Öğretmenlik, öğretmek için yapılan bir meslek ama öğretmenlerin neyi ne zaman ve nasıl öğretileceği yıllardır tartışılmakta. STK’lar, dernekler, eğitim kurumları, yöneticiler, öğretmenler, öğrenciler, veliler başta olmak üzere eğitim paydaşlarının tamamı bir fikir ortaya koymakta ama bir türlü uzlaşı sağlanamamakta. Bilgiyi öğretelim, davranış kazandıralım, evrensel ahlak kurallarını öğretelim, akademik başarıya odaklanalım gibi farklı fikirlerin öne sürülmesi nedeni ile neyin, ne zaman ve nasıl öğretileceği konusunda toplumun kafasının karışık olduğunu söylemek mümkün.

Her şeyi bire kenara bırakalım eğitimciler dahi kendi arasında görüş birliğine varabilmiş değil. Kimi eğitimci alanında uzman olduğu ve bu nedenle öğretmenlerin bilgi öğretmesi gerektiğini, öğreteceklerinin derinliği ile öğrenciler üzerinde otorite ve disiplin kurabileceğini savunur iken kimi eğitimciler ise tarihsel süreç içerisinde bilgiye erişimin en kolay olduğu dönemi yaşadıklarını ve bu nedenle öğretmenlerin rol model olarak etik ve ahlaki değerleri çocuklara kazandırmaları gerektiğini savunuyor. Onlarca belki de yüzlerce farklı fikir var bu konuda. Uzlaşının sağlanabileceği ve kamuoyunun topyekun bir fikir birliğine varabileceği zor görünüyor. Bunların kamuoyunda tartışılması bile eğitime verilen önemi gösterir ki doğrudan olmazsa da dolaylı yoldan eğitime pek çok şey kazandırır.

Toplumdaki olaylar örgüsünü okumaya çalışan ve eğitim sistemine doğrudan ya da dolaylı olarak temas eden paydaşların görüşlerine kulak veren, dinleyen, okuyan biri olarak kamuoyunda hakim görüşün öğretmenlerin öğrencilere evrensel ahlak ilkelerini, toplumun genel değerlerini, doğru ve yanlışları, yapılması ve sakınılması gereken tutumları, geleneklerimizi, değerlerimizi öğretmelerinden yana olduğunu söylemek mümkün. Toplumun gittikçe dejenere olduğu, suç işleme oranlarının arttığı ve suça sürüklenen çocukların gittikçe daha yaygın görüldüğü, evliliklerin daha kısa sürdüğü, aile içi şiddetin ve geçimsizliğin yaygınlaştığı, işsizliğin arttığı, bunların doğrudan ya da dolaylı sonuçları olarak hırsızlık, istismar, cinayet gibi vakaların günden güne arttığı bir dönemde çocuklara ahlaki değerlerin öğretilmesinin çok daha fazla önem kazandığı bir dönemdeyiz. Anne babalar evden çıkarken gözleri arkada, çocuklarında kalıyor. Okula gönderdikleri çocuklarının akşam eve sağ salim varıp varamayacaklarına dair endişeleri, çocuklarının davranışlarında bozulma meydana gelebileceğine dair kaygıları var ne yazık ki.

“Ahlaki değerlerden çok bilginin öğretildiği çocuklarda davranış bozuklukları olması halinde öğretilen bilginin çocuklara veya topluma ne gibi bir yararı olabilir ki?” sorusu sorgulanıyor haliyle. Toplumsal güvenin inşa edildiği, dürüstlük, sadakat, nezaket, hoşgörü, yardımseverlilik, merhamet, etik, ahlaki değerlerin öğretildiği bir toplumun bilgiye erişimi de kolay olur ve işlevsel olur. Dejenere olan toplumların üretecekleri bilgilerin de sağlıklı olamayacağı, güven problemi yaşanacağı konusunda fikirler ileri sürülüyor. Okulların ve eğitim kurumlarının ahlak temelli eğitime önem vermeleri ve bu çerçevede sosyal ve kültürel faaliyetleri yaygınlaştırmaları, öğretmenler başta olmak üzere okul idareleri ile din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerine düşen görev ve sorumluluğun daha fazla olduğu da kamuoyunda dile getirilen görüşler arasında.

“Öğretmenlere büyük görevler düşüyor” diye dile getirilen sözlerin bu bağlamda düşünüldüğünde haklılık payının olmasının yanı sıra bu büyük görevin toplumda meydana getirmesi beklenilen değişim ya da dönüşümün salt öğretmenler eliyle yapılamayacağı bu bağlamda toplumun her kesiminin elini taşın altına koyması gerektiğini de özellikle belirtmek lazım ki öğretmenleri böyle devasa bir yük altında bırakarak ezdirmeyelim. Öğretmenlerin omuzlarındaki yük, ihmalkar anne babaların, ilgisiz ailelerin ve toplumdaki duyarsız kesimin bıraktığı boşluğu doldurmaya çalışmalarından kaynaklı ki bu bağlamda öğretmenlerin hakkının ödenmeyeceğini de vurgulamak yeridir.

Bilgi de öğretilecek ise, ahlaki değerler de öğretilecek ise, öğretmensiz bu yol yürünemez.

24 Kasım’ın yaklaşmakta olduğu şu günlerde öğretmenlere verilen hakkın daha iyi anlaşılması dileği ile öğretmenlerimize iyi ki var olduklarını hep birlikte hissettirelim.

Aforizma haline dönüşen şu cümlemi pek çok yazımda dile getirmişimdir ama yinelenmekte fayda var: Topluma en çok dokunan ve toplumu en çok dokuyan kesim Öğretmenlerdir.