Dünyanın ahlaki bir kriz ve bunalım içerisinde olduğu konusunda hemfikiriz. Bugün hangi içtimai alana bakarsanız bakın orada insanın eski insan olmadığı, fen ve teknik alanında ilerlemenin ahlak alanında ise bir gerilemenin yaşandığı konuşuluyor. Sorun şu ki herkes kurtuluşu ötekinin değişmesinde ve düzelmesinde arıyor. Ahlakı yaşamak yerine ahlakı anlatmak, başkalarının ahlaklı olmasını arzulamak daha çok rağbet görüyor.

Başkalarını değiştirmek ve düzeltmeye çalışmak yerine keşke önce kendimizi değiştirmeye ve kusurlarımızı azaltmaya odaklansak. Ahlakı anlatmak yerine ahlakı yaşasak. Sözlerimiz yerine eylemlerimizle, şahsiyetimizle ahlakı daha görünür kılsak. Gür sedalarla duyurduğumuz ahlaki ilkeleri ve kuralları, bizzat kendi hayatımıza, ilişkilerimize, ticaretimize, eylemlerimize tatbik etsek daha faydalı ve daha tesirli olmaz mı?

Mısırlı Türk eğitimci ve reformcu Muhammed Abduh:

"Batı’ya gittim, İslam’ı gördüm ama Müslüman yoktu;

Doğu’ya döndüm, Müslümanları gördüm ama İslam yoktu” der.

Bu dizelerde kastedilen şey; Müslüman olmamasına rağmen, ticaretinde, iletişiminde, ilişkilerinde, kısacası gündelik hayatında ahlakı yani İslam ahlakını yaşayan ve yaşatan batılı insanlar ve İslamiyet’i kendisine din olarak seçtiği halde İslam ahlakına sahip olmayan Müslümanlardı. Ne acıdır ki, Müslümanlar olarak kurtuluşumuzu bizim dışımızdakilerin ahlaklı olmasında arıyoruz.

İsmet Özel; “Herkes neyi düzelteceğini, neyin düzeltilmesi gerektiğini biliyor; ama bu düzelecekler, düzeltilecekler arasında kendisi yok.” Düzelmesi beklenen ve düzeltilecekler listemizde; siyasetçiler, çiftçiler, memurlar, anneler, babalar, çocuklar ve daha pek çok zümreler var fakat kendimiz bu listede yer almıyoruz. Gelin kendimize samimi bir soru soralım;

Başkalarında aradığım kişilik özellikleri ve ahlaki özellikler kendim de var mı?

Başkalarının olmasını istediğim o ideal insan mıyım?

Oldukça basit, herkesin yanıtlayabileceği ve mutlaka yanıtlaması gereken sorular.

İnsan, kendinden razı ise değişmesi pek olası değildir. Evvela insanın kendinden razı olmaması, kendini beğenmemesi lazım ki değişme ve daha iyi bir insan olma yönünde bir iştiyakı ve çabası olsun. Son yıllarda sıkça duyduğumuz bir kavram olan, “Narsistik Kişilik Bozukluğu;” erken yetişkinlik döneminde (22-40 yaş) başlayan, kişinin kendi bedensel veya zihinsel benliğine karşı aşırı düzeyde hayranlık duyduğu, yani kişinin kendisine âşık olması şeklinde de tanımlanan bir kişilik bozukluğu terimidir.

Dinimiz, bir ahlak dinidir. Bakınız Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.); “Ben, güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” buyuruyor. Ve şahsında tecelli eden ahlaki ilkeler ve yaşayış ile henüz peygamber olmadan, “Muhammedü'l-emîn” ismini alıyor. İnanmayanların dahi güvendiği ve sığındığı, emin bir liman; en güvenilir ve müstesna insan.

İnsan, kusurlu ve aciz bir varlıktır. Kimseden kusursuz ve mükemmel olmasını bekleyemeyiz. Bizde pek çok hataları, eksikleri, zaafları ve kusurları olan aciz bir kuluz. Fakat insan daha iyi bir insan olma, daha merhametli olma, güvenilir olma, ahlaklı olma noktasında pek çok imkânlara ve olanaklara sahiptir. İşte bu olanakları kullanarak daha iyiye doğru bir yolculuğa çıkmak lazım. Sırat-ı müstakim üzere yürümek ve ondan ayrılmamak lazım. Yolun ve yolculuğun da elbet bir kaderi var. Zaferin sahibi elbette Allah, lakin biz seferimizi hayr eyleyelim. Evvelimiz, akıbetimiz ve ahirimiz hayr olsun…

Vesselam…