Dinimizin direği olan namaz için okunması şart koşulmuş, olmazsa olmaz denilmiş sure olan Tevbe suresinin iniş (Nüzul) sebebi merak ediliyor. Bu haberimizde, Lokman Suresi iniş (Nüzul) sebebi nedir?sorusunun cevabını bulacaksınız.

Lokman Sûresi Mekke'de ve Saffat Sûresinden sonra nazil olmuştur.
İbn Abbas'tan rivayete göre "Eğer yeryüzündeki ağaçların hepsi kalem olsa, deniz de, arkasından yedi deniz daha kendisine yardım ederek mürekkep olsa yine de Allah'ın kelimeleri tükenmez. Muhakkak ki Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. Sizin yaratılmanız da yeniden diriltilmeniz de bir tek kişininki gibidir. Şüphesiz ki Allah Semî'dir, Basîr'dir.Görmez misin ki Allah geceyi gündüze, gündüzü de geceye katar. Güneşi ve ayı buyruğu altında tutar. Her birisi belirli bir süreye kadar akıp gitmektedir. Muhakkak ki Allah yapmakta olduklarınıza Habîr'dir (ayet, 27-29) ayetleri olmak üzere üç ayetinin; Ata'dan rivayetle ed-Danî ve Katade'den rivayetle Ebu Hayyan ise 27-28. ayetleri olmak üzere iki ayetinin medenî olduğunu söylemişlerdir.
"Onlar ki namaz kılarlar, zekat verirler ve onlar ahirete de yakînen iman ederler." (ayet, 4) ayet-i kerimesi olmak üzere sadece bir ayetinin medenî olduğu, Sûrenin geri kalan bütün ayetlerinin mekkî, yani Mekke'de nazil olduğu da söylemiştir.[1]
Sûrenin nüzul sebebi olarak Alûsî, Kureyşlilerin Hz. Lokman, Lokman'ın oğlu ile olan durumu ve ana-babasına iyilikleri hususunda soru sormalarını göstermiştir.[2] Bu, Sûrenin tamamının bu soru üzerine nazil olduğu izlenimini vermekle birlikte çoğu kastedilmiş olmalıdır.[3]

6. İnsanlardan bilgisizce Allah yolundan saptırmak için Hakkı boş sözlerle değişenler ve Allah yolunu alaya alanlar vardır. İşte horlayıcı azab onlar içindir.
a) Kelbî ve Mukatil derler ki: Bu ayet-i kerime en-Nadr ibnu'l-Haris hakkında nazil olmuştur. Ticaret için İran'a gider, orada acemlerin kahramanlık hikayelerini satın alır gelir bunları Kureyş'e anlatır ve: "Muhammed size Ad ve Semûd'un haberlerini anlatıyorsa ben de size Rüstem'in, İsfendiyar'ın ve Kisraların haberlerini anlatıyorum." derdi. Kureyş müşrikleri de onun sözünü, anlattıklarını tatlı bularak Kur'an dinlemeyi bırakıp onu dinlemeye geliyorlardı. İşte bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil olmuştur.[4]
İbn Cerîr'in Avfî kanalıyla İbn Abbas'tan rivayetine göre bu ayet-i kerime en-Nadr ibnu'l-Haris hakkında nazil olmuştur ama bu ayet-i kerimenin nüzulüne sebep olan davranışı buna göre başkadır. Rivayete göre o, şarkıcı cariyeler satın alır; birisinin Hz. Peygamber (sa)'i dinlemeye gittiğini görürse hemen bir şarkıcı cariyesini çağırır, o kişiyi de çağırır ve cariyesinin ona çalıp söylemesini emrederek: "Bak, bu, Muhammed'in kendisine çağırdığı namazdan, oruçtan ve onunla birlikte mücadeleden daha hayırlıdır." dermiş. İşte onun bu davranışı üzerine bu ayet-i kerime nazil olmuş.[5]
Sevr ibn Fahıte'nin babasından, onun da İbn Abbas'tan rivayetine göre bu ayet-i kerime gece gündüz kendisine şarkı söylesin diye bir cariye satın alan bir adam hakkında nazil olmuştur.[6] Bu kişinin İbn Hatal olduğu söylenmiştir.[7]
Mücahid der ki: Bu ayet-i kerime şarkıcı ve çalgıcı cariyeler satın alma hakkında nazil olmuştur.[8]
b) Tirmizî'nin Ebu Ümame'den onun da Rasûlullah (sa)'tan rivayetinde o şöyle buyurmuştur: Çalgıcı (çalıp söyleyen) cariyeleri satmayın, satın almayın, onlara çalgıcılığı öğretmeyin. Onların alıp satılması ile yapılan ticarette hayır yoktur. Onların satılmasından alınan bedel de haramdır. İşte bunun gibisi hakkında "İnsanlardan bilgisizce Allah yolundan saptırmak için Hakkı boş sözlerle değişenler ve Allah yolunu alaya alanlar vardır..." ayeti nazil oldu.[9]
İbn Kesîr bu hadisin ravileri arasında bulunan Ali ibn Yezîd'in, onun şeyhinin ve ondan rivayette bulunan ravinin de hep zayıf raviler olduğunu kaydetmiştir.[10]
Vahıdî'nin kendi isnadıyla Ebu Ümame'den rivayetinde Rasûlullah (sa) şöyle buyurmuştur: Cariyelere şarkı öğreterek şarkıcı yetiştirmek, onları satmak helal değildir. Onları satılmasından alınan bedel de haramdır. Bu gibiler hakkında "İnsanlardan bilgisizce Allah yolundan saptırmak için Hakkı boş sözlerle değişenler... vardır." ayeti nazil oldu. Bir kimse yüksek sesle şarkı söylediği zaman iki şeytan gelir birisi bir omuzunda, diğeri öbür omuzunda tepinmeye, oynamaya başlarlar ve o kişi susuncaya kadar böyle yapmakta devam ederler.[11]

13. Hani Lokman da oğluna demişti, ona öğüt veriyordu: Oğulcuğum, Allah 'a şirk koşma. Hiç kuşkusuz Allah 'a şirk koşmak çok büyük bir zulümdür.
Daha önce (En'am Sûresi, 82 ayetinin nüzul sebebinde) geçtiği üzere Ebu Davud et-Tayalisî'nin kendi isnadıyla Abdullah ibn Mes'ûd'dan rivayetinde o şöyle anlatıyor: "İman edenler ve imanlarını zulümle bulaştırmayanlar var ya, işte onlarındır emniyet..." (En'am, 6/82) ayeti nazil olunca sahabe:" Hangimiz imanını zulümle karıştırmaz ki!?" diye sızlandılar da bu ayet: "Oğulcuğum, Allah'a şirk koşma. Hiç kuşkusuz Allah'a şirk koşmak çok büyük bir zulümdür." ayet-i kerimesi nazîl oldu.[12] Ve buradaki zulmün herhangi bir zulüm, bir haksızlık olmayıp bu zulümle Allah'a şirk koşmanın kastedildiği beyan edildi de sahabe rahatladı.[13]

14. Biz insana ana ve babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu zorluk üstüne zorlukla taşımıştı. Sütten ayrılması da iki yıl sürmüştür. Bana ve ana-babana şükret. Dönüş ancak Bana'dır.
15. Eğer o ikisi (anan-baban) seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşmaya zorlayacak olurlarsa onlara itaat etme ve onlarla dünyada ma'rûf üzere birlikte ol. Bana dönenlerin yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yine Bana 'dır ve o zaman Ben, size, yaptıklarınızı bildireceğim.
Bu ayet-i kerimelerin nüzul sebebinde meşhur olan, Sa'd ibn Ebî Vakkas hakkında ve annesi Hamne bint Ebî Süfyan ibn Ümeyye onu dininden döndürmeye çalıştığı zaman nazil olduğudur. Şöyle ki:
Ebu Davud ibn Ebî Hind'in Sa'd ibn Ebî Vakkas'tan rivayetinde o şöyle anlatıyor: "Eğer seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşmaya zorlayacak olurlarsa onlara itaat etme ve onlarla dünyada ma'rûf üzere birlikte ol..." ayet-i kerimesi benim hakkımda indi. Ben, anneme karşı iyi davranan birisiydim. Müslüman olunca annem bana: "Ey Sa'd, bu sonradan ihdas ettiğin din de nedir? Ya bu dini bırakacaksın ya da ölünceye kadar yemeyeceğim, içmeyeceğim de insanlar "Annesinin ölümüne sebep oldu." diye seni ayıplayacaklar." dedi. Ben: "Ey anneciğim, yapma; çünkü ben asla dinimi bırakacak değilim." dedimse de yemeden içmeden bir gün ve gece geçirdi. Sabaha çıktığında açlıktan iyice bunalmıştı. Ben: "Allah'a yemin olsun; bin tane canın olsa, hepsi de birer birer çıksa ben yine bu dinimi hiçbir şey için bırakacak değilim." dedim. Benim bu kesin tavrımı görünce yedi, içti ve işte Allah Teala bu ayet-i kerimeyi indirdi.[14]
Daha önce (Maide, 5/91 ve Enfal, 8/1 ayetlerinin nüzul sebebinde) de geçtiği üzere Müslim'in, Sahih'inde Sa'd ibn Ebî Vakkas'ın oğlu Mus'ab'dan rivayetinde o şöyle demiştir: Onun (Sa'd ibn Ebî Vakkas) hakkında Kur'an'dan ayetler nazil oldu.
Bir keresinde Sa'd'ın annesi "O dininden dönünceye kadar onunla konuşmamaya, yememeye, içmemeye yemin etmiş ve: "Sen, Allah'ın sana ana-babanı tavsiye ettiğini iddia ediyorsun. İşte ben annenim ve sana bunu (girmiş olduğun Muhammed'in dinine küfretmeni, ondan dönmeni) emrediyorum." demiş. Üç gün yemeden içmeden durmuş ve nihayet açlık ve susuzluktan bayılmış. Umara adındaki oğlu kalkmış ve annesine su içirmiş. Ayılınca Sa'd'a beddua etmeye başlamış da bunun üzerine Allah Teala: "Biz, insana ana-babasına güzel davranmasını tavsiye ettik. Eğer seni Allah'a ortak koşmaya zorlarlarsa..." ayet-i kerimesini indirmiş.
Sa'd der ki: Allah'ın Rasûlü (sa) (Bedr günü) büyük bir ganimet elde etmişti. Ganimetlerin içinde bir kılıç gördüm, aldım ve Allah'ın Rasûlü (sa)'ne götürüp:" Bu kılıcı bana ver. Benim savaştaki halimi ve buna liyakatimi biliyorsun" dedim. "Onu aldığın yere geri koy." buyurdular. Efendimizin yanından ayrıldım ve ganimetlerin toplandığı yere gittim. Kılıcı ganimetlerin içine atacakken nefsim beni kınadı ve atmamı söyledi de geri döndüm ve Rasûlullah (sa)'ın yanına gelerek tekrar "Bu kılıcı bana ver." dedim. Sesini biraz daha yükselterek: "Onu aldığın yere geri koy." buyurdular da akabinde Allah Teala: "Sana ganimetleri sorarlar..." (Enfal, 1) ayet-i kerimesini indirdi.
Bir keresinde hastalanmıştım, Allah'ın Rasûlü (sa)'ne haber gönderdim, yanıma geldi, "Bırak malımı dilediğim gibi bölüştüreyim." dedim. Kabul etmedi. "Yarısını dilediğim gibi bölüştüreyim." dedim, onu da kabul etmedi. "Hiç olmazsa üçte birini istediğim gibi taksim edeyim." dedi, sustu. Daha sonra üçte bir caiz oldu.
Bir gün ensar ve muhacirlerden bir grup gördüm. Bana: "Gel sana yedirelim, içirelim." dediler. Bu, içki haram kılınmazdan önceydi. Bir bahçede idiler. Yanlarına gelip oturdum. Kızarmış bir deve başı ve bir tulum içki vardı. Onlarla birlikte yedik, içtik. O mecliste muhacirler ve ensar anıldılar. Ben: Muhacirler ensardan daha hayırlıdır." dedim. Adamın birisi kalktı etini yediğimiz deve başının iki çene kemiğinden birini alarak bana vurdu ve burnumu yardı. Rasûlullah (sa)'a geldim ve olanları haber verdim de Allah Teala benim hakkımda ve içki konusunda "Hiç şüphesiz içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları şeytanın işinden birer murdardırlar..." (Maide, 5/90) ayet-i kerimesini indirdi.
Hadisin başka bir rivayetinde Sa'd'ın: "Benim hakkımda dört ayet nazil oldu." dediği ilavesiyle onunla konuşmamaya, yeme ve içmemeye yemin eden annesi ile ilgili kısımda şu fazlalık vardır: "Ümmü Sa'd'a bir şey yedirmek ve içirmek istediklerinde ağzını bir sopa ile zorla açık tutup yiyecek ve içeceği ağzına döküyorlarmış."[15]
Bu ayet-i kerimenin "Bana dönenlerin yoluna tabi ol." kısmının nüzul sebebine gelince;
Bu ayet-i kerime Hz. Ebu Bekr hakkında nazil olmuştur. İbn Abbas'tan rivayetle Ata der ki: Ebu Bekr müslüman olduğunda Abdurrahman ibn Avf, Sa'd ibn Ebî Vakkas, Saîd ibn Zeyd, Osman, Talha ve Zübeyr kendisine gelerek:
"Muhammed'e iman edip onu tasdik mi ettin?" diye sormuşlar. O da: "Evet." deyince Rasûlullah (sa)'a gelerek onlar da iman edip O'nu tasdik etmişler ve işte bunun üzerine Allah Teala Sa'd ve arkadaşlarına: "Bana dönenlerin yoluna tabi ol." diye bu ayet-i kerimeyi indirmiştir.[16]

20. Görmez misiniz ki Allah göklerde olanları da yerde olanları da sizin buyruğunuza vermiştir. Gizli ve açık olarak nimetlerini size bolca vermiştir, insanlar arasında hiçbir bilgisi olmadan, hiçbir rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı yokken Allah hakkında mücadele edenler vardır.
Mücahid der ki: Bir yahudi Hz. Peygamber (sa)e geldi ve: "Ey Muhammed, bana Rabbından haber ver, nedendir o?" dedi de bir yıldırım düştü ve onu yakıp öldürdü. İşte bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu. Bu nüzul sebebi daha önce Ra'd Sûresinde de geçmişti.
İbn Abbas'tan rivayete göre ise "Melekler Allah'ın kızlarıdır." diyen en-Nadr ibnu'l-Haris hakkında inen ayetlerdendir.[17]

27. Eğer yeryüzündeki her bir ağaç kalemler olsa, deniz ve arkasından yedi deniz daha ona yardım ederek mürekkeb olsa yine Allah 'ın kelimeleri tükenmez. Hiç şüphesiz Allah Azizdir, Hakîm'dir.
İbn İshak, İbn Abbas'tan rivayet ediyor ki o şöyle anlatıyor: Allah'ın Rasûlü (sa) Medine-i Münevvere'ye geldiğinde yahudi hahamları : "Ey Muhammed, "Size ilimden pek az bir şey verilmiştir." sözünle bizi mi yoksa kavmini mi kastediyorsun?" diye sordular. "Hepinizi kastediyorum." buyurdular. "Sana gelenler içinde okuyorsun ki bize, içinde her şeyin açıklaması olan Tevrat verildi." dediler, Efendimiz (sa): "O, Allah'ın ilmine göre pek az bir şeydir. Yerine getirdiğiniz takdirde sizde olan size yetecek kadardır." buyurdu da onların bu konuşmaları üzerine Allah Teala: "Eğer yeryüzündeki herbir ağaç kalemler olsa, deniz ve arkasında yedi deniz daha ona yardım ederek mürekkeb olsa yine Allah'ın kelimeleri tükenmez. Hiç şüphesiz Allah Azîz'dir, Hakîm'dir." ayetini indirdi.[18]
Vahıdî'nin, bir ravi zinciri vermeksizin müfessirlerin kavli olarak bu hadiseyi anlatımında ayrıntılarda bazı farklar olduğu için o bilgiyi de buraya dercedelim: Yahudiler, Allah'ın Rasûlü (sa)'ne ruhu sorduklarında Allah Teala: "Sana ruhu soruyorlar. De ki: Ruh Rabbimin emrindendir ve size ilimden pek az bir şey verilmiştir." ayet-i kerimesini indirmişti.
Allah'ın Rasûlü (sa) Medine-i Münevvere'ye hicret edince Yahudi hahamları Hz. Peygamber (sa)'e geldiler ve: "Ey Muhammed, bize ulaştığına göre sen: "Size ilimden ancak pek az bir şey verilmiştir." diyormuşsun. Bununla kendi kavmini mi kastediyorsun?" diye sordular. Allah'ın rasûlü (sa): "Hayır, aksine herkesi ve sizi de kastettim." buyurdu. Onlar: "Sana gelenler içinde bize Tevrat'ın verildiğini ve Tevrat'ta herşeyin ilminin bulunduğunu okumuyor musun?" dediler. Allah'ın Rasûlü (sa): "Bu, Allah'ın ilmine göre pek az bir şeydir. Ama Allah size öyle bir ilim vermiştir ki onunla amel etseniz elbette ondan istifade ederdiniz." buyurdular.
Onlar: "Ey Muhammed, sen "Kime de hikmet verilmişse hiç şüphesiz ona çok hayır verilmiştir." diyorsun. Bu ikisi nasıl bir araya gelir: çok az ilim, pek çok hayır?" diye inatlarını sürdürdüler de bunun üzerine Allah Teala "Eğer yeryüzündeki herbir ağaç kalemler olsa..." ayet-i kerimesini indirdi.[19]
Bu rivayetlere göre ayet-i kerimenin medenî olması, yani Medine-i Münevvere'de inmiş olması gerekir. Ancak ayet-i kerimenin Mekke'de nazil olduğu iddiaları vardır. Şimdi bununla ilgili rivayetleri verelim:
İkrime'den gelen bir rivayette de yahudilerin, kendilerine Tevrat verilmekle çok ilim verildiği iddiaları, İsra Sûresinin 85. ayetinin nüzulü ile ilişkilendirilmektedir. Bilindiği üzere yahudiler, veya onların akıl vermesiyle Mekke müşrikleri Hz. Peygamber (sa)'e ruhu sormuşlar; bu soru üzerine inen İsra 85 ayetinin sonunda "Size ilimden ancak pek az bir şey verilmiştir." buyrulmuştu. İşte bunun üzerine bazı rivayetlerde[20] "De ki: Rabbimin kelimelerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadarını da imdad olmak üzere ona ilave etsek daha Rabbinin kelimeleri bitmeden denizler biter tükenirdi." (Kehf, 18/109 ayeti; bazı rivayetlerde de bunun yerine bu "Eğer yeryüzündeki herbir ağaç kalemler olsa, deniz de, arkasından yedi deniz daha kendisinden sonra yardım ederek mürekkep olsa yine Allah'ın kelimeleri tükenmez..." ayet-i kerimesinin nazil olduğu[21] kaydedilmiştir
Ebu'ş-Şeyh'in Kitabu'l-Azame'de ve İbn Cerîr'in Katade'den rivayetlerine göre Mekke müşrikleri: "Bu söz (Muhammed'in getirdikleri) yakında sona erer, tükenir." dediler de bunun üzerine "Eğer yeryüzündeki herbir ağaç kalemler olsa, deniz ve arkasından yedi deniz daha ona yardım ederek mürekkeb olsa yine Allah'ın kelimeleri tükenmez..." ayet-i kerimesi nazil oldu.[22]

28. Sizin yaratılmanız da, yeniden diriltilmeniz de bir tek kişininki gibidir.Şüphesiz ki Allah Semî'dir, Basîr'dir.
Bu ayet-i kerime Übeyy ibn Halef, Ebu'l-Esedeyn (veya Ebu'l-Esved) ile Haccac'ın oğulları Münebbih ve Nebîh hakkında nazil olmuştur. Bunlar Hz. Peygamber (sa)'e: Allah bizi tavırdan tavıra geçirerek yarattı; Nutfe, sonra aleka, sonra mudğa, sonra kemikler olarak. Sonra da sen: "Allah bizi bir anda yeni bir yaratışla toptan bir anda diriltecek." diyorsun, bu nasıl olacak?!" dediler de bunun üzerine Allah Teala bu ayet-i kerimeyi indirdi.[23]

34. Kıyamet saatinin bilgisi şüphesiz ki Allah katındadır. Yağmuru O indirir, rahimlerde olanı O bilir. Kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiçbir nefis nerede öleceğini de bilmez. Şüphesiz ki Allah Alîm'dir, Habîr'dir.
Badiye (çöl) halkından olan el-Haris ibn Amr ibn Harise hakkında nazil olmuştur. Bir gün Hz. Peygamber (sa)'e gelmiş ve O'na kıyameti ve ne zaman kopacağını sorup şöyle devam etmişti: "Topraklarımız kurudu, kuraklaştı, ne zaman yağmur yağacak; hanımımı hamile olarak bırakıp gelmiştim, o ne doğuracak; Nerede doğduğumu biliyorum, peki acaba nerede öleceğim?" İşte bunun üzerine Allah Teala bu ayet-i kerimeyi indirdi.[24] Mukatil'den rivayetle hadiseyi zikreden Kurtubî bu bedevînin adını el-Varis ibn Amr ibn Harise olarak vermiştir.[25]
Yine Vahıdî'nin kendi isnadıyla İyas ibn Seleme'den rivayetinde o şöyle anlatıyor. Babam, Hz. Peygamber (sa) ile beraberken hamile bir kısrağı yederek bir adam geldi, beraberinde de bir tay daha vardı. Onları satmak üzere getirmişti. Hz. Peygamber (sa)'e: "Sen kimsin?" diye sordu. O: "Ben Allah'ın peygamberiyim." buyurdu. O: "Allah'ın peygamberi de ne demek?" diye sordu. Efendimiz: "Yani Allah'ın elçisi." buyurdu. O: "Kıyamet ne zaman kopacak?" diye sordu. Rasûl-i Ekrem: "O gaybdır ve gaybı ancak Allah Teala bilir." buyurdular. O: "Peki ne zaman yağmur yağacak?" diye sordu. Efendimiz: "Gaybdır, gaybı da ancak Allah bilir." buyurdular. Adam bu sefer: "Şu kısrağımın karnındaki nedir?" Efendimiz yine: "Gaybdır ve gaybı da ancak Allah bilir." buyurdular. Adam: "Bana kılıcını göster." dedi. Hz. Peygamber de kılıcını o adama verdi. Adam kılıcı şöyle bir kınından çıkarıp salladı, sonra da Hz. Peygamber (sa)'e geri verdi. Hz. Peygamber (sa): "Amma, sen elbette istediğini yapmaya güç yetiremezsin." buyurdular. Meğer onu bir adam: "Ona bu sorulan sor, sonra da boynunu vur." diyerek göndermiş. İşte bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil olmuştur.[26]

[1] Razî, Mefatîhu'l-Ğayb, XXV,139; Kurtubî, el-Camiu li-Ahkami'1-Kur'an, XIV,35; Alûsî, Rûhu'l-Maanî, XXI,64.
[2] Alûsî, age. xxi,65.
[3] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/698.
[4] Vahidî, Esbabu'n-Nüzûi, s. 244.
[5] Suyûtî, Lübabu'n-Nukûi, n,56.
[6] Vahidî, Esbabun-Nüzûi, s. 244.
[7] Alûsî, age. xxı,67.
[8] Vahidî, age. s. 244.
[9] Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an, Lokman, 31/1, hadis no: 3195.
[10] İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azîm, VI,334.
[11] Vahidî, age. s. 244.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/698-699.
[12] Ahmed Abdurrahman el-Benna, Minhatu'l-Ma'bûd fî Tertibi Musnedi't-Tayalisî Ebî Davûd, 11,18.
[13] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/699-700.
[14] Ibnu'i-Esîr, Usdu'l-Ğabe, n,368.
[15] Müslim, Fedailu's-Sahabe, 43-44.
[16] Vahidî, age. s. 245.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/700-702.
[17] Kurtubî, age. xrv,50.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/702.
[18] İbn Hişam, es-Sîretu'n-Nebeviyye, 1,308.
[19] Vahidî, age s. 245.
[20] Mesela bak: Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an, 17/10, hadis no: 3140.
[21] Taberî, Camiu'l-Beyan, xv,i04.
[22] Suyûtî, Lubabu'n-Nukûl, 11,58; Razî, age. XXV, 157.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/702-703.
[23] Kurtubî, age. xiv,52-53; Alûsî. age. XXI, 101.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/704.
[24] Vahidî, age. s. 245.
[25] Kurtubî, age. xrv,55-56.
[26] Vahidî, age. s. 245-246.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/704.

İLGİLİ HABERLER

>>YASİN SURESİ
>>NAZAR DUASI
>>FETİH SURESİ
>>MERYEM SURESİ
>>VAKIA SURESİ
>>İSMİ AZAM DUASI
>>TAHA SURESİ
>>LEV ENZELNA
>>HAŞR SURESİ
>>FELAK NAS SURELERİ

Muhabir: Yazar Silinmiş