0
Bizi eşref-i mahlukat (yaratılmışların en şereflisi) olarak yaratan Rabbimiz, şayet iman edip kendi emir ve yasakları doğrultusunda ahlaklı bir biçimde yaşarsak bizim kendisinin yeryüzündeki halifeleri olacağımızı, bunun zıddı ile amel edersek de esfele safilin (aşağıların aşağısı) olacağımızı bize haber veriyor. İlk insan ve peygamber Hz. Adem ile başlayıp İki Cihan Serveri, Fahri Kainat Efendimiz Rasulullah (sav) ile zirveleşen ve tamamlanan İslam dinini, teori ve pratiği ile hakkıyla kavrayıp hayata geçiren birey ve toplumlar insanlık tarihinin de en parlak günlerini yaşamış, tertemiz sayfalara altın harflerle en güzel enstantaneleri kaydetmişlerdir. Aydınlık ve karanlık grafiklerle bu kesitleri resmetmeye kalksak, Müslümanların yaşadığı ve yaşattığı saadet asırlarına tanık oluruz. Bilimde, teknolojide, san'atta, siyasette, kültürde, edebiyatta hasılı hayatı ihata ve ihtiva eden her sahada Müslümanlar vardır. Bu aydınlık yükseliş zamanlarında sadece Müslümanlar değil, tüm insanlık, hayvanlar, bitkiler ve çevre huzur ve sükun içinde yaşamıştır.
Tarihin belki de en zifiri karanlık dönemlerinden birini yaşadığımız bu son bir asırda; geriye dönüp bakınca her türlü ilmin ve san'atın disiplinlerini kurduğumuzu, literatürünü oluşturduğumuzu ve her bakımdan öncü ve örnek olduğumuzu görürüz.
Matematik/Cebir ilminin de, sibernetik, kimya, fizik ilminin de; görsel san'atların da; sosyoloji ve felsefenin de; hatta üniversitelerin de kurucuları olan Müslümanlar bu sahaların dilini de belirlemiştir. Cebir/Algebra, kurucusu olan El Cabir'den alır ismini; matematikte başta denklemler olmak üzere sıkça karşılaştığımız "X" ifadesi, bilinmeyen değişken anlamında sıkça kullanılan "EŞ ŞEY" kelimesinden gelir. Bugün fen ve teknolojinin yegane kurucusu ve temsilcisi sanılan Batıların lisanlarındaki san'atsal ve bilimsel kelime ve terkiplerin çoğu da yine Müslümanlardan ithal edilmedir.
Asırlarca her sahada dünyaya eşref-i mahlukat olarak öncülük eden Müslümanlar son 3 asırdır, öz medeniyet ve kültür değerlerine, iman ve amel esaslarına sıkı sıkıya riayet etmedikleri için, tefrika fırtınaları içinde paramparça oldukları için mağlubiyetten mağlubiyete savrulmaktadırlar. İslam iktidar ve hakimiyetinin en güçlü ve son temsilcisi ecdadımız Osmanlının da yıkılışının ardından sadece bizim coğrafyamızda değil; dünyanın dört bir yanında zulümler yaygınlaşmış; sömürü, kan, kin ve gözyaşı artık ezilenlerin kanıksadığı birer kader halini almıştır. Üzülerek kabul ve pişmanlıkla itiraf etmeliyiz ki; dinimiz ve medeniyetimiz değil ama maalesef bizler mağlup olduk.
Tarihte yükselişler ve sıçramalar yaşadığımız zamanlarda insanlığa bir terminoloji hediye ederken; son asırlarda mağlubiyet dönemlerimizin neticesi olan kelime ve kavramlara konu olduk.Madden ve manen zayıflamamız neticesinde birer birer elimizdeki toprakları yitirmeye başladık. Öyle ki, Osmanlı'nın sadece Balkanlardaki topraklarından 15 devlet ve bölge çıktı.
Balkanlardaki mağlubiyetlerimiz neticesi ortaya çıkan savaş ve göç olgusunun yarattığı bu durum, daha sonraki gelişmelerle bir siyasal dağılmayı beraberinde gündeme getirince, bu kez de Balkanlar ya da Balkan yarımadası gibi coğrafî tanımlamaların yanı sıra bir de Balkanizasyon diye ayrı bir kavram ortaya çıkmıştır. Balkanizasyon, ilk kez Balkanlar'da meydana gelen küçük etnik yapılanmaların daha sonraları mikro milliyetçiliğe dönüşmesiyle beraber büyük devlet ya da imparatorluk düzeninin parçalanmasını ifade etmektedir. Yukarıda ifade ettiğim üzre, Osmanlı'dan sadece Balkanlar'da 15, ve toplamda 3 kıt'adaki topraklarında Türkiye Cumhuriyeti ve himaye bölgeleri hariç 50 devlet çıkmıştır. Adeta 1 aslan postundan, sun'i sınırlarla 50 tilkiye kürk yapılmıştır.
En son 2 Osmanlı bakiyesi yapay devlet olan Suriye ve Irak'ta yaşanan trajik sahneleri ve fiili durumları görünce; yeryüzünde hakkı ve hakikati temsil edenlerin zayıflığı ve yokluğunda; geçen asırda Balkanizasyon olarak kayda geçen kavramın, son 4 yılda yaşanan Arap Baharı fırtınasının da yıkıcı etkisiyle Arabizasyon olarak tecelli ettiğine esef ve hüzünle şahid oluyoruz. Allah, bu mazlum ümmete merhamet etsin ve uyumamak üzere bir uyanıklık hali versin. Aksi halde Osmanlı'dan çıkan 50 devlet de, kendi içlerinde tefrikalarla bölüne bölüne yüze yakın zayıf, fakir, mahzun coğrafyalar haline gelecek. Bu hazin durumumuz da sadece ve sadece neo-Haçlıları ve hunhar Siyonistleri memnun edecek. Önemine binaen bu hususta yazmaya devam edeceğiz.
İKİ DOĞU ve İKİ BATI'NIN RABBİNE EMANET OLUN...