garabetiyle meşru hale getirildiğini...

Prof. Dr. Ahmet Kavlak ne diyordu;

Erzurumlu İbrahim Hakkı yetiştiren medreseler kapatıldı. Yunus Emre yetiştiren dergâhlar kapatıldı. Hacı Bayram yetiştiren tekkeler mühürlendi. Kur’an yasaklandı. İnsanların İslâm’ı öğrenememelerinden ortaya çıkan çarpıklıklar İslâm’a, Müslümanlara yüklendi.

1920’lerden beri memleket seküler idare altında…

Kanunlar seküler, eğitim seküler, basın seküler, bütün alanlar sekülerken, ahlaksızlıkların sorumlusu nasıl Müslümanlar oluyor?

Yüz yıl geçti, beş nesil değişti; Seküler Agnostik Sistem ahlaklı insan yetiştiremedi.

***

TBMM, Cumhuriyet ilan edilir edilmez, 14 Eylül 1920 tarihinde Men-i Müskirat Kanunu’nu çıkardı.

Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey, kanun teklifini Meclis’e sunarken, “Cehaleti itibarıyla içki konusunda had, hudut bilmeyen, ocağından felaketler eksik olmayan memleket halkını beladan kurtarmak üzere kanunun kabulünü teklif eylerim” demişti.

Kanun teklifine Mehmet Akif Ersoy ile Yeşilay Cemiyeti tam destek vermişti.

Bilin bakalım teklife kim itiraz etmişti?

Meclis'teki oylamaya katılmayan Mustafa Kemal, kanuna karşı olduğunu, oy vermediği gerekçesiyle içki içmeye devam edeceğini ilan etmişti.

Hatta İzmir’in alınmasının ardından Kramer Palas’ta rakısını yudumlarken yanına çağırdığı garsona Kral Konstantin’in otelde rakı içip içmediğini sormuş, garson “Hayır içmedi” deyince;

“Öyleyse insan neden İzmir’i almak ister?” demişti.

Men-i Müskirat Kanunu Ali Şükrü Bey’in 27 Mart 1923’te ölümünün ardından uygulanamaz hale getirildi.

1924 yılında çıkarılan kararnameyle alkollü içkilerin imali, ithali, satışı TEKEL’e devredildi.

***

Deist, Laik, Seküler eğitimle gayrı İslami hayat; faizi, içkiyi, uyuşturucuyu, kumarı, fuhşiyatı, meşru hale getirildi.

Bütün kurum, kuruluşlarıyla, her türlü imkânı kullanarak Agnostik dünya görüşünü tepeden inme dayatıp Mutlak Ölçülerimizle bağımızı kopardılar...

Bizim Agnostizm yerine koyacağımız mutlak ölçülerimiz, mutlak anlayışımız; Kuran, Sünnet, İcma, Kıyas usulüne bağlıydı.

Geldiğimiz nokta itibariyle günün sonunda ‘yaşanmaya değer hayatın’ başka türlü tesisinin imkânsızlığı apaçık ortaya çıkmaktayken…

Bütün mesele, her meselenin başı;

Zaman, mekân üstü Mutlaklarımıza sımsıkı bağlı, değişmez Şeriat ölçüleriyle, her an değişebilir eşya ile hadiseler arasında irtibatı, efradını cami, ağyarını mani şekilde tesis ederek; önce insan, sonra toplum meselelerini çözüm yoluna koyabilmektir.