Rekabet duygusu belki de hiç bu kadar tehlikeli olmamıştı. Eskiden sadece iş hayatına atfedilen bu duygu artık bireyin gündelik yaşamdaki doğasının bir parçası. Kullanılan aksesuarlar, kıyafetler, gidilen mekanlar, çocuklarının başarıları hatta “ben daha iyi anneyim” gibi temel değerler için bile rekabet duygusuna alıştık ama günümüzün yeni trendi “en çok ben iyi hissetmeliyim”.

Bu konuda sadece sosyal medyayı suçlamak doğru olmaz. Etrafınıza bakın. Herkes iyi! Hatta herkes çok iyi! Çünkü iyi görünüp, iyi hissetmeliler… Bakımlı olmalılar. Kötü duygulardan uzaklaşmalılar. Kendilerini olumsuz etkileyecek insanlardan uzaklaşmalılar. Kendilerine iyi gelmeyen şeylerden uzaklaşmalılar derken 2024 yılının kavramı Kalabalık Yalnızlık seçildi.

Sanırım yeterince iyi hissedemeyen insanların sayısı oldukça fazla. Peki iyi hissetmeye çalışırken acaba nelerden vazgeçmek zorunda kalıyoruz? Cevap basit aslında: Kendimizden. İnsan doğası gereği olumlu duygularla olumsuz duyguları bünyesinde bulunduran bir canlıdır. Sevinmesi kadar üzülmesi de doğaldır. Ağlaması da gülmesi de… Birinin eksik olması mümkün mü? Normal şartlarda değil. Ancak günümüzde beklenen sadece “iyi” olan şeyler. İyi hissetmek de iyi görünmeyle ilişkilendirilmiş. İyi görünmek de bakımlı olmakla, bakımlı olmak da denilince akla gelen estetik müdahaleler derken aslında tüm bunların içe içe halkalardan oluşan bir zincir olduğunu görüyoruz. Adeta anonimleşen bir beklenti. Oysa ki olması gereken duyguların aynı bir salıncağın sallanması gibi inişli çıkışlı ve gelip geçici olduğunu fark edebilmek. Ancak sadece iyi duygularda kalmak zorundaymışçasına bizlere empoze edilmeye başlanan günümüzde üzülmek utanç verici bir durum haline dönüştü. “Ne yoksa sen hala üzülüyor musun?”. Tabii burada karşımıza duyguya saplanma gibi bir başka durum da ortaya çıkıyor. Çoğumuz ya üzüntüye ya da iyilik haline saplanıp kalıyor. Oysa ki duyguların da bir başlangıç, gelişme ve sönme gibi evreleri vardır. İşte bu döngü sağlıklı hissetmektir. Kendini bir dev aynasında görmek de değildir bir kuyunun dibinde olduğunu görmek de… Kendimize yönelik sürekli olumlu görüş bildirmek aşırı şeker yüklemesi gibidir. Sonunda vücuda zarar verir. Dengeyi bozar.

Bu hafta üzerinde düşüneceğiniz bir soru gelsin sizlere.

Duygularınız bir dalga gibi sizi sarıyor olsaydı bu dalga nasıl bir dalga olurdu? Tatlı bir meltem mi? Yoksa sizi sürükleyen dev bir dalga mı?

Cevap verirken iyi hissetmelisin diyen sesi kısmayı unutmayın.