Türkiye muhalefetinin siyaset esnafı politika, fikir, çözüm, yöntem üretemeyince çamur deryasında debelenip duruyor. Ne alternatif bir politika ne alternatif bir çözüm önerisi… Varsa yoksa goygoy. İsminizin önünde eşek kadar “Profüsür” unvanı bulunsa bile o çamur deryasında medet arar durursunuz.

Hatta 50 ton yüklü kamyonu durduracak kalınlıkta takoz gibi “stratejik derinlik”li bir kitap yazsalar bile çamurun en kokuşmuş, en sinekli yerinde debelenmeyi yeğlerler: Hamaset, yalan dolan, algı yönetimi be bilumum rezillik.

Politika kabızı Ahmet Davutoğlu da siyaset esnaflığı hastalığına yakalanmış. Sen ey Ahmet Davutoğlu, sahnede yine bağıra çağıra nutuk atıyorsun, Gazze’ye yol istiyor, devlete kafa tutuyorsun: “Bize yol açın, gidelim!” diyorsun.

Yahu, pek sayın profüsür, bu neyin şovu? Yol mu kapalı, yoksa sen mi kör, topal, acizsin? Türk Hava Yolları’nın ofisine uğra, ya da internetten iki tıkla bilet al, Kahire’ye in, taksiye atla, Refah sınır kapısına dayan. Gazze orada.

Ama nerede sende o cesaret? Sen kürsüde hançere yırtar, duygu sömürüsüyle alkış toplarsın. Siyasetin ahlâkı mı kaldı, ahlâksızlığın seviyesi mi? Senin bu tiyatron ikisini de çöpe attı, üstüne bir de tüy dikti!

Bay Davutoğlu, sen ki bir zamanlar Dışişleri koltuğunu ısıt, Başbakanlık makamını işgal et, şimdi kalkmış “Gazze’ye gidelim” diye timsah gözyaşları döküyorsun. Hadi ordan! Mavi Marmara’da; 2010’da, İsrail askerleri Türkleri katlederken sen neredeydin, ha?

Dışişleri Bakanı değil miydin? Hani o koca koca lafların; martavalların, Stratejik derinliğin(!)?

İsrail’in karşısına dikilip, “Orduyu Gazze’ye çıkarırım, Akdeniz’i inletirim!” diye gürleseydin ya! Niye yapmadın, niye? Cesaretin mi yetmedi, yoksa koltuk sevdan mı ağır bastı? Bir emir verseydin, Türk donanması İsrail’e dünyayı dar ederdi. Ama sen ne yaptın? Diplomasi masalarında el pençe divan durdun, Abuzittin’e, Hillary’ye, uçan kuşa, çakala, tilkiye hançereni yırtarak “selam ossun” nidalarıyla milleti uyuttun, üstüne bir de “stratejik derinlik masalları” sattın!

Şimdi utanmadan “Gazze’ye yol açın” diye bağırıyorsun. Bu mu senin derin aklın, bu mu profesörlüğün?

Vah Türkiye’m vah! Mısır’a bilet almayı bilmeyen bir eski Başbakan’ın var!

Al bileti, in Kahire’ye, bin arabaya. Refah sınır kapısına yürü. Kim tutuyor seni, zincir mi vurdular?

Ama senin derdin Gazze değil, kürsü. Şehitlerin cesedi üzerinden siyaset devşirmek, gözyaşından oy toplamak. Bu ne mene bir siyasettir!

Bak Ahmet Bey! Eskiden desteksiz atma siyasetinin bile bir raconu vardı, sen o raconu da mezara gömdün, üstüne beton döktün. Gazze’ye gitmek mi istiyorsun? Hadi, valizi topla, THY’nin sitesine gir, bilet al. Ama n’aber, senin işin laf kalabalığı, mikrofon sevdası. Gazze’ye değil, kameralara oynuyorsun!

Mavi Marmara’dan n’aber, Davutoğlu? Türkler katledilirken niye orduya “Hadi, Gazze’ye!” demedin? Stratejik Derinlik takozun, pardon kitabın nerede, çöpte mi? Yoksa o kitap, kürsüde bağırmak için mi yazıldı? Hadi, çık bir zahmet, Gazze’ye yürü. Ama yürümezsin, çünkü senin işin icraat değil, oportünist gözyaşı avcılığı. Yazıklar olsun, hem de bin kere yazıklar olsun! Bu millet senin bu ucuz tiyatrona kanmıyor Gonyalı Ahmet Bey, kanmıyor!

Allahım! Politikanın ve bilumum politikacıların elli bin yüzünden ve şerrinden sana sığınırım…

ÖNEMLİ NOT: Ahmet Bey, her ne kadar bu akıl tutulması çıkışlarının karşısında dursam da ihbarsız ve kıdem tazminatsız olarak Başbakanlıktan kovulmanı kabullenmiyorum. İhbar ve kıdem tazminatlarının ödenmesi konusunda yapacağın her türlü eylemde yanında olacağımı bilesin.